14 Eylül 2007
Sıcaklıklar bir gün yükseliyor ertesi gün düşüyor. Önümüzdeki birkaç günde de böyle olacak. Karadeniz bölgesinde yağmur yağacak ama Batı bölgelerinde bulutlanmalara rağmen istediğimiz yağış olmayacak. Sıcaklıktaki dalgalanma önümüzdeki hafta da gün gün devam edecek. Sıcaklıklar iki üç günde bir 4-5 derece artıp düşüyor. Kuzey bölgelerde düşen sıcaklık yarın 4-5 derece yükseliyor. Pazar tekrar 4-5 derece düşüyor. Gerçi bu dalgalanmalar Batı bölgelere istediğimiz yağışları getiremiyor ama ara sıra sonbahar havası oluşturabiliyor. Yağış bugün ve pazar günü ağırlıkla Karadeniz kıyılarında görülecek. Pazar günkü sıcaklık düşüşü Marmara’da bulutları artıracak. Ardından gelen günlerde de 4-5 derecelik dalgalanmalar gün gün devam edecek.
TRAFİĞE BİR DE YAĞMUR EKLENİRSE
Tatildeyim, yine bir tatil rehavetinde yazılmış hiper süper hafif bir yazı okuyacaksınız. Okuyacaksınız ama benim kafam yine bulanmaya başladı. Her yurt dışına çıkışımda bu sendromu yaşıyorum. Londra dünyanın büyük metropollerinden biri, aynen İstanbul gibi. Niye benim şehrimde de trafik bu şekilde düzenli ve insanlar birbirine saygılı değil? Evet, şehir çok eski bir metroya sahip ve bu metro ciddi bir yük kaldırıyor ancak ben burada trafiğin akıcı olmasında insanların birbirine saygılı ve trafik kurallarına uyuyor olmasının ciddi bir faktör olduğunu düşünüyorum.
Tamam metromuz daha yerleşmedi, yollarımız belki yetersiz ama neden evden çıktığımızda sanki bilgisayar oyunundaymışız gibi trafikte kendimiz dışındaki herkesi düşman askeriymiş gibi görüyoruz? Ya da sinyal verip yol istendiğinde, adam sanki küfretmiş gibi neden üzerine üzerine gidiyoruz ya da yol vermiyoruz? Ramazan geldi, okullar da açılıyor, bir de yağmurlar başlasın, alın size çift kaymaklı ekmek kadayıfı. Lütfen özellikle trafikte birbirimize karşı daha anlayışlı olalım ve trafik kurallarına uyalım...
Yazının Devamını Oku 
7 Eylül 2007
Sıcaklardan sıkılanlara müjde! Hava serinliyor ve yakın bir gelecekte aşırı sıcak yok, en azından bu ayın ortalarına kadar. Sıcaklıklar normaller ve altında seyredecek. Marmara, İç Ege, İç Anadolu ve Batı Karadeniz’de 20-25 derece aralığında. Molalarla gelen yağışlar, ağırlıkla Karadeniz’de kendini gösteriyor, bu hafta sonunda beklendiği gibi. Marmara, Ege, İç Anadolu ve Karadeniz’de bulutlar yoğunlaşıyor. Marmara ve Ege’deki yağışlar hem bölgesel, hem de pek kuvvetli değil. Ama tatilcilere şunu söylüyoruz; yüksek deniz suyu sıcaklıkları tatil sezonunu uzunca bir süre daha devam ettirecek.
Trafiğin artmaya başladığını görüyor musunuz? Boşalan büyük şehirler süratle dolmaya başladı. Okullar açılmaya başlıyor, ramazan geliyor, tatilciler artık dönüyor, trafikte sürülen yaz sefaları da sona eriyor. Bunlar iyi günlerimiz, bir de yağmurlar başlasın siz eğlenceyi o zaman görün.
