Barbaros Tapan

O adamı oğulları anlattı

8 Ekim 2018
Başrollerinde Claire Foy ve Ryan Gosling’in oynadığı “First Man”in röportajları için cuma günü Orlando’ya gittim. Ay’a ayak basan ilk insan Neil Armstrong’un hikayesini anlatan filmin danışmanlığını yapan ünlü astronotun oğulları Mark Armstrong ve Rick Armstrong’la NASA’da konuştum.

Ay’a ayak basan ilk insan Neil Armstrong’un hikayesini anlatan filmin yönetmeni 33 yaşındaki dahi yönetmen Damien Chazelle.
İlk yönetmenlik deneyimini 2009’da “Guy and Madeline on a Park Bench” ile yaptı. 2014’de hem senaryosunu yazdığı hem de yönettiği “Whiplash” ile 5 dalda Oscar’a aday gösterildi. 2016’da “LaLa Land”i yazdı ve yönetti.
14 Oscar adaylığından 6’sını kazandı ve hâlâ en genç Oscar kazanan yönetmenler listesinde tepede oturuyor.

NASA’DA BULUŞTUK
“First Man”in başrol oyuncuları Ryan Gosling ve Claire Foy ile NASA’da röportaj yaptım. NASA, 570 kilometrekare ve 13 bin çalışanı ile dev bir bilim merkezi.
Giriş çıkışlarda güvenlik önlemleri oldukça yoğun. Birden fazla kimlik ile gelmemi söylediler. Ben de pasaport, nüfus kağıdı, ehliyet ne varsa yanımda getirdim... Röportaj öncesinde NASA’da görevli mühendisler ile bir tura katıldım.

Yazının Devamını Oku

Bond kadını olacak kadar seksi değilim

7 Ekim 2018
Netflix’in yeni psikodrama dizisi “Maniac” 21 Eylül’de yayınlanmaya başladı. Barbaros Tapan, 10 bölümlük mini serinin başrol oyuncusu Emma Stone ile New York’ta buluştu. Oscarlı yıldız, son dönemde çok konuşulan yeni dizisini anlattı.

◊ Yeni projenizle sohbetimize başlayalım. Neden “Maniac”da yer almak istediniz?

- Yönetmenimiz Cary Fukunaga, iki buçuk yıl önce dizinin Norveç versiyonunu gördükten sonra beni aradı ve kendi versiyonunu yapma isteğinden bahsetti. Cary ile Jonah (Hill) iyi arkadaşlar. Jonah ile ben de iyi arkadaşım. Cary ile çalışmayı da çok istiyordum. Dizide 5 farklı karaktere büründüm, ayrı bir heyecandı...

◊ Oynadığınız karakter Annie ile ilgili okuduğum yorumlardan birinde “Barut gibi, her an patlamaya hazır” diye yazıyordu...

- Evet, kolayca kızan bir ruh hali var Annie’nin. Annie gibi insanlar tanıyorum. Ayrıca benim içimdeki bazı parçalar da ona benziyor. Jonah’ın canlandırdığı Owen karakteri de benim karakterimin tersi sakin, kibar bir insan...

◊ Jonah Hill ile çalışmak nasıldı?

- 17 yaşında yer aldığım ilk filmim “Superbad”deki rol arkadaşım Jonah. O zamandan beri de arkadaşız. Onunla çalışmak, karşılıklı oynamak çok eğlenceliydi.

◊ Yakın arkadaş ile karşılıklı oynamak daha zor değil mi?

- Ben arkadaşlarımla oynamayı seviyorum çünkü arkadaşlar yalan konuşunca anlarlar. O yüzden çok gerçek olmalısın...

Yazının Devamını Oku

Medyumun tüm kehanetleri doğru çıktı

30 Eylül 2018
Gizemli amcasının yanına taşınan bir çocuğun sonrasında yaşadığı sıra dışı olayları konu alan “Eski Evdeki Büyülü Saat” (The House with a Clock in Its Walls) önceki gün gösterime girdi. Barbaros Tapan, filmin başrol oyuncusu Cate Blanchett ve korku filmlerinin ünlü yönetmeni Eli Roth ile Los Angeles’ta bir araya geldi.

CATE BLANCHETT: SETTE DEĞiL DISNEYLAND’DA GiBi HiSSETTiM

 ◊ Son filminiz, Amerika’da çok iyi bir gişeyle açılış yaptı. John Bellairs’ın aynı adlı klasik çocuk romanının sevimli ve sürükleyici hikayesini izledik. Canlandırdığınız Mrs. Zimmerman’ın fiziksel özellikleriyle başlamak istiyorum... Morlar içinde bir kadın...

