Barbaros Tapan

Bu benim Joker’im

29 Eylül 2019
Ünlü aktör Joaquin Phoenix, Gotham City’nin acımasız katili Joker olarak beyazperdeye dönüyor. Venedik Film Festivali’nin büyük ödülü Altın Aslan’ı kazanan film, Türkiye’de 4 Ekim’de vizyona girecek. Barbaros Tapan, Joaquin Phoenix ile Los Angeles’ta bir araya geldi ve bu sonbaharın heyecanla beklenen filmi “Joker”in detaylarını konuştu.



“Joker”i iki kere izledim. Performansınızla ilgili konuşulacak çok şey var, fakat ben afişte de yer alan merdiven sahnesinden başlamak istiyorum...

- O sahnede kritik bir hata yaptım. Basamaklarda prova yapmadım. Çok dardı. Normal merdiven genişliğinde değillerdi. Maalesef bunu hesaba katmamışım. Sahneye dönersem... O sahnede ilginç olan şey, iki farklı şekilde görüntülenmiş olması. Birincisi gerçeklik. Gerçekliği gösterirken dans hareketleri tutarsız, istikrarsız ve ritim iyi değil. Diğeri ise düşsel... Joker’in kafasındakiler. Onun gözünden kameraya yansıyan hali. Yavaş çekimde izlediğiniz kısımlar. Zarif, estetik, akıcı olan hali...

Todd’un (Yönetmen Todd Phillips) bu sahneye yaklaşımını etkileyici bulduğumu da eklemeliyim. Çekimler süresince herkesin anladığı gerçeklik ile Joker’in anladığı gerçeklik, onun algılama şekli bizi çok uğraştırdı. Ama bahsettiğim sahnede bu iki farklı dünya oldukça iyi tasvir ediliyor.

Nasıl hazırlandınız bu sahneye?

- Michael Arnold isimli bir koreografla çalıştım. Fikirlerimi yönetmen dışında kimseyle paylaşmam. O yüzden koreograf ile çalışmaya pek istekli değildim. Ama iyi ki çalışmışım. Bana hareketleri ve ritmi öğretmekle kalmadı, dansın alfabesini de anlattı. Senaryoda Arthur’un kafasında sürekli müzik olduğu yazıyordu. Beyninde sürekli müzik çalıyormuş. Koreograf ile çalışana kadar müziğin karakteri ne kadar etkilediğini, Arthur ve Joker’i nasıl resmettiğini fark etmemiştim. Galiba müzik, karakterin iki farklı yönünü resmeden en iyi şeydi.

BANYO SAHNESİNİ 

Yazının Devamını Oku

Keşke mutsuz bir aileden gelseydim

22 Eylül 2019
Amerikalı yazar Donna Tartt’ın aynı adlı romanından uyarlanan “The Goldfinch” (Saka Kuşu) filmi, Türkiye’de 27 Eylül’de vizyona girecek. Metropolitan Müzesi’ne düzenlenen terör saldırısında annesini kaybeden 13 yaşındaki Theo’nun çarpıcı öyküsünü konu alan filmin başrolünde, Ansel Elgort seyirci karşısına çıkacak. Barbaros Tapan, genç yıldızla Toronto’da buluştu, hem filmi hem de oyunculuk ve müzik kariyerini konuştu.

Önümüzdeki yıl gösterime girecek “West Side Story” ile başlayalım mı? Muhteşem bir müzikal. Biliyorum çok fazla konuşamazsınız ama birkaç cümle istesem...

- “West Side Story” benim için çok özel.

Neden?

