◊ “İhtiyar Adam ve Silah” (The Old Man and The Gun) gerçekten son filminiz mi? Yoksa hâlâ “asla asla deme” diyebilir miyiz?
- O cümlenin altını çizelim. Asla asla deme! Diğer taraftan da bu işi çok uzun zamandır yapıyorum. Artık oyunculuğu bırakma zamanı geldi galiba. Oyunculuk yerine yönetmenlik ve yapımcılık yapacağım.
◊ Sizin gibi dünya sinemasının en önemli oyuncularından birini bulmuşken en başa dönüp hikayenizi sizden dinlemezsem olmaz. Neydi başlangıç noktanız?
- Her şeyin başlangıç noktası sanata olan sevgim oldu. Çocukken başladı sanata olan tutkum. Okula beni bağlayan tek şey resim çizmekti. O yıllarda yani İkinci Dünya Savaşı’ndan hemen sonra okulda sanatla uğraşmak saçma, sıradan ve boş bir arayış olarak görülürdü. Benim içinse tutkuydu. 3’üncü sınıfta yine dersi dinlemeyip sıra altında resim çizerken öğretmen yakaladı. “Sıranın altında saklanıp yaptığın şey, şu anda anlattığım dersten daha önemli olabilir mi? Neden tahtaya gelip senin için bu kadar önemli olan şeyi bize de göstermiyorsun” dedi.
Tahtaya çıktım çizdiğim resmi gösterdim. Öğretmen yeteneğimi ve resme olan tutkumu anladı. Benimle anlaşma yapmak istedi.
Eğer dersi dinlersem her çarşamba günü bana resim kağıtları getireceğini ve 15 dakika çizim yapmama izin vereceğini söyledi.
Bana saygı duydu, şans verdi. Eğer beni sıranın altında bir şeyler yaparken gördüğü anda azarlasaydı belki de bu yolda devam etmeyecektim. Onun desteği yoluma sanatla devam etmemde kırılma noktası oldu. Resimden başladığım için oyunculuk ya da yönetmenlik her ne yapıyorsam önce hikayeyi kafamda resmediyorum.
◊ Sanata ve sinemaya olan sevginiz sizi Sundance Film Festivali’ni kurmaya yöneltti. Sundance’i başlatmaya nasıl karar verdiniz?
Eva Green
◊ Filmin konusu sirkte geçiyor. Siz hiç sirke gittiniz mi?
- 2 kere gittim. İkisinde de üzgün hissettim. Hayvanları orada görmek beni mutlu etmedi. Çünkü onların yeri orası değil... Tutsaklar orada! Hayvanat bahçeleri de beni mutlu etmiyor. Hayvanlar ait oldukları yerde yaşamalı.
Özgür olmalı. Birkaç defa Afrika’ya gittim, hayvanları doğal ortamlarında görmek müthiş bir şey.
◊ Afrika’da sizi en çok hayvan türü etkiledi?
- Kuşlar, nedense beni büyüleyen hayvanlar. Favorim de Sekreter kuşu. Oldukça büyük bir kuş, sanki ofise gidecek gibi halleri var... Gerçekten çok tatlılar...
◊
ArmIe Hammer
◊ “Hotel Mumbai”yi izlerken oteldeki o korkunç anları yaşıyormuş gibi hissettim. Canlandırdığınız David karakteri gerçekten o gün otelde miydi yoksa bir kurgu muydu?
- David o gün otelde olan iki insanın karışımından yaratılan bir karakter. Biri turist diğeri de ailesiyle otelde kalan bir adam. Benim oynadığım karakter de iki kişinin kombinasyonu.
◊ Filme hazırlanırken saldırıdan sağ kurtulan insanlarla bir araya geldiniz mi?
- Bir arkadaşımın kuzeni saldırı sırasında oteldeymiş. Önce arayıp konuşmayı düşündüm, sonra vazgeçtim. Hassas olmayan bir davranış gibi geldi. Zaten yönetmenimiz Anthony Maras araştırmaya önem veren bir yönetmen. Elinde yeterli miktarda yazı, röportaj ve video vardı.
◊ Filmde yaşananları hayretle izledim. Sonrasında Yeni Zelanda saldırısının haberlerini aldık. Masum insanlar ibadetlerini yaparken katledildi...
- Üzücü ve korkunç bir olay. Bu korkunç saldırılar bitmiyor. Birbirimizi öldürmek ne zaman son bulacak? Düşünüyorum da insanlık neden gelişmiyor? Aşırı radikal görüşler, yabancı düşmanlığı güden, kendinden olmayanı kabul etmeyen ideolojiler ne zaman son bulacak?
◊ Yeni diziniz “The Widow”, Amazon Prime’da 1 Mart’ta yayınlanmaya başladı. 5’inci bölümde “âşık olmak bir çeşit aptallık değil mi” diyorsunuz. Oynadığınız karakterle aynı fikirde misiniz?
- Duruma göre değişir. Benim de âşık olduğumu zannettiğim zamanlar oldu ama dizide söylediğim gibi aptallıkmış... Ama son zamanlarda öyle hissetmiyorum.
◊ Sizce ilişki yaşamak, flört etmek oyuncular için daha mı zor?
- Çok fazla ilişki yaşamadım. Şimdiye kadar sadece 5 erkek arkadaşım oldu. O yüzden ilişkiler konusunda uzman değilim.
◊ Sadece 5 erkek arkadaşınız olduğunu söylediniz ama şimdiki erkek arkadaşınız Pete Davidson ile manşetlerden inmiyorsunuz...