- Karakteri fiziksel olarak kitaptakinden daha farklı tasvir ettik. Çizimlerini Edward Gorey yaptı ve ortaya hep mor renkte giyinen, gri saçlı bir büyücü çıktı.

◊ Çekimler sırasında ortam nasıldı?

- Ortam çok eğlenceliydi. Her gün sete değil de sanki Disneyland’a gidiyor gibiydim. Film de muhteşem oldu.

16 YAŞINDAKİ OĞLUM BU FİLMİ YAPMAMI İSTEDİ

◊ Eli Roth’u korku filmlerinden tanıyoruz aslında. Bu filmde farklı bir yönünü de görmüş olduk.

- Yapım şirketi, korku filmleri ile tanınan bir yönetmenden aile filmi yapmasını istemiş. Bunu duyduğumda bir şeylerin farklı olacağını anlamıştım zaten. Eli filmlerinde insanları nasıl korkutacağını, nasıl heyecanlandıracağını çok iyi biliyor.

Yazının Devamını Oku

Yeni filmde pembe pasta gibiyim

23 Eylül 2018
“Colette” ve “Fındıkkıran ve Dört Diyar” (The Nutcrackers and The Four Realms) adlı filmlerin başrol oyuncusu Keira Knightley ile Barbaros Tapan Los Angeles’ta buluştu. Tapan, İngiliz oyuncuyla yakında gösterime girecek iki yeni projesini konuştu.

◊ “Colette” önceki gün Amerika’da gösterime girdi. Harika bir performanstı, tebrik ederim. Film, Fransız yazar Sidonie Gabrielle Colette’nin hayat hikayesini anlatıyor.

Kocası Parisli yazar Henry Gauthier-Villars’ın kendi ismiyle yayınlanan  kitabını eşi Colette gizli olarak yazıyor. Kitap çok büyük başarı kazanınca ise yazdıklarını sahipleniyor. “Colette”nin hayata meydan okuyan hikayesini izledik. Siz onun özgüvenini nasıl değerlendiriyorsunuz?

- Bence özgüven bir süreç, herkeste hemen ortaya çıkmıyor. Colette’de benim hoşuma giden şey korkusuz değil cesur olmasıydı. Yani korkularıyla yüzleşecek cesareti vardı.

◊ Yönetmen Wash Westmoreland filmde cinsel kimliklerin de araştırıldığından bahsetti. Biraz açar mısınız bu konuyu?

- Şöyle ki Colette iki cinsiyetli olduğunu söylüyor ve bizlere dayatılan kalıplara karşı çıkıyor. 1800’lü yılların sonundan bahsediyoruz bu arada... Kadınlar büyük, kabarık elbiseler giyiyor. Nasıl erkek gibi davranabilirler diye düşünebilirsiniz. Mesela o dönemde kadınlar ayakları ve kolları birbirine yakın, koltukta çok yer kaplamayacak şekilde otururmuş, erkekler ise daha rahat bir şekilde. Colette de erkeklere özgü fiziksel tavırlar sergilemekten çekinmemiş. Öyle davrandığı için de kimseden özür dilememiş. Kendini olduğu gibi kabul ettirmek istemiş.

◊ Colette’nin elbiselerine bile yansımış bu başkaldırı...

- Evet... Daha maskulen giyiniyor. Dik yakalar, kravat tarzı fularlar... Kadınların erkek gibi giyinmesinin yasak olduğu dönemde bile maskulen bir tarz yaratmış. Biliyor musun, ben de çocukken büyüyüp erkek olacağım diye düşünürdüm. Çünkü oyun parkında biz kızlar güçlü olsak da yanımıza gelip “Hayır biz varız, sizden daha güçlüyüz” hissi veriyorlardı. Tabii ki öyle değillerdi ama öyle davranıyorlardı...

◊ Söylediğiniz oldukça ilginç geldi. Yeniden doğma şansınız olsaydı erkek olarak dünyaya gelmek ister miydiniz?