- Müzikalin müziklerini yapan Leonard Bernstein’in fotoğrafları, evimizin salonunda piyanonun üstünde asılı. Babamın çektiği fotoğraflar... Fotoğraflardan birinde Leonard piyano çalıyor. Nedense çocukluğum boyunca onu büyükbabam zannettim. Büyükbabamı hiç görmedim, tanıma şansım olmadı. Ne zaman ki Leonard’ın kim olduğunu idrak edebilecek yaşa geldim, babam onun Amerika’nın en iyi müzisyenlerinden biri olduğunu söyledi. Şimdi de büyükbabam zannettiğim kişi ile aynı projede çalışıyorum... (Gülüyor)

Leonard Bernstein’in yanı sıra bir başka büyük usta Steven Spielberg ile çalışıyorsunuz...

- Evet! Spielberg ile çalışma şansına ulaşmaktan daha iyi ne olabilir ki! İleriyi gören, hayal dünyası geniş, meraklı, vizyoner bir adam Steven... “West Side Story” de şimdiye kadar çalıştığım en huzurlu, en sakin set. Sahneler ağır da olsa Steven zevk almamızı sağlıyor. Ben de sırtımı onun vizyonuna dayadım. Ona teslim oldum. Sonuçta o Steven Spielberg...

Yazının Devamını Oku

Sonbahar filmleri ödül sezonu ve Toronto rehberi

18 Eylül 2019
Bu sene 44’üncüsü düzenlenen Toronto Film Festivali’nde 84 ülkeden 333 film gösterildi. Festivalin büyük ödülü Grolsch People’s Choice Award, Taika Waititi’nin filmi “JoJo Rabbit”e gitti.

Taika Waititi’nin mizah anlayışı herkese uymasa da, film karışık tepkiler alsa da ben “JoJo Rabbit”i çok beğenmiş, birinciliği hak ettiğini etrafımdaki herkesle paylaşmıştım.

İkinci film Noah Baumbach imzalı Netflix filmi “Marriage Story”, üçüncü ise Güney Kore’nin filmi “Parasite” oldu.

Adaptasyondan tarihi hikayelere, komediden biyografi filmlerine bu sene Toronto’da öne çıkan ve bu sonbaharda sinema salonlarını süsleyecek bazı filmleri sizlerle paylaşmak istiyorum.

Joker: “Comic” kitap kahramanlarının filmleri genellikle gişe filmi olarak algılanır ve görkemli bir Hollywood prömiyerinden sonra vizyona sokulur.

Warner Bros. “Joker”in açılışını prestijli festivallerde yaparak klasik çizgi roman filmlerinden farklı bir yol izledi, gözünün ödül sezonunda olduğunu gösterdi.

Venedik Film Festivali’ndeki başarısından sonra Kuzey Amerika prömiyerini Toronto’da yapan “Joker” festivalin en çok konuşulan filmiydi.

Yazının Devamını Oku

Striptizciyi oynayacak olmam ailemi şaşırtmadı

15 Eylül 2019
İlk çıkışını 2015’te başlayan ABC dizisi “Fresh Off the Boat” ile yapan Constance Wu, geçen sene “Crazy Rich Asians” ile adını tüm dünyaya duyurmayı başarmıştı. Böylelikle kariyerinde yeni bir sayfa açan oyuncu, 3 Eylül’de gösterime giren “Hustlers”la yükselişini sürdürüyor. Barbaros Tapan, Wu ile filmin Toronto Film Festivali’ndeki prömiyerinde bir araya geldi.

◊ “Crazy Rich Asians”ın başarısını düşünürsek, sonrasında yeni projeye karar vermek zor oldu mu?

- “Crazy Rich Asians”tan sonra çok fazla senaryo geldi. Hepsini okudum. İçime sinen “Hustlers” olduğu için bu filmi seçtim.

◊ İçinize sinmesini sağlayan ne oldu?

- Eğlence dünyasında çalışan, çoğu zaman da hor görülen striptizci kızların insani yönünü göstermesi... Hangi tür olursa olsun, duygusunu açıkça dışa vuran filmlere karşı zaafım var. Bu filmde de striptizci kızların kalbi yansıtılıyordu. O yüzden bu senaryoyu seçtim.

◊ Rolünüze nasıl hazırlandınız?