Isınma ve sanayi için kaçınılmaz bir şekilde fosil yakıt tüketiliyor. Bunun yanında çizgisel kaynak dediğimiz yoğun trafiğin bulunduğu alanlardan, egzozlardan çıkan kirleticiler var. Trafiğin yoğunlaşması yalnızca sinir katsayımızı artırmıyor, soluduğumuz havanın daha da kirlenmesine yol açıyor. Özellikle bu kışa geçmeden yaşadığımız pastırma yazından! Çünkü pastırma yazı dediğimiz dönem; havanın açık ve ılık olmasını sağlayan yüksek basınçlı günlerin art arda gelmesi ile oluşuyor. Pastırma yazında kışa girmeden son bir yazdan kalma günler yaşadığımız için mutlu oluyoruz ancak soluduğumuz hava hayli kirli oluyor.
Önümüzdeki haftalarda ve aylarda havalarımız daha bir kirli olmaya başlayacak. Sanayi bacalarından zaten kirleticiler atmosfere yayılıyor. Kışa ilerlerken konutlardan da partiküller yayılmaya başlayacak ama öncesinde sırada biraz önce bahsettiğim çizgisel kirletici kaynakları var. Bu tür önerilerden önceden de bahsetmiştim.
Roma Belediyesi, tarihi bölgelerde her ayın 3 pazarında otomobil yasağı getiriyor. Hafta içi bir gün de tek veya çift plakalı otomobillerin kullanılmasına izin veriyor. Hava kirliliğine ve trafiğe karşı Londra’daki önlem ise vergi yolu ile oluyor. Londra’daki önlem biraz daha çağdaş, şehrin girişlerindeki kameralar her otomobilin fotoğrafını çekiyor. Aynı uygulama İstanbul’da da başladı.
İstanbul gibi bir megapolde bu uygulama iyi sonuç vermiş ki, yetkililer kameraların sayılarını hızla artırmaya karar vermiş. Bu uygulama trafik ihlallerini azaltır ama yoğunlukta bir azalma oluşturur mu? Trafik yoğunluğunu düşürme amaçlı bazı ülkelerde şehir merkezine giriş paralı. Kamera ile trafik kontrolü bizde sonuç veriyor belki, ama şehir merkezine girişin ücretli olması yoğunluğu düşüremez, çünkü bizde şehirlerin merkezi yok. Örneğin İstanbul, şehrin merkezi neresi sizce? Kadıköy? Bakırköy? Taksim? Nişantaşı? Etiler? Maslak? Maltepe? Erenköy? Bizde her yer şehir merkezi.
Kirletici kaynaklara örnek olarak yoğun trafiğin bulunduğu otobanları birinci örnek olarak verebiliriz. Bir de şehir içindeki yoğun trafikte park problemi yaşanması sonucu dönüp dolaşarak yakıt sarf eden, üzerine trafikte yoğunluk oluşturan araçlar var. Bu nedenle trafiğin yoğun olduğu şehir içlerinde ücretsiz çok katlı otoparklar oluşturulabilir. Zaten araç egzozlarından çıkan partiküller havayı kirletiyor, bir de üzerine yine aynı sebeple yer seviyesinde oluşan ozon oluşumu eklendiğinde sağlığımız ciddi anlamda tehdit altında kalıyor. Bunun uygulaması da Paris’te yapılmıştı.
Yazının Devamını Oku 
31 Ağustos 2007
Geçtiğimiz günlerde sonbahar yüzünü bir gösterdi, şimdi geri çekiyor. Sıcaklar geliyor. Bugün ve yarın yurdun büyük kısmında etkili olacak sıcaklar Marmara ve İç Anadolu’da 35, Güneydoğu ve Doğu Anadolu’nun güneyinde 40 dereceye çıkacak. Sıcaklara karşı tedbirli olun, en yeni uyarıları hemen aşağıda bulabilirsiniz.
Bu sıcaklar pazar gününden itibaren Marmara’dan başlayarak ömrünü tamamlıyor. Marmara’da bölgesel yağışlar görülebilir. Güzünüz kulağınız hava durumu bültenlerimizde olsun, çünkü aşırı yağışların gelme ihtimali var, su baskınları olabilir. Siz yazımı okumadan iki gün önce yazdığım için vade uzuyor, sapma olasılığı var, siz bültenlerimizi takip edin muhakkak.
