EGE Üniversitesi Tıp Fakültesi Gastroenteroloji Bilim Dalı Öğretim Üyesi Prof. Dr. Serhat Bor, her 11 erişkinden birinde kabızlık sorunu olduğunu açıkladı. Bu oranın kadınlarda yüzde 12.1, erkeklerde yüzde 5.3 olduğunu söyleyen Prof. Bor, Türkiye’de kadınlarda kabızlığın sık görülmesinin nedenleri hakkında bilgi verdi, şöyle dedi:
“Bunun birçok nedeni var. Bunlardan biri ülkemizdeki tuvaletlerin kirli olması. Ayrıca, dışkılama isteğinin çeşitli nedenlerle geciktirilmesi ve bunun alışkanlık haline getirilmesi kabızlığa katkıda bulunur. Kadınlarımızda kabızlığın başka bir nedeni de lifli ve kepekli gıda alımındaki yetersizliktir. Demir, ağrı kesiciler, depresyon, tansiyon ve kalp rahatsızlığında kullanılan ilaçlar da kabızlığa neden olabilir. Gebelik, bazı hormonal hastalıklar, seyahatler, ani yer ve çevre değişiklikleri de gerek psikolojik gerek fizyolojik durumu etkiledikleri için kadınlarda kabızlığa neden oluyor.”
Kabızlık tedavisiyle ilgili önerilerde de bulunan Prof. Dr. Serhat Bor, şöyle konuştu: “Sabah aç karnına 1-2 bardak ılık su için. Her gün düzenli bir saatte tuvalete gitmeye çalışın. Tuvalet gereksinimi için 10 dakika ayırın, bu süre 15 dakikayı geçmesin. Bol lifli gıdalar yiyin. Yeterli sıvı alın, öğün atlamayın. Düzenli egzersiz yapın. Tuvalet ihtiyacını ertelemeyin. Bazı ilaçlar kabızlığa neden olabilir. Bu konuda hekiminizle görüşün.”
Sıcaklara dikkat
İZMİR Atatürk Eğitim ve Araştırma Hastanesi 2. Kardiyoloji Klinik Şefi ve Türk Kardiyoloji Derneği Başkanı Prof. Dr. Oktay Ergene, yaz aylarında kalp hastalarının dikkat etmesi gereken konulara dikkat çekti. Prof. Ergene, şunları kaydetti: “Yüksek tansiyon, kalp yetersizliği, kalp damarlarında tıkanıklık, kalp damarlarına stent veya by-pass yapılan hastalar, aşırı sıcak ve nem nedeniyle terlemenin yaratacağı sıvı, tuz kayıpları nedeniyle özellikle dikkatli olmalılar. İdrar söktürücü ilaç kullanan kalp yetmezliği veya yüksek tansiyon hastalarında yaz aylarında aşırı sıvı kayıpları yüzünden halsizlik, yorgunluk veya ritim bozukluklarına eğilim artabiliyor. Bu nedenle bu tip ilaç kullananların, doktorlarına danışarak ilaç dozlarının yeniden düzenlenmesi gerekebilir. Bir diğer önemli konu da diyet. Kalp hastaları yaz aylarında yağlı, kızartma türü ağır ve sindirimi zor gıdalar yerine sebze ağırlıklı, bol posalı, haşlama veya ızgara türü gıdalar almalılar. Tok karınla denize girmek de kalp hastaları için tehlikeli olabilir.”
Kilo sorununa akupunktur
AKUPUNKTUR ve alternatif tıp uzmanı Dr. Alpaslan Bilen, aşırı kilolardan akupunkturla kurtulmanın mümkün olduğunu aktardı. Dr. Bilen, şöyle konuştu: “Harcama ekonomisi, moda kışkırtması, toplumsal imaj kaygıları bir yandan ince, güzel ve fit görünmeyi teşvik ediyor. Ancak oluşturulan yaşam stili de tam tersine sağlıksız, şişman, pejmürde bir profil yaratmaya çalışıyor. Bu sorunlardan kurtulmanın en önemli enstrümanı akupunkturdur. Akupunkturla hem diyete uyum kolaylıkla sağlanıyor hem de metabolizma düzeliyor. Ayrıca, psikoloji tamir ediliyor. Akupunktur tedavisi çok özel diyetlerle destekleniyor. Zaten, akupunktur olmadan bu diyetleri uygulamak mümkün olmuyor. Akupunkturla ve diyetlerle genel bir kilo verme programı uygulanırken bir yandan da estetik ve mimari kaygıları ortadan kaldırmak gerekiyor. Vücudun estetik görünümünü bozan aşırı çıkıntılar ve yağ birikintilerinin ortadan kaldırılması için bir takım fiziksel ve kimyasal ajanlar kullanılıyor.”
Sanat fabrikası hayırsever bekliyor
DOKTOR Mehmet Çelimli tarafından 22 yıl önce kurulan İzmir Üroloji Merkezi’nde, bugüne kadar 17 bin 33 kişinin taşı kırıldı. Dr. Çelimli, İzmir’e bu işi ilk kendilerinin getirdiğini belirterek, “Taşları ses dalgası ile kırıyoruz. Dünya 25 yıldır kulanıyor, biz bu alana girmeden önce hastalar yurt dışına gidiyordu. Şu anda ayda ortalama 100 civarında kişinin sorununa çözüm buluyoruz. Bizim standartlarımızda çalışan merkez yok. Çok pratik bir şekilde taş kırıyoruz. SSK, Bağ-Kur ve Emekli Sandığı ile anlaşmamız var” dedi.
Nasıl oluşur
Üroloji Uzmanı Ruşen Aydın da, böbrek taşı oluşum nedenleri hakkında bilgi vererek, şunları söyledi:
“Güneş ışığının etkili olduğu bölgelerde aşırı sıvı kaybı nedeni ile taş hastalıklarına daha sık rastlanır. Aşırı tuz alınması, tek yönlü beslenme modelleri taş oluşumunu tetikler. Proteinin az alınması, turunçgillerin tüketilmemesi taş oluşumunda oldukça etkindir. Ancak, tam tersi turunçgillerin aşırı tüketilmesi de taş oluşturabilir. Az su tüketilmesi de taşın başlıca nedenidir. Tiamin içeren çay, kahve ve kola tüketimi de taş oluşumunu hızlandırır. Tekrarlayan idrar yolu enfeksiyonları da uzun vadede taş oluşumuna zemin hazırlar. Gut hastalığı, bağırsak absorbsiyon bozuklukları, kemik yıkımına sebep olan hastalıklar ve kanser kemoterapileri de böbrek taşlarının oluşumunu hızlandırabilir.”
İlk adım sağlıklı beslenme
ENDOKRİNOLOJİ Uzmanı Doç. Dr. Ayşin Öğe, kalp sağlığı için 10 madde önerdi. Öğe, şöyle konuştu;
“Düzenli egzersiz mutlaka hayatımıza eklenmelidir. Fiziksel aktivitede bulunmadığımızda birçok hastalık açısından risk altında olduğumuzu pek çok kanıt gösteriyor. Üzerinde en çok durulan sorun, kalp damar hastalıkları. Hareketsizlik kalp hastalığı riskini iki kat arttırır. En son kanıtlar fiziksel aktivitede azalma ve hareketsizlik ile bazı kanserler arasında bir ilişki olduğunu gösteriyor. Bu sağlık probleminden uzak durmanın en iyi yolu ideal ve sağlıklı kiloyu korumaktır. Bu da düzenli egzersiz ve sağlıklı yemek yeme alışkanlığı edinmekle mümkün. Beslenmenizde sağlıklı ve dengeli yağ seçimi yaparken toplam yağ tüketimi enerjinin yüzde 30’unu geçmemelidir. Doymuş yağlar kan kolesterol düzeyini yükselten en önemli beslenme faktörü olduğu için miktarlarını azaltmakta fayda var. Diyette doymuş yağ asitlerini günlük toplam enerjinin yüzde 7’sinden az tüketmemiz öneriliyor. Bu durumda beslenmemizde doymuş yağlar yerine doymamış yağları seçmeliyiz. Doymuş yağ alımının kısıtlanması, diyetle kolesterolün azaltılması kan kolesterol düzeyinin düşürülmesine yardımcıdır.”