- Özel dans dersleri aldım. Evimin ortasına direk dansı için platform kurdurdum. Direk dansı yapabilmeniz için vücudun tüm kaslarının çalışması gerekiyor. Onun için de evde her an elimin altında olsun ki rahat rahat çalışayım diye düşündüm. Bir de ayakkabı konusu var biliyorsun, 20 cm. yüksekliğinde. Yüksek topuklara alışmak için tüm gün evde o ayakkabılarla gezdim. Bunlar hazırlığımın bir kısmı... Diğer kısmı da saha çalışması.

◊ Nasıl yani?

Yazının Devamını Oku

Hoşça kal İstanbul merhaba Toronto

11 Eylül 2019
Dünyanın en lezzetli mutfağına, eşe dosta, kalabalık sokaklara, güzel şehrime veda zamanı... Son gün, bana şehri en güzel anlatan bir yere gittim. Boğaz havası çekip İstanbul’u seyretmek için Shangri-La Bosphorus’a yani. Bakmaya doyamadığım bir manzara, yanı başımda Dolmabahçe Sarayı, Deniz Müzesi ve Saray Koleksiyonları Müzesi... İstanbul’u hissettiren her şeyin mevcut olduğu bir yerde kaldım... İstanbul’dan ayrılışımı genellikle Toronto Film Festivali öncesine denk getiriyorum. Belki filmlere dalınca memleket hasreti azalır diye. 

DC Comic’in sanal şehri Gotham

 İstanbul’daki harika bir son günden sonra Gotham City’nin acımasız suçlusu “Joker”i izlemeye geldim Toronto’ya. Şimdiden söyleyeyim bu film çok konuşulacak... Zaten Venedik’e damgayı vurdu.

Sonunda Batman’in en büyük düşmanı Joker’in de filmi oldu... Bence iyi ki olmuş.

Pop kültürün en popüler ‘kötü’lerinden Joker.

Venedik Film Festivali’nin açılışındaki gösteriminde
8 dakika ayakta alkışladı.

Festivalin kapanışında da en büyük ödülü kaptı, uzun ve meşakkatli bir yol olan ödül sezonu için kolları sıvadı.

Yazının Devamını Oku

Hollywood zihnime yavaş yavaş girdi

8 Eylül 2019
Ryan Murphy’nin yeni Netflix serisi “The Politician”, 27 Eylül’de yayınlanmaya başlayacak. Ben Platt, Jessica Lange, Gwyneth Paltrow ve Lucy Boynton’un rol aldığı komedi dizisi, çocukluğundan beri Amerika Başkanı olma hayali kuran bir gencin öyküsünü seyirciyle buluşturacak. Barbaros Tapan, dizinin başrol oyuncularından Lucy Boynton ile Los Angeles’ta buluştu. “Bohemian Rhapsody”den de tanıdığımız Boynton, Hollywood’a adım atma sürecini ve yeni dizisini anlattı.

◊ “Bohemian Rhapsody” vizyon süresini doldurmasına rağmen ateşi henüz sönmedi. Neredeyse her uçakta gösteriliyor, DVD satışları iyi, televizyonda dönüyor... Çekimlere başladığınızda filmin hem özel hayatınızı hem de profesyonel hayatınızı bu derece değiştireceğini tahmin ediyor muydunuz?

- Film çekilirken geçen sene yaşadıklarımızı bana biri anlatsa gülerdim. Kesinlikle inanmazdım. “Hayal gücün çok geniş” filan derdim... Hiçbir beklentimiz yoktu. Sete gidip elimizden geleni yapıyorduk. Filmin özünü iyi anladık ve tüm oyuncular çok güçlü bir aile olduk.Hâlâ da dostluğumuz devam ediyor. Mayıs ayında tüm cast Rami’nin (Malek) doğum günü için New York’ta buluştuk.Ona doğum günü sürprizi hazırladım. Yapımcılarımız, yönetmenimiz, Brian May, Roger Taylor... Herkes oradaydı. Rami gözlerine inanamadı. Her sette arkadaşlıklar olur ama bizimki arkadaşlık ötesinde bir boyuttaydı.Seyirci de bunu hissetti ve filmi yapılan tüm eleştirilere rağmen sahiplendi...