*
Artık yazın sonuna geliyoruz, bugün ve yarın belki de son sıcaklardan birini yaşıyoruz. Yaz boyu sıcaklarla beraber sürekli uyarılar verdik. "Şapka kullanın, ağır yiyeceklerden uzak durun, bol su için, sağlık durumunuza göre terle kaybettiğiniz tuzu geri yerine koyun, bol ve açık renkli kıyafetler tercih edin, orman yangınlarına karşı daha duyarlı olun, bebeklerinizi ve evcil hayvanlarınızı araçlarınızda yalnız bırakmayın" gibi. Şimdi bunun üzerine bir yenisini ekliyoruz: Gıda zehirlenmesine dikkat!
Geçen hafta bugün, siz yazımı okumuşken ya da okurken, öğleden sonra adı önemli değil bir yerde yemek yiyordum. Yediğim yemeğin tadı pek hoşuma gitmedi. İnsanın bazen basireti bağlanır ya, bayat olduğunda zehirleme ihtimali çok yüksek olan bu gıdanın tadı kötü olsa da zehirleyebileceği hiç aklıma gelmedi. Ama neyse ki tadını beğenmediğim için 3-4 çatal yedikten sonra tabağı yarım bıraktım. Gece olan oldu, gecenin ilk yarısını banyoda, geri kalan ikinci yarısını hastanede geçirdim. Sonuç: Gıda zehirlenmesi. Geçmiş olsun telefonlarında ahizenin diğer tarafındaki her şahsın cümlesi "ben de geçen hafta zehirlendim" ya da "ben de iki gün önce zehirlendim" ya da "ben de şundan zehirlendim" ya da "ben de bundan zehirlendim" şeklinde başlıyor ve devam ediyor. Sonra kendime kızdım, uyarılar insanı, ailenizin meteoroloğu olarak bu aşırı sıcaklarla geçen yaz içinde gıda zehirlenmesine karşı dikkatli olunması gerektiğini niye hatırlatmadım diye. Son sıcaklardan birini yaşıyoruz, hem de haftasonuna denk geliyor, dışarıda illa ki yemek yiyeceksinizdir, lütfen dikkat, bana oldu size olmasın!
*
Bugünün ikinci konusu orman yangınları! Komşumuz Yunanistan’ın başına gelenleri görüyorsunuz. Maalesef bu yangınların sezonları var ve ortalama her yıl dünyada yaklaşık aynı oranda yangın sonucu orman kayıpları meydana geliyor. Ama Yunanistan uzun yıllar içerisinde kaybedeceği ormanlarının büyük kısmını 7 günde kaybetti. Bunun nedeni neydi? Aslında bu risk yalnızca Yunanistan için değil, biz dahil tüm Akdeniz ülkeleri için geçerli. Çünkü dünyanın birçok yeri bu yıl yağış alırken, Akdeniz ülkeleri ciddi kuraklık yaşadı. Her şey kurudu, insanlar, hayvanlar, ağaçlar, toprak her şey! Uygun meteorolojik koşullar meydana gelince, oluşan en küçük ihmalden tutun sabotaja kadar her kıvılcım oluşturacak faktör bu tür tablolara neden oluyor. Bugün ve yarın da sıcaklar var ve bu sıcaklar Basra Körfezi’nden Türkiye’ye uzandığı için kuru bir yapıya sahip olacak. Yunanistan’ı gördük, ibret aldık, şimdi tedbir alalım, başımıza gelmeden!
Yazının Devamını Oku 
24 Ağustos 2007
Bu hafta sonu da yurdun büyük kısmında yağış yok. Bugün Doğu Karadeniz ve Doğu Anadolu’nun kuzeyinde yağış var. Bölgesel olarak cumartesiye de sarkabilir. Bunun dışında yurtta yağış yok. Sıcaklıklar da pek değişmiyor. Ay sonunda beklediğimiz serinleme ise iyice küçüldü. Hem süresi, hem de şiddeti. Ayın 28-29’u gibi Marmara ve Batı Karadeniz’de sıcaklık 4-5 derece azalıyor, sonrasında tekrar artıyor. Bu durumda bir günlük ümitlendiğimiz yağış olasılığı da iyice zayıflıyor.
*
Bu yaz sıcak geçti, hala geçiyor. Çok ter attık, ayılanlar bayılanlar çok oldu. Niçin? Çünkü kaybedilen suyun yerine konmamasından dolayı dehidrasyon meydana geldi, kanda elektrolit seviyesi düştü, sonra "ayılana gazoz, bayılana limon". Yanlış anlamayın, yeri geldi, söz uydu diye yazmadım, gazlı maden suları ve limonatadaki mineraller kandaki elektrolit seviyenin bir nebze toparlanmasını sağlıyor. Şu eskilere bayılıyorum...
Kahve sever misiniz? Şekerli, orta, az, sade? Peki kahvenin yanında getirdikleri suyu içer misiniz? Eğer içmiyorsanız pek iyi bir şey yapmıyorsunuz, eğer içiyorsanız neden içiyorum diye sordunuz mu kendinize?
Su içmemiz gerektiğini herkes biliyor, hele yazları çok daha fazla. "Ben su içmiyorum ama gün içinde çok fazla çay, kahve, kola içiyorum" diyorsanız çok büyük yanlış yapıyorsunuz demektir. Çünkü kafeinli içecekler, bırakın kaybettiğiniz suyu telafi etmeyi, aldığınız sıvının daha üzerinde su kaybetmenize neden oluyor. İdrar söktürücü özellikleri bulunduğu için 2 bardak kahve içtiğinizde vücudunuzdan 3 bardak su atılıyor demek. Yani suya ihtiyacınız olduğunda kafeinli içecekler içtiğinizde içtiğinizden daha fazla suyu idrarla attığınız için başlangıçtan daha kötü durumda kalıyorsunuz.
Şimdi hesap şu; bir bardak kafeinli içecek, bir buçuk bardak su kaybettiriyor. Bir günde 2 fincan kahve, 4 bardak çay, 1 kutu kola içen birini örnek alalım. (Bunu yapan kişi pek örnek alınmaz ama neyse :) ) 1 kutu kolayı 2 bardak kabul edersek, artı 2 kahve ve 4 çay, toplamda etti mi size 8 bardak? 2 bardak kafeinli içecek 3 bardak su kaybına neden oluyordu, bu durumda başlangıca göre toplamda 4 bardak su kaybımız mı var? Zaten günde en az 8 bardak su içmemiz gerekiyor ki büyük çoğunluğumuz bu kadar su içmiyoruz. Bu durumda içmemiz gereken toplam su miktarı 12 bardağa çıkıyor. Bu yalnızca olayın su kısmı, bir de 4 bardak çay ve 2 kahve ile kafein depolanmamız var. Uzmanlar kafein alımının 300 miligramın üzerine çıkmaması gerektiğini söylüyor. Şu suda çözülen, toz, hazır kahvelerle hazırlanan bir fincan kahvede ortalama 150 miligram kafein var. Bizim örnek şahsımız zaten 2 fincan kahve içiyordu, örnek alınmaması gereken örnek kişiliğimiz zaten bu iki fincan kahve ile kafein hakkını sonuna kadar kullanmış oluyor, üzerine eklenen ekstra çay ve kola ile alınan kafein müesseseden. Yanlış anlamayın, çay, kahve ya da kola içmeyin demiyorum, için ama üçünü bir arada içmeyin.
Neyse kafeini bir kenara bırakalım, bende gerginlik yapıyor. Yazın sıcaklarla kaybettiğimiz suyu muhakkak yerine geri koymamız gerekiyor. Bol su için, mineralli maden suları da tercih edilebilir.
Yazının Devamını Oku 
17 Ağustos 2007
Yurdun büyük kısmı kuraklıktan başını kaldıramıyor. Sıkıntı yalnızca çiftçide değil, başkent bile susuz kaldı. Ve bu durum orta ve batı bölgeler için değişmiyor. Sıcaklıklar ara ara normallere inse de yağış maalesef bizi ziyaretten yine hayli uzak. Doğu’da ise aksine aşırı yağışlar var. Doğu Karadeniz ve Doğu Anadolu’nun kuzeyinde su baskınlarına dikkat! Yağış hafta sonunda kesiliyor ama bugün miktar olarak hayli fazla. Sıcaklıklar ise biraz yükseliyor. Normaller ve biraz altına inişi muhtemelen ayın 24-25’i gibi olacak. Umarım yanılırız diyorum ama şu anda maalesef bu düşüşle de yağış görünmüyor.