- Evet sadece 5 sevgilim oldu, fazla deneyimli değilim bu konuda. (Gülüyor)
6 AY EVDEN UZAK OLMAK BENİ ZORLADI
◊ Merak ettiğim bir konuyla başlamak istiyorum. Bir filmin hazırlık aşamasından bitimine kadarki o uzun sürece nasıl hazırlanıyorsunuz?
- Bunu kimse öğretmiyor. Öğrenmen için yaşaman ve yapman gerekiyor, o kadar. Şunu söylemeden geçmeyeyim, rekabetin çok yüksek olduğu bir sektördeyiz. Çok film var. Festivaller ayrı bir konu. Festivallerdeki izleyicilerin filme tepkisi, kritikler, eleştiri yazıları...
O yüzden rekabet artık güzel olmaktan çıktı, sağlıksız olmaya başladı. Dünya çapında bir paranoyaklığa bulaştığımı fark ettim ama bu iş öyle bir bağımlılık ki bir kere tadını aldın mı bırakamıyorsun.
Sadece sete gidip karakteri oynamak için yapmıyoruz biz bu işi. “Ben oynadım, işim bitti” de diyemiyoruz. Bahsettiğiniz süreçte sürekli başka yerlerdeyiz, programımız çok yoğun. Ama olması gereken bu zaten.
İzleyici sever ya da sevmez orası ayrı ama ben işimi seviyorum, işimle birlikte gelen sorumlulukların da farkındayım. İspanya’da yaşıyoruz, işimiz bitince her şeyden uzaklaşıp özümüze dönüyoruz ama.
◊ “Herkes Biliyor”da başrolü eşiniz Penelope Cruz ile paylaştınız. Birlikte çalıştığınızda işi eve de taşıyor musunuz?
- Penelope ile ilk filmimizi o 16, ben 21 yaşındayken çekmiştik. Şimdi 50 yaşındayım. İkimiz de değiştik. Değişmeyen şeyler işimize karşı sevgimiz, içimizdeki güvensizlikler, korkular ve çalışırken hissettiğimiz mutluluk...
Bunlar hiç bozulmuyor. Şimdi ben 50 yaşındayım, Penelope 27 (gülüyor)... Daha profesyoneliz. “Loving Pablo”yu çekerken derin sahneler vardı.
◊ Birkaç ay önce Hollywood Bulvarı’nda “Şöhretler Yolu”na yıldızınız eklendi... Nasıl hissettiniz?
- İnsanlar sürekli “Neden bu kadar geç geldi bu yıldız” diye sorup duruyorlar. Gerçek şu ki daha önce defalarca yıldızımın yapılması istendi. Fakat New York’ta yaşıyorum, bir türlü doğru zamanı denk getiremedim... “The Kominsky Method”u çekerken Alan Arkin ile konuşuyoduk. Bu yıl meslekte 50’inci yılım. Daha harika bir zaman olamaz diye düşünüyorum...
◊ Babanız Kirk Douglas da yıldızınız eklenirken oradaydı...
- Evet Kirk, eşim Catherine (Zeta-Jones) ve yakın zamanda beni büyükbaba yapan oğlum Cameron da oradaydı. Birçok eski arkadaşım da geldi. Çok özel ve duygulu anlardı. Benim yıldızımı Kirk’den 6 yıldız ileriye koymuşlar. Gerçi Kirk oturduğu yerden bana bakıp “50’nci yılını kutlayan oğlum yok” diye söyleniyordu. (Gülüyor)
◊ Sonrasında eşiniz bir kutlama düzenledi sanırım...
- Evet tüm arkadaşlarım, yazarlar, yönetmenler ve oyuncular hep birlikte kutladık. Gerçekten özel bir akşamdı.
◊
◊ Üst üste en iyi kadın oyuncu ödülünü almanız üzerine herkes “The Wife”ı merak etti.
Bu sene ödüller konusunda eminim çok fazla telefon gelmiştir size. Nasıl hissediyorsunuz?
- Heyecanlı ve mutlu... Okuduğum okullardan soğukkanlı olmayı öğrendim. Ama zaman zaman duyguları dizginlemek çok zor oluyor. İşte bunlar da o zor anlardan...
◊ “The Wife”ın hikayesini sizden dinleyebilir miyiz?
- Hayatımızda anahtar noktaların neler olduğuna karar veremiyoruz.
Hayat bir tarafa giderken aniden yön değiştirebiliyor. Joe ve Joan’da da öyle oldu...
İki yazar; yetenekli olan kadın, egosu olan ise adam. Joe, iyi bir yazar olmadığının farkında. Ona “Bu durumu düzeltebilirim” diyen de karısı Joan...
Peki “Roma” Oscar yarışında yer almalı mı yoksa Steven Spielberg’ün dediği gibi televizyon için yapılan bir filmin yeri Oscar değil Emmy mi olmalı?
Alfonso Cuaron ile yaptığım röportajda, dijital platformların sinema üzerindeki etkisini de sordum. Teatral deneyime inandığını, özellikle kendi filmlerinin sinema salonunda deneyimlenmesi kanısında olduğunu söyledi ve ekledi: “Her ne kadar teatral deneyime inansam da bu deneyimin evde de yaşanabileceğini düşünüyorum. Farklı kategorilere ayırmak şart değil, uyum içinde olabilmeleri gerek.”
10 dalda Oscar adaylığı alan “Roma”, Oscar yarışına dahil olabilmek ve belki de adaylıktan sonra gelecek eleştirilere cevap verebilmek adına, çok iyi bir pazarlama stratejisiyle az sayıda sinema salonunda olsa da vizyona sokuldu.
Amerika’da en fazla sinema salonuna sahip iki şirket olan Regal ve AMC, Netflix’te yayınlandığı için “Roma”yı gösterime almadı.