◊ Peki ilk Hollywood filminiz “Sing Street”i çekerken bir sonraki projenizin de Hollywood’da olacağını düşünmüş müydünüz?

- Aklımdan hiç geçmemişti. Hayal gibi. Ama bir anda Hollywood’a girmiş hissi yaşamıyorum. Hollywood benim zihnime ve dünyama yavaş yavaş girdi. Yavaş girdiği için kendimi şanslı hissediyorum. “Sing Street”teki ekip, “Bohemian”daki ekip, dostlarım, yaptığım işler, çalıştığım projelerdeki liderler beni Hollywood’a hazırladı. Sektörün Hollywood kısmı benim için yabancı bir konseptti.İngiltere’de büyüyünce Hollywood algısı farklı oluyor. BBC’ye iş yapıyorsan, “Sing Street” gibi bir filmde yer alıyorsan yaşadığın ülkede gelebileceğin en iyi yere geldiğini düşünüyorsun.Ama Amerika’da doğup büyüdüysen Hollywood’un anlamı çok büyük.

FARKINDA OLMADAN YAPTIĞIM ŞEYLERDEN BİLE SONUÇ ÇIKARIYORLAR

◊ Filmin başarısı, filmle birlikte gelen uluslararası şöhret ve ilgiye karşı Rami Malek’in tavsiyeleri oldu mu?

- Tavsiye ile baş edilecek bir durum değil bence şöhret... Tanındıkça hakkında çok şey öngörülüyor. Fanların beni araştırıp inceleyecekleri, kendilerini benim hakkımda eğitecekleri aklımın ucundan geçmezdi. Öyle bir durum ki bu, hiç farkında olmadan yaptığım şeyler bile bizi takip eden insanlara kim olduğuma ya da nasıl biri olduğuma dair fikir veriyor. Farkında olmadan yaptığım şeylerden sonuç çıkarıp öyle olduğumu zannediyorlar. Açıkçası ilk başlarda kendi kişiliğimin bu kadar araştırılıp izlenmesi, başka insanların gözünde değerlendirilmek, canlarının istediği gibi yorumlamaları korkutucu gelmişti...

Yazının Devamını Oku

Bu serinin üçüncü filmi çekilmemeli

1 Eylül 2019
Şeytani palyaço Pennywise geri dönüyor! Stephen King’in romanından uyarlanan “O” (It) filminin devamı “O Bölüm 2” (It Chapter Two), Türkiye’de 6 Eylül’de vizyona girecek. Barbaros Tapan, filmin başrol oyuncusu Jessica Chastain ile Los Angeles’ta buluştu. Ünlü yıldız, korku filmi tutkunlarının merakla beklediği yapıma dair merak edilenleri anlattı.

◊ Hollywood’daki feminist hareketin öncülerindensiniz. Size öncelikle son zamanlarda artan kadına ve çocuklara yönelik şiddet olayları hakkındaki düşüncelerinizi sormak istiyorum...

- Güç sahiplerinin, toplum üzerinde etki sahibi olan ayrıcalıklı kişilerin başka insanlar üstünde baskı kurmalarını kabul edemiyorum. Zaten şu anda yaşadığımız dünyada öfkeyi tetikleyen çok fazla şey var. Her gün kalbimizi burkan insan hikayeleri duyuyoruz. Özellikle kadın ve çocuklara yapılanlar o kadar canımı yakıyor ki. İçimde yaşadığım öfkeyi, acıyı açıklayacak kelime bile bulamıyorum. O insanlarla aynı ortamda olsam neler yaparım, düşünmek bile istemiyorum. O derece hiddetleniyorum.

◊ Gelelim Hollywood’a... Kadınlