Paylaş
Gerek Rusya’nın Suriye ordusuna desteği, gerek Amerika Birleşik Devletleri’nin hava operasyonları ile Peşmergeler ve Irak ordusundan oluşan ortak kuvvetlere sağladığı destekler IŞİD’in önemli mevziler kaybetmesine sebep oldu.
Suriye ve Irak’ta IŞİD’e karşı yapılan operasyonların başarılı olması IŞİD’i belli ölçüde geriye götürmüşse de bölgedeki IŞİD gerçeğini ortadan kaldırmaktan hala çok uzak bir noktadadır. Belki de akıllardaki en önemli soru bir gün IŞİD’in tamamen bölgede mağlubiyete uğratılıp ortadan kaldırılsa bile gerçek anlamda bitip bitmeyeceğidir.
Bugün, dünyadaki birçok aktör IŞİD’le mücadele konusunda iki temel bakış açısıyla konuya yaklaşıyorlar.
Bunlardan ilki, IŞİD’e lojistik, finansal ve psikolojik destek sağlayan unsurların ortadan kalkmasıyla bugün Orta Doğu’da küçümsenemeyecek bir coğrafyaya yayılmış olan ve burayı hükmü altında bulunduran IŞİD’in de ortadan kalkacağı yaklaşımıdır.
İkinci görüş ise, şuan uygulanmaktan çok uzak olan ama belki de sorunun asıl kökünü oluşturan IŞİD’in ve global terörün varoluş felsefesini ortadan kaldırmaya çalışmaktır. Örneğin, El-Kaide hiçbir zaman IŞİD’in kontrol ettiği gibi bir coğrafyaya hakim olamadı; ancak belli ülkelerin ya da grupların desteğini alarak terör eylemlerine dünyanın her yerinde devam etti.
Buradan yola çıkarak şunu görmek mümkündür; IŞİD’in bugün kontrol ettiği topraklardan tamamen soyutlanması eğer beslendiği ideoloji ortadan kalkmazsa IŞİD’in yarattığı terörün sona ermesine kafi gelmeyecektir.
Nitekim son dönemlerde mevcut coğrafyasında güç ve alan kaybeden IŞİD terörünün dünyanın farklı ülkelerinde ve farklı bölgelerinde intihar saldırılarıyla etkisini gösterdiğini; terörizmi başka bir boyuta ve başka coğrafyalara taşıdığını görmek mümkündür.
Burada akla gelen ilk soru sahada her ne şekilde olursa olsun IŞİD’le mücadele eden aktörlerin kendi ülkelerinde ve farklı coğrafyalarda meydana gelen terör saldırılarıyla mücadeleye hazır olup olmadığı sorusudur.
Çok net bir şekilde görülmektedir ki mesele sadece IŞİD’le mücadele değil, IŞİD gibi dünyada aynı yöntemleri kullanarak insanların özgürlüklerine ve canlarına kasteden terör örgütleriyle kolektif, disiplinli, eş zamanlı ve hepsinden önemlisi terör örgütü ayrımı yapmadan bir mücadele yapılması gerektiğidir.
Bir ülkenin kendisini etkilemeyen bir terör örgütünü önemsemeyip, hareketlerine göz yumup, diğer terör örgütüyle mücadeleye girmesi ve dünyadaki birçok ülkenin teröre tek taraflı bakışı terörle mücadelenin önündeki en büyük engel olarak önümüzde durmaktadır.
Yıllar içerisinde farklı terör örgütlerinin isim değiştirdiğini, yöntem değiştirdiğini görmek mümkün oldu. Çünkü hiçbir zaman global bir terörle mücadele algısı oluşmadığından terörün önüne kitlesel olarak geçilemediği gibi boyut ve sistem değiştiren terör her geçen gün dünyanın önünde daha büyük bir sorun olarak belirmeye devam etti.
Avrupa’nın göbeğinde meydana gelen saldırılar karşısında alınabilecek tek önlemin IŞİD’le Suriye ve Irak’ta mücadele edilmesi gerektiğini düşünmek yanıltıcıdır.
Hayatında bu bölgede yaşamamış, belki de IŞİD’le hiçbir zaman organik bağı bile olmamış bir çok kişinin bu terör örgütünün ismini kullanarak yaşadıkları ülkelerde terörizme yol açmaları global anlamda terörle mücadelenin eksikliğinden kaynaklanmaktadır.
Günümüzde terörün finansmanı, sınır güvenliği, uydu yayınları vasıtasıyla yapılan terör propagandası, terör gruplarına sağlanan lojistik destekler ve bunun gibi birçok unsur tek bir ülkenin mücadele edemeyeceği bir boyuttadır.
Dolayısıyla, terörle mücadelenin yöntemi, ülkelerin kendilerine sorun teşkil eden terör örgütleriyle bireysel mücadeleleri değil her terör örgütüne global bir perspektifle eşit bakan kolektif bir yaklaşımdır.
Paylaş