Dünyanın dev firmaları atmosfere karbondiyoksit yayarak iklim değişiminde büyük rol oynuyor, sonra bireylere az enerji sarf et, az tüket diyerek bu ısınmanın önüne geçilmeye çalışılıyor. Şimdi dev sanayilerin atmosfere yaydığı kirleticiler ile bizim evimizde yaktığımız lambanın verdiği zarar aynı mı? Değil ama ne yapacaksınız? Aynı gemideyiz. Herkesin elinden geleni yapması gerekiyor. Şu anda yaşadığımız su sıkıntısı da aslında benzer şekilde. Toplam su kaynaklarımızın yüzde 70’i tarımda kullanılıyor, konutların payı ise yaklaşık yüzde 8-10 gibi, geri kalan da sanayi ve endüstride kullanıyor. Şimdi biz sıkı bir planlama ile evlerimizde yüzde 20’lik bir su tasarrufu sağlasak, ki çok ciddi bir tasarruftur bu, tüm kaynaklarımız açısından yüzde 2’lik bir su açığa çıkartırız. Şimdi tarıma bakalım; evet tarımda tasarruf biraz zor, ancak bilinçli su tüketimi bir sonuç verebilir. Yağmurlama sulamada, su fıskiyeden çıkıp toprağa inene kadar buharlaşma yoluyla su kaybı bazen yüzde 40’ı bulabiliyor. Yani suyun neredeyse yarısı kaybediliyor. Eğer ürün uygun ise yağmurlama yerine damla sulamaya geçilebilir. Bunun gibi bilinçli su tüketimi ile tarımda suyu yüzde 10 daha az kullansak, toplam kaynaklarımız açısından yüzde 7’lik bir kazanç sağlarız. Bu ne demek biliyor musunuz? Evlerde kullandığımız suyun neredeyse tamamına denk bir tasarruf demek. Sakın yanlış anlaşılmasın, kesinlikle evlerde yaptığımız tasarruf hiç bir işe yaramaz demiyorum, en üst seviyede tasarrufun mutlaka yapılması gerekiyor, ama tarımsal kayıp çok daha büyük, süratli bir şekilde bilgilendirme çalışmalarının yapılması ülkemizi ciddi oranda rahatlatacaktır. Yalnızca bugünümüzü değil, yarınımızı da!
Büyük şehirlerimizde barajlar boşalınca derelerden, nehirlerden su taşıyarak sorunu çözeriz diyoruz. Sorun böylece bitiyor mu? Hayır, çünkü barajlara olduğu gibi nehirlere de su yağmurla geliyor. Evet bazı dağlardan çıkan kaynak suları var ama nehirler ağırlıkla dağlardan eriyen karlar ve yağmur suları ile beslenir. Böyle giderse barajlarımızda sular azaldığı gibi bir gün dere ve nehirlerdeki sularımız da azalacak. Bir ikincisi, her bölge kendi sularıyla beslenmeli. Eğer böyle yapmazsanız suyu çektiğiniz bölgenin ekosistemini bozarsınız ve ardından sıra sıra sıkıntılar baş göstermeye başlayabilir.
Yazının Devamını Oku 
10 Ağustos 2007
Yine bir aşırı sıcak var kapıda. Sıcaklık değerleri bugün biraz artıyor, cumartesi ise aşırı seviyelere çıkıyor. Marmara 36-37, İç Anadolu 38-39, Güney 40 derecenin üzerini görebilecek. Pazar akşamından itibaren ömrünü tamamlıyor ama sıcaklıkların yalnızca aşırı değerleri gidiyor, yani önümüzdeki hafta hava birkaç derece de olsa yine normallerin üzerinde seyredecek. Sıcakların böyle kısa sürede sıçrayıp sonra geri düşüşü metabolizmayı adeta altüst ediyor. Bu nedenle özellikle yaşlılara ve kalp-tansiyon hastalarına aktivitelerinizi biraz yavaşlatırsanız iyi edersiniz hatırlatmasını yapıyoruz.