Yazının Devamını Oku

Toronto’nun ardından

18 Eylül 2018
Merhaba sevgili Kelebek okurları... Artık 15 günde bir sizinle bu köşede buluşacağım. Neler mi yazacağım? Hollywood’da neler oluyor, röportajlarımın perde arkası, film prömiyerleri, davetler, gittiğim festivaller, izlediğim filmler, diziler, tavsiyeler ve tavsiye edilmeyenler... İlk yazımız ise önceki gün sona eren Toronto Film Festivali’nden gelsin...


43’üncü Toronto Uluslararası Film Festivali’nin sonuna geldik. Toronto kültürel yapısı, düzeni ve özellikle son 5 yıldır Çin bankalarının finansörlüğünde şehir merkezinde yükselen gökdelenleriyle minik bir New York haline gelmiş...

Ödül sezonundan hemen önce Oscar umutlarının yeşertildiği en etkili film festivali Toronto’da, izleyici ödülünü kazanmak “En iyi film” ödülünü garanti etmese de o kategoride adaylığı garanti ediyor diyebiliriz.

Bu sene Toronto’nun kazananı Peter Farrelly’nin “Green Book”u oldu

Geçen salı prömiyeri yapıldığı andan itibaren seyircinin favorisi olduğunu dakikalarca ayakta alkışlanmasından anlamıştım zaten. Başrollerinde Viggo Mortensen ve Mahershala Ali’nin rol aldığı gerçek hikâyede, siyahi piyanist Don Shirley ile beyaz şoförü, aynı zamanda koruması Tony Lip arasındaki arkadaşlık anlatılıyor.

NICOLE KIDMAN’IN BODRUM HAYALİ

Festivalde bana göre diğer öne çıkan filmler, Damien Chazelle’in “First Man”i, Barry Jenkins’in “If Beale Street Could Talk”ı, Alfonso Cuaron’ın “Roma”sı, Bradley Cooper’ın “A Star Is Born”u ve Joel Edgerton’un “Boy Erased”i oldu. Bu arada “Boy Erased”in başrol oyuncusu Nicole Kidman ile uzun uzun Bodrum muhabbeti yaptım.

Yazının Devamını Oku

Çok reddedildim ama pes etmedim

16 Eylül 2018
Dünyaca ünlü pop yıldızı Lady Gaga, ilk kez bir sinema filminde başrolü üstlendi. Yönetmenliğini Bradley Cooper’ın yaptığı “Bir Yıldız Doğuyor”da (A Star Is Born) Cooper ile kamera karşısına geçen şarkıcı, çekim sürecini ve meslek hayatıyla ilgili bilinmeyenleri, Toronto’da bir araya geldiği Barbaros Tapan’a anlattı.

◊ Bir sinema filmindeki ilk başrolünüz. Kariyerinizin zirvesindesiniz, hiçbir şeyi kanıtlamaya ihtiyacınız da yok. Peki bu projeye neden evet dediniz?

- Çocukluktan beri bir sinema filminde oynamak en büyük hayalimdi aslında... Proje için Bradley ile Los Angeles’ta evimde buluştuğumuz anda aramızdaki kimya tuttu. O da İtalyan köklere sahip ben de... İkimiz de doğu yakasında doğup büyüdük. İlk buluşmadan itibaren birlikte çalışmak için her türlü bağlantı vardı aramızda.

◊ Neler oldu ilk buluşmada?

- Bradley geldiği andan itibaren onu kendime çok yakın hissettim. “Aç mısın” diye sordum, evde önceki akşamdan kalan makarnayı ısıttım ve konuşmaya başladık. Bana “Midnight Special’ı benimle söyler misin” dedi. Hemen şarkıyı buldum, piyanomun başına oturdum. Yan gözle Bradley’yi izliyordum çünkü gergin ve heyecanlıydım. Ben şarkıya başladım, Bradley de girdi, o an tahmin bile edemezsin nasıl şaşırdığımı. Durdum, “Aman Tanrım, Bradley harika bir sese sahipsin” dedim. O bana inandı, ben ona inandım ve filmi yapmaya karar verdik.

◊ “La Vie En Rose”yi Tony Bennett ile birçok defa söylediniz ama sette söylemek nasıldı?

- Farklıydı! Tony Bennett ile söylerken şarkıyı Lady Gaga söylüyordu. Filmde ise oynadığım karakter Ally söyledi. Kendimi unutup Ally’nin ruhuna bürünmeliydim. Ally haftada bir kulüplerde çıkıp şarkı söyleyen bir kız. Filmin başında hırslı değil, kendine inanmaktan vazgeçmiş ve depresyonda. Ben de New York’un doğusunda, kulüplerde şarkı söylediğim döneme geri döndüm, hayallerinden vazgeçmiş bir kız gibi performans sergiledim...

İLK KLİBİMİ ÇEKMEDEN ÖNCE BURNUMU YAPTIRMAMI İSTEDİLER

Yazının Devamını Oku

Gençliğim başkalarını memnun etmekle geçti

9 Eylül 2018
Yer aldığı komedi projeleriyle dikkatleri üzerine çeken Jonah Hill, “Mid 90’s” adlı filmde ilk kez yönetmen koltuğuna oturdu. “Gençliğim başkalarını memnun etmekle geçti. Artık kendim olmayı öğreniyorum” diyen Hill, Barbaros Tapan’la Los Angeles’ta buluştu, yeni projeleriyle ilgili her şeyi anlattı.

◊ En sevdiğim oyuncu–komedyenler arasında olduğunuzu röportaja başlamadan söylemiştim. Şimdi de yönetmen yönünüzü ortaya koyuyorsunuz. Yönetmen koltuğunda oturduğunuz ve senaryosunu yazdığınız ilk filminiz “Mid 90’s”in prömiyeri bugün Toronto Film Festivali’nde yapılacak. Neden oyunculuktan yönetmenliğe geçiş yapmak istediniz?

- Çok genç yaştan beri sektördeyim. Sahne ışıklarının altında büyüdüm. Son iki yıldır kendi filmimi yönetmeyi istiyordum. Hayat çok kısa, her şey hızla değişiyor. Ben de değişiyorum. Artık sadece kendim olmayı öğreniyorum. Şimdiye kadar hep başkalarının istediği şeyleri yaptım. Neden artık kendi yapmak istediğim fikri hayata geçirmeyeyim...

◊ Yaşla da ilgili değil mi insanın kendiyle barışık olma durumu?
- Sanırım ilgili... Neredeyse tüm gençlik yıllarımı başkalarını memnun ederek geçirdim. Şimdi de kendi yapmak istediğim hikayeyi yazdım ve yönettim. Kendi filmini yapmak ne kadar özel bir duygu anlatamam...

Yazının Devamını Oku

Andy ayrılıyor kafamız bozuk

2 Eylül 2018
AMC’nin sevilen zombi draması “The Walking Dead”in 9’uncu sezonu 7 Ekim’de başlıyor. Barbaros Tapan, dizinin başrol oyuncuları Andrew Lincoln ve Norman Reedus ile San Diego’da buluştu.

ANDREW LINCOLN : AiLEMDEN AYRI KALMAMAK iÇiN DiZiYi BIRAKIYORUM

 ◊ İlk sorum tabii ki diziden ayrılma kararınızla ilgili? Dizinin yüzü olarak verilmesi zor bir karardı eminim ki...

- Bence dizi ve hikaye sadece bir karakterden daha büyük. Soruna çok açık bir şekilde cevap vereceğim, dizi ile ilgili hiçbir şeye asla zarar vermem. Yokluğum diğer karakterleri öne itecek. 9’uncu sezonda bunu göreceksiniz, inanılmaz performanslara hazır olun. Kararımın sebebine dönersem, çocuklarımdan ve ailemden daha fazla ayrı kalmak istemiyorum. 9 yıl önce anlaşmayı imzalarken eşime “2 yıldan fazla sürmeyecek” demiştim. Sözümü tutma zamanım geldi de geçti bile. Kararımla ilgili ortaya atılan komplo teorilerini biliyorum. Hiçbiri doğru değil. Karar tamamen bana ait. Çocuklarımın büyüyünce bana “Sen nerelerdeydin?” dediklerini duymak istemiyorum.

Kararınızı açıkladıktan sonra dizinin fanlarından gelen tepkileri duydunuz mu?

- Tepkileri anlıyorum. Dizinin takipçilerinin sevgisi beni çok etkiliyor, keşke hepsine tek tek teşekkür edebilsem. Çekimleri bitirdikten sonra rahatladığımı hissettim. Ama itiraf edeyim, geçen ay Comic Con’daki panelden çıktıktan sonra neredeyse ağlayacaktım. Fanlar tüm duygularımı açığa çıkarttı. “The Walking Dead” benim için işten fazlaydı, son 10 yılımın en güzel parçasıydı.

NORMAN’A TAVLAYI BEN ÖĞRETTİM AMA HEP O YENDİ

Yazının Devamını Oku