KALP SAĞLIĞI İÇİN ÖNERİLER
DİŞ hekimi Nalan Kolcuoğlu, ebeveynlerin çocuklarının ağız hijyenine ilk süt dişlerinin çıkmaya başlamasından itibaren dikkat etmesi gerektiğini belirtti. Kolcuoğlu, çocuklardaki ağız hijyeniyle ilgili şu bilgileri verdi:
“Çok küçük bebeklerde dişler fırçalanmasa bile yemeklerden sonra ağzına biraz su verilmeli ve dişlerin üstü temiz bir bez parçasıyla silinmeli. Dişlerin çıkmaya başlamasıyla beraber çocuğun eline diş fırçası verilip fırçayla oynaması sağlanmalı. 1 yaşından sonra bebeklerin dişlerini ebeveynler küçük diş fırçalarıyla macunsuz yavaşça fırçalayabilirler. El kabiliyeti geliştiği zaman çocuğa diş fırçalama öğretilmeli ve özendirilmesi sağlanmalı.
Ebeveyn veya kardeşlerden biriyle beraber ayna karşısında fırçalama yapılmasında fayda var. 5 yaşından önce çocukların ideal bir diş fırçalama yapması pek mümkün olmadığından fırçalama bittiğinde ebeveyn tarafından kontrol edilerek diş üzerindeki kalan birikintiler uzak
laştırılmalı. Süt dişleri normal dişlere oranla daha çok organik madde içerirler, bu nedenle çürümeye daha yatkındırlar. Çocukların diş he
kimi tarafından 6 ayda bir diş yüzeyine uygulanan flor jeller, mine tabakasını güçlendirir. Dişleri, çürüklerin başlamasına neden olan bakteri asitlerine karşı daha dirençli kılar.”
Kalpçiler Antalya’da
KARDİYOLOJİ ve Kardiyovasküler Cerrahide Yenilikler Kongresi’nin (KKVC) yedincisi 24-27 Mart tarihleri arasında Antalya’da yapılacak. Kongre Başkanı, Dokuz Eylül Üniversitesi Transplantasyon Enstitüsü Müdürü Prof. Dr. Öztekin Oto, 33 ülkeden yaklaşık 800 bildirinin sunulacağını aktardı. Prof. Oto, “ABD ve tüm Akdeniz ülkelerinden yaklaşık bin civarında katılımcı bekliyoruz. Türkiye’den de bin kişilik katılım öngörüyoruz. Geçen yıllardaki gibi KKVC’de Yenilikler Kongresi ulusal ve uluslararası kateter laboratuvarları ve ameliyathanelerden yapılacak canlı yayınlar ve interakitf sunumlarla, yeniliklerle dolu bir program olacak. Kongrede, geleneksel tekno kursuları uygulamalı ve canlı mitral kapak onarımı, kardiyak morfoloji, ileri ekokardiyografi, kardiyovasküler hemşirelik kursları ile perfüzyonist ve kateter laboratuvarı teknisyenleri kursları da olacak” dedi.
Karaburun en yaşlı ilçe
TÜRKİYE’nin ilk Palyatif Bakım Uygulama ve Araştırma Merkezi Müdürü Prof. Dr. Rüçhan Uslu, palyatif bakım hizmeti veren kurumların çoğaltılmasını amaçladıklarını söyledi. Uslu, yaşam süresinden çok yaşamın niteliğiyle ilgilenen yaklaşım bilincinin Türkiye’de sağlık çalışanları ve toplum tarafından benimsenmesi için çalıştıklarını belirterek, ayrıca palyatif bakımın kanser hastaları başta olmak üzere alzheimer gibi kronik rahatsızlıkların çoğunda gerekli bir basamak olduğunu kaydetti.
Ege Üniversitesi bünyesinde hizmet veren merkez hakkında bilgi veren Prof. Uslu, “Psikiyatr, beslenme, çocuk hastalıkları, ağrı, fizik tedavi ve rehabilitasyon uzmanlarının yanı sıra genel cerrah, onkoloji ve dahiliye uzmanları, pratisyen hekimlerle hemşirelerden oluşan geniş bir ekiple bu hizmet verilecek. Hastaların beslenmelerinin ayarlanması, ağrılarının giderilmesi, fonksiyonel hale getirilmesi ve psiko-sosyal sorunlarının giderilmesi gibi akut ihtiyaçları Tülay Aktaş Onkoloji Hastanesi’nde yeni açılan Nigar Dinleten Palyatif Bakım Yataklı Birimi’nde giderildikten sonra bakımlarına evde devam edilecek” dedi.
Uslu, merkez olmadan önce bu ekibin 2005’ten beri yaklaşık 5 bin hastaya hizmet verdiğini ve bu konuda yeterli tecrübe kazandıklarını ifade etti. Prof. Uslu, en önemli hedeflerinin hastayla yakınlarını teşhisten itibaren yalnız bırakmamak, hastalık sürecinde her türlü fiziksel ve psikolojik ihtiyaçlarına cevap vermek olduğunu dile getirdi.
PALYATİF BAKIM NEDİR
Dünya Sağlık Örgütü (WHO) şöyle tanımlıyor: “Yaşamı tehdit eden hastalığa bağlı olarak ortaya çıkan problemlerle karşılaşan hasta ve ailede, ağrının ve diğer problemlerin, erken tanılama ve kusursuz bir değerlendirmeyle fiziksel, psikolojik, sosyal ve manevi gereksinimlerin karşılanması yoluyla acı çekmenin önlenmesi ve hafifletilmesine yönelik uygulamaların yer aldığı ve yaşam kalitesini geliştirmenin amaçlandığı bir yaklaşım.”
4 bin kişiye ilkyardım eğitimi
Konak Belediyesi Sağlık İşleri Müdürlüğü ve İzmir Tabip Odası İlkyardım Eğitim Merkezi işbirliğinde “Ev Kazaları ve İlkyardım” konulu eğitim, Saadet Mirci Semt Merkezi’nde düzenlendi. Eğitime, semt merkezi kursiyerleri ve çevre sakinleri büyük ilgi gösterdi. İzmir Tabip Odası İlkyardım Eğitim Merkezi’nden Dr. G. Berna Gökengin ve Dr. Hüseyin Çetinel’in verdiği eğitimin ardından katılımcılara sertifika sunuldu. Yılsonuna kadar dört bin kişinin ilkyardım konusunda eğitilmesi hedefleniyor. Evde yaşanabilecek çeşitli yanıklar, kanama, bilinç bozuklukları, zehirlenme, boğulma, kırık, çıkık ve burkulma gibi pek çok konuda doğru ve etkin ilkyardım müdahaleleri konularında bilgilendirme yapan doktorlar, gelen soruları da cevaplandırdı.
Yılda 4 bin 200’ün üzerinde hastaya hizmet veren klinik, üç profesör, birer uzman ve psikolog, altı hemşire ile üç personelle, baş, bel, boyun, sırt, kol, omuz, ayak ve yüz ağrılarının tedavisini yapıyor.
Prof. Dr. Yegül, kliniğin kronik ağrıların tedavisinde rol aldığını dile getirerek, “Hastaların büyük çoğunluğu bel şikayetiyle geliyor. İnsanların yüzde 80’i yaşamlarının bir bölümünde bel ağrısı çekiyor. Bizde kimin başı ağarıyorsa migren, beli ağrıyorsa bel fıtığı deniyor. Her bel ağrısı bel fıtığı değildir. Boyun ağrısı da sık rastlanan bir yakınmadır. İnsanların yüzde 14’ü kronik boyun ağrısından yakınıyor. Boyun ağrısı; sinir, kas, bağ, kemik, faset eklemler (omurganın arka eklemleri) veya omurlar arasındaki disklerden kaynaklanabilir” diye konuştu.
Çözüm ameliyata aranmasın
Her ağrının çözümünü ameliyata aramanın yanlış olduğunu ifade eden Prof. Dr. İbrahim Yegül, gelişmiş ülkelerde beli ağrıyan bin hastanın sadece üçünün ameliyat edildiğine dikkat çekti. Prof. Dr. Yegül, bel ağrısında en çok yapılan yanlışlardan birinin de istirahat olduğunu ifade ederek, yatak istirahatının yarardan çok zarar verdiğini söyledi.
Prof. Dr. İbrahim Yegül, “İsveç, İngiltere ve Avustralya’da kesinlikle yatak istirahatı yok. İspanya, Fransa, Almanya ve İtalya’da ise en fazla iki gün. Dolayısıyla halkı bilinçlendirmek gerekiyor” dedi.
25 bin hastaya HİZMET
Karabağlar Belediyesi Sağlık İşleri Müdürlüğü, bugüne kadar 25 bini aşkın hastaya hizmet verdi. Müdürlük, ayrıca sosyal güvencesi olmayan hastalara 6 bin 500 kutu ücretsiz ilaç dağıttı. Belediye Başkanı Sıtkı Kürüm, “Sosyal belediyecilik anlayışıyla dört dörtlük sağlık hizmeti veriyoruz” dedi, ekledi:
Özellikle çocukluk yaş grubunda görülen ev kazalarına ve önlemlere karşı Avrupa Acil Tıp Birliği Konsey Üyesi Uzm. Dr. Ülkümen Rodoplu ve Herkes İçin Acil Sağlık Derneği Genel Sekreteri Doç. Dr. Gürkan Ersoy önerilerde bulundu.
· Mutfaktaki tehlikeler ve önlemler: Pişmekte olan yemekler, kap-kacak ve ayrıca yemeğin hazırlanmasıyla meşgul olduğunuzdan çocuğunuza gereken şekilde dikkat edememeniz mutfağı tehlikeli bir yer haline getirebilir. Çocukların özellikle havuç, sosis, fıstık, sert şekerler gibi yiyeceklerden uzak tutulması gerekiyor. Çiğ havuç yedirmemek, üzümleri uygun biçimde soyduktan ve kestikten sonra vermek daha uygun. Deterjan, plastik torba, bıçak, kibrit, temizlik ürünleri ve zehirli maddeleri çocukların ulaşabileceği yerlerden uzak tutun. Tüm dolaplarda çocukların açamayacağı şekilde kilitler bulundurun. Gece yatmadan önce gaz vanasını kapatın. Mutfak robotu, kahve makinesi gibi çok parçalı aygıtları yatmadan önce sökün.
· Banyodaki tehlikeler ve önlemler: Çocuğunuzu banyoda tek başına bırakmayın. Çocukların tuvalet veya banyoda boğulmasını engellemek için klozet kapağını kapalı tutun. Elektrikle çalışan aletleri fişe takılı halde bırakmayın. Banyoda kaymayı engellemek için plastik paspaslar kullanın. Çocuğunuzun küvette boğulma tehlikesini engellemek için 10 santimden fazla suyla doldurmayın. Banyoda bulunan sert yüzeyleri ve sivri köşeleri plastik örtülerle sarın. Kapının anahtarını kaldırın. Kapıyı kilitleyip sonra da açamayabilirsiniz. Deterjanları güvenli bir yerde tutun.
Başkent’ten yeni poliklinik
İZMİR Bostanlı’da 1994’te hizmete giren Başkent Üniversitesi Zübeyde Hanım Uygulama ve Araştırma Merkezi, Atakent’teki yeni poliklinik binasını pazartesi günü hizmete açıyor. Genel Müdür Prof. Dr. Namık Çevik, yeni binada kardiyoloji, nöroloji, göğüs hastalıkları, beyin ve sinir cerrahisi birimlerinin eklenmesiyle daha da zenginleşeceklerini belirterek, “İç hastalıkları, gastroenteroloji, fizik tedavi ve rehabilitasyon, aile hekimliği, dermatoloji, psikiyatri, ortopedi, genel cerrahi, kulak burun boğaz, kadın hastalıkları ve doğum, üroloji poliklinikleri de faaliyet gösterecek. Kadromuzda; 12 akademik personel, 19 uzman ve beş pratisyen hekim bulunuyor. Doppler ekokardiyografi, eforlu EKG, EMG, EEG ve yenilenen röntgen gibi cihazlar bulunuyor. Ana hizmet binasındaki 13 yataklı fizik tedavi ve rehabilitasyon ünitesinin yanında, poliklinik binasında sekiz yataklı bir ünite daha faaliyete geçiyor. Poliklinikin devreye girmesiyle ana hizmet binasında kapsamlı tadilat yapılacak. Çalışma tamamlandığında 24 saat hizmet veren, iki muayene, iki gözlem, bir yeniden canlandırma ve bir alçı-pansuman odasından oluşan tam donanımlı modern bir acil servis hizmete girmiş olacak” dedi.
Bilgisayarlı akupunktur
İZMİRLİ akupunktur uzmanı Dr. Tayfur Yağcı, Ryodoraku’un hastanın ölçüm anındaki durum ve ileriye dönük nelerin beklediğine ilişkin bilgilerin alındığı bir yöntem olduğunu aktardı. Dr. Yağcı, şu bilgileri verdi: “Dr. Yoshio Nakatani, 1950’li yıllarda yaptığı çalışmalarla, 12 akupunktur meridyeni üzerinde standardize edilmiş, toplam 24 noktadan yaptığı elektriksel ölçümler sonucu ulaşılan değerlerin, hastanın durumuyla paralellik arz ettiğini gözlemledi. Bizim sistemimiz bu metodun bir adım daha ilerisinde. Hastadan alınan bilgilerle hem ölçüm anındaki durumu hem de tedavi olmayıp aynı şekilde yaşamaya devam ederse ileriye yönelik kendisini neler beklediği bilgisini bize veriyor. Ölçüm, hastanın sağ elinde tuttuğu bir referans elektrot ve ölçüm probu aracılığıyla yapılıyor. Ryodoraku yöntemi, POINTS-DSD/Dinamik Segmanter Diagnoz Cihazı, EKG, EMG ve EEG teşhis metotları gibi bir nörofonksiyonel test cihazıdır. Modern tıbbın öngördüğü ölçülebilirlik, tekrarlanabilirlik, ölçümlerde uyumluluk ve sebep-sonuç ilişkisi ilkelerine birebir uyan akupunktur, laboratuvarize eden bir metottur.”
Geçen yıl parasızlık nedeniyle kapısına kilit vurulan Ege Obez Hasta Derneği’nin ardından, şimdi de Alzheimer Derneği İzmir Şubesi benzer durumla karşı karşıya kaldı. Çeşitli kurumların desteğiyle ayakta durmaya çalışan derneğin kasasında altı aylık giderlerini karşılayacak parası bulunuyor. Katkı gelmemesi halinde bu büre sonunda derneğin kapanması söz konusu.
Alzheimer hastalığı ve diğer demans sendromlarıyla ilgilenen sağlık personeli, hastalar, hasta yakınları ve gönüllüler tarafından kurulan dernek, hastalık bilincinin geliştirilmesi, hastalığın toplumda tanınmasının sağlanması, hastaların ve yakınlarının desteklenmesi, kendi kendilerine yardım için zemin hazırlanması, daha iyi bilgilenme ve bakım sağlanması, bu konudaki bilimsel çalışmaların artırılması ve desteklenmesi gibi çalışmalar gerçekleştiriyor.
6-7 bin hasta varAlzheimer Derneği İzmir Şubesi Başkanı Dr. Aysel Gürsoy, faaliyetlerini bağışlarla sürdürdüklerini belirterek, “Derneğe ait bir mülkümüz yok. Dolayısıyla gelen bağışlar kiraya gidiyor. Bu nedenle maddi imkansızlıklar nedeniyle kapanma riskiyle karşı karşıyayız” dedi.
Derneğe ait bir yerin olması halinde dayanışma ve gündüz bakımevi olarak faaliyetlerine devam edebileceklerini söyleyen Dr. Gürsoy, “İzmir’de 6-7 bin civarında alzheimer hastası var. Bu kişilere ve yakınlarına yardımcı olabilmek için destek bekliyoruz” diye konuştu.
Aylık gider 2700 liraDr. Aysel Gürsoy, “Bakım süreci rehberliği, dayanışma ve bir günlük bakım programı uyguladığımız dernek binasında beş yıldır kiracıyız. Kira, stopaj, elektrik, su, yakıt ve iletişimin yanında personelle birlikte aylık 2 bin 700 TL giderimiz var. Yıllık toplam giderimiz de 32 bin 400 TL. 2006’da kiramızı CHP İzmir Milletvekili Mehmet Ali Susam verdi. 2007’de de Buca Belediye Başkanı Cemil Şeboy’un eşi Sadberk Hanım bir yardım yemeği düzenledi ve gelirini bize bağışladı. Üç senedir de ilaç firmalarının bağışlarıyla ayakta duruyoruz. Bu yıl da hayırsever Şenay Ansari yardım yemeği düzenleyerek 15 bin TL’lik bağış yaptı. Şu anki bütçemizle altı aylık giderlerimizi karşılayacak durumdayız. Onun için katkıya ihtiyacımız var” dedi.
ALZHEİMER NEDİR
Alzheimer hastalığı hakkında da bilgi veren Dr. Aysel Gürsoy, “Geri dönüşü olmayan ve ilerleyen bir hastalık. Zaman içinde hastaların zihin ve bellek kapasiteleri azalır. Mantıklı düşünme, öğrenme, iletişim kurabilme gibi yetenekleri bozulur. İleri aşamada hastalar basit günlük işlerini bile yapamaz ve kendi bakımlarını gerçekleştiremezler” dedi.
Çocukta obezite hipertansiyonu tetikliyor
İzmir’de 112’lerden Sorumlu Sağlık Müdür Yardımcısı Dr. Turan Sofuoğlu, hangi durumlarda bu hattın aranacağıyla ilgili bilgi verdi. Sofuoğlu, “Evde, işyerinde, sokakta veya herhangi bir yerde acil sağlık sorunuyla karşılaşıldığında sabit, ankesörlü, araç veya cep telefonundan doğrudan 112 aranabilir. Bunun için bulunduğunuz ilin alan kodunun yazmaya gerek yok. Çağrı, bulunan yere göre o ilin 112 Ambulans Servisi’ne yönlendiriliyor. Bu arama ücretsizdir. Ancak bunu kötüye kullanmamak gerekiyor. Zaman geçirmek, acil sağlıkla ilgisi olmayan konularla ilgili görüşmek veya rahatsız etmek amacıyla bu telefonu kullanmak gerçekten ihtiyacı olan bir kişinin hakkını kullanmak veya hayatını tehlikeye atmakla eşdeğer” dedi.
BUNLARA DİKKAT
- Trafik kazası, kalp krizi, yüksekten düşme, ciddi yaralanmalar, bilinç kaybı, yanık, elektrik çarpması, suda boğulma, şeker koması, felçler, yüksek tansiyon, kanamalar, zehirlenmeler ve çocukların yüksek ateşe bağlı havaleleri gibi zamanında tıbbi müdahaleler yapılmazsa hayati tehlike ve sakatlanmalara yol açacak acil sağlık sorunlarında zaman geçirilmeden 112 aranmalıdır.
- 112 Ambulans Servisi’ni aradığınızda ekipler gelene kadar hastanın yanından ayrılmayın. Şehir merkezlerinde en geç 10, kırsalda 30 dakika içinde en yakın 112 ambulansı ulaştırılacaktır.
- Sakin olun, anlaşılır ifadelerle konuşun ve istenirse aradığınız telefon numaranızı bildirin.
- 112’yi arama nedeninizi açıkça iletin.
- 112 merkezi tarafından sorulan sorulara net cevaplar verin.