Yağış ise maalesef yine yok. Avrupa yağış altında. Kıtanın büyük kısmı yağış alıyor, hafta sonu boyunca. Ama Türkiye’ye bir türlü giremiyor. Hatta sıcaklıkların aşırı kısmı giderken, sıcaklıklar azalırken bile yağış görülmüyor.
*
Kuraklıkla Yaşamayı Öğreneceğiz. Bu cümleyi nasıl buldunuz? "Depremle Yaşamayı Öğrenmeliyiz" sözü gibi aynı. Kuraklığın baş göstermesiyle beraber son günlerde uzmanlardan ve yetkililerden duymaya başladık. "Kuraklıkla yaşamayı öğrenmek" kitap adı gibi değil mi? Bana Leo Buscaglia’nın "Yaşamak, Sevmek ve Öğrenmek" kitabını hatırlattı. Buscaglia kitabında yaşamanın, sevmenin ne kadar güzel olduğunu, insanı sevmenin, dokunmanın insana kattıklarından, sığ bir yaşamdan uzaklaşmanın ne kadar önemli olduğundan bahsediyordu. Bunları yazan Buscaglia nasıl yaşama veda etti biliyor musunuz? İntihar etti! Demek Buscaglia’nın yazdıklarını herkesten önce kendisinin bilmesi, yaşaması, hissetmesi gerekiyordu, bir başka deyişle hissettiğini yazması gerekiyordu.
Uzmanlar ve yetkililerden duyduğumuz "Kuraklıkla Yaşamayı Öğreneceğiz" cümlesi kime söylendi acaba? Halka mı? Yani yüzde 70’i sudan oluşan insanlara mı? Yani susuz yaşaması mümkün olmayan insanlara mı? Yani suya hükmedebilme gücü ancak musluğu açıp kapatmak kadar olan insanlara mı? Su sıkıntısı yaşandığı dönemlerde sokaktaki insanın kuraklıkla öğreneceği tek şey; suyu tasarruflu kullanmak olacaktır. Bilinçli bir toplum olsak, şu anki su planlamalarında acaba susuz kalmaz mıydık? Bence bu hale gelişimizin yalnızca süresi gecikirdi o kadar!
"Kuraklıkla Yaşamayı Öğrenmek" çok güzel bir öneri. Bu uyarının yüzde 20’si halkımıza, yüzde 80’i yöneticilere ise, uzmanlardan yetkililere ya da yetkililerden yetkililere gidiyorsa o zaman tamam, bir anlamı var demek. Ama yok öyle değil, bu uyarının tamamı yalnızca sokaktaki insana söyleniyorsa, o zaman aynen Leo Buscaglia gibi hissedilmeden söylenmiş bir cümle olur ki, hissedilmeden söylenen sözlerden ne derece sonuç alınır düşünün artık!
"Susuz Yaşamayı Öğrenmek" sözünden ben şunu anlıyorum, daha doğrusu anlamak istiyorum; gelişmiş ülkelerin yaptığı gibi, ekonomi bütçeleri ve planlamaları gibi uzun dönemlik su bütçeleri ve planlamaları yapmamız gerekiyor. Ülkemiz, yarı kuraklıktan tam kuraklığa geçerken suyu yönetmeyi öğreneceğiz ve yöneteceğiz.
Yazının Devamını Oku 
3 Ağustos 2007
Rüya gibi geldi geçti. Marmara’nın doğusu, İç Anadolu’nun kuzeyi ve Karadeniz’deki yağışlar kesiliyor. Bugün yalnızca Doğu Karadeniz’de devam edecek yağış, hafta sonunda etkisini neredeyse tamamen yitiriyor. Yağışın Türkiye ile bir sonraki randevusu önümüzdeki haftanın ilk günlerinde ya da ilk günlerinden hemen sonra. Bu sistemin hareketini, değişim olursa bültenlerimizden takip edebilirsiniz. Sıcaklıklar ise orta ve batı bölgelerde normallere ve altına iniyor. Ve şu anki tabloda ayın 10’una kadar da normaller çevrelerinde, ara ara birkaç derece altında, ara ara birkaç derece üzerinde seyredecek.
*
Güney mi? Kuzey mi? Size hangisi daha yakın geliyor? Güney; sıcak iklim, deniz, kum, tatil, rahat ve az hareketin olduğu bir yaşam. Evin güney kısmını kışın ısıtmak için uğraşmazsın. Şehirlerin güney kısımları, İstanbul’un güneyi, yerleşim alanlarının yüzde 90’ı neredeyse şehrin güneyinde.
Kuzey; evlerin kuzey kanadı, ısıtmak için kabarık faturalar öde, ülkemizin kuzeyi, soğuk iklim, horon bile üşümüş insanların ısınmak için yaptığı hareketler silsilesi sanki. Kutuplar, buz gibi bir hava, bilmem kaç ay gece bilmem kaç ay gündüz, Eskimolar...
Küresel ısınma artık bu tür klasik bilgilerimizi de dumura uğratıyor. Türkiye’deki beklenen olası sonuçlardan biri de orta ve güney bölgelerde yağışların azalması, hatta iç bölgelerde çöl olmaya doğru gidiş, kuzeyde ise yağışların artması, özellikle Karadeniz’de yağışların artması, daha bir yeşil olması. Bu yalnızca bizde mi böyle? Hayır, Avrupa’da da durum aynı, güney ülkeler ısınıyor, çöl olmaya gidiyor, hatta Alpler çevrelerindeki birçok kayak merkezi daha da yukarılara taşınıyor, tüm dünya su su diye inlerken, Kuzey Avrupa yağışın göbeğinde, hatta su baskınları meydana geliyor. Bilim adamları da Kuzey Kutbu’ndaki buzulların erimeye başlaması ile altından çıkacak verimli topraklar bu bölgeyi canlı tutacak, dünyanın yaşanmaz hale gelen diğer topraklarından ayıracak, diyor.
Biliyorsunuz bir yerde ne kadar geleceğe ait enerji kaynakları varsa, birileri o bölgenin başına muhakkak üşüşür.
Kuzey Kutbu’nun dibinde 10 milyar ton petrol ve gaz rezervinin olduğu tahmin ediliyor. Rusya bir bilim adamı ile iki milletvekilini okyanus dibine dalmaya yolladı. Öyle sıradan bir dalma değil, denizaltılar, buz kıranlar falan da ekipte mevcut. Rusya bunu yapınca diğerleri durur mu? Hemen ABD ile Britanya nükleer denizaltılarını kutuplara yolladı. Rus resmi gazetesi Rossiska; Rus filosu üzerinde Amerikan casus uçakları dolaşıyor, diyor.
Biz kuraklıktan yağmur dualarına çıkıyoruz, Ruslar da dualarla nükleer denizaltılarını kutup dibine yolluyor, bayrak dikebilmek için. Aslında biraz da haklılar, çünkü bugüne kadar ne ABD, ne de Rus nükleer denizaltıları kutup noktasından 4200 metre derinliğe dalabildi.
İki dev arasında yine soğuk rüzgarlar esiyor bugünlerde. Neden ne? Buzulların altındaki petrol ve gazlar. Bu gazlar ve petrol nasıl rahat ortaya çıkacak? Buzulların azalması ile, yani küresel ısınmanın getirdiği sonuçlardan biri ile. Gördüğünüz gibi buzulların azalması yalnızca bölgedeki verimli toprakları ortaya çıkarmıyor, petrol yatakları ile birlikte bazı petrol emicilerini de ortaya çıkartıyor, ortaya çıkartmasa da bölgeye taşıyor.
Yazının Devamını Oku 
27 Temmuz 2007
Güneyin 40 dereceyi aşan ateşi dinmiyor. Kuzey bölgeler ise bugün sıcaklıklarından aşırı değerleri atsa da hafta sonunda yine yer yer 35 dereceleri görüp üzerine çıkacak. Güneyde özellikle sıcaklıkların bu denli yüksek ve uzun süreli oluşu özellikle kalp ve tansiyon hastaları açısından sıkıntı oluşturabilir. Bu dönemde ilaçlarınıza dikkat edin, ağır yemeyin ve direkt güneş ışınlarına maruz kalmayın diyoruz. Aslında bu uyarılar yalnızca kalp ve tansiyon hastalarına değil, herkese!!! Yağışın olmadığından bahsetmiştik.
*
Artık kuzeyde Marmara için bile 40 dereceden bahsetmemiz sıradan bir sıcaklık bilgisi halini aldı. Bakın bilim adamları küresel ısınmanın getireceği iklim değişimi çerçevesinde gelecekte kuzey yarım kürede yağışlı sistemlerin daha kuzeye kayacağı, orta ve güney enlemlerin hem kuraklıktan hem de aşırı sıcaklardan etkileneceğini söylüyordu. Bu yıl geleceğin bir numunesini görüyoruz.
Size bu hafta Avrupa ve Türkiye’de yaşanan meteorolojik olayları anlatacağım, siz buna gelecekte sürekli görülecek hava olayları olarak bakın...
Biz susuzluktan kururken, İngiltere son 60 yılın en ağır sel felaketini yaşadı. Sıcaklık değerleri normallerin altında. Yağışların ve serin havanın bu kesimlerde olmasının nedeni; İzlanda üzerinde oluşan sistemlerin İngiltere, Fransa, Hollanda, Almanya, Polonya üzerinden Rusya’ya doğru ilerliyor olması. Yani Orta ve Güney Avrupa ve dolayısıyla biz bu yağışların y’sini göremiyoruz. İşte bu tablo küresel ısınmanın hem yakın hem uzak gelecek için sıklıkla göreceğimiz meteorolojik koşulların tipik yansıması...
Bakın Doğu Avrupa’nın tamamı öyle sıcak bir hafta geçirdi ki, sıcaklık Sofya’da 45 dereceye çıktı. Bu kayıt tutulduğundan bu yana ölçülmüş en yüksek değer. Sıkı durun, Macaristan’da 1 haftada 500 kişi sıcaklar neticesinde yaşamını yitirdi. Düşünebiliyor musunuz? Bir haftada 500 kişi!!! Romanya’da 30 kişi öldü. Bunlar kayıtlara geçenler, bir de geçmeyenleri düşünün. Yunanistan’da yüzlerce orman yangını çıktı. Tarımda hasar büyük, ürünlerde yüzde 30-35’lik rekolte düşüklüğü var.
Bizde neler oluyor? Bizde yaşam kayıplarında meteorolojik nedenler pek adam yerine konmuyor. Belki kayıtları tutulsa ve meteorolojik kaynaklı kayıplar belirlense belki uyarılar daha bir dikkatli dinlenir ya da uygulanır. Bu yaz kuzey bölgelerde bile 40 dereceler çok sıradan bir hal aldı. Yaz sonuna kadar da bu durumun çok değişmesi beklenmiyor. Yani sıcaklar ve kuraklığa devam!
Bu anlattıklarımdan kafanızda bir tablo ortaya çıktı sanırım. İşte bu tablo bundan sonra sürekli olacak tablo değil ama daha sık göreceğimiz tablo. Bu durumda ne yapmamız gerekiyor? Evet küresel ısınmaya karşı tedbirler alacağız ama direkt iklimi düzeltmeye çalışmak yerine (ki onu yapamayız zaten), çok ciddi olarak hem tarım, hem şehirleşme, hem de sanayi politikaları üretmemiz gerekiyor. Bunları kısa ve uzun vadeli olarak ayrı ayrı yapmalıyız. İnanın buna ayrılacak bütçe bir selin oluşturduğu hasarla elimizden çıkıp gidiyor, can kayıplarının ise parasal karşılığı yok. Kyoto’yo imza atmayıp dünyanın batmasına neden olduğunu iddia ettiğimiz ABD bile kendisi için 100 yıllık planlar yapıyor.
Yazının Devamını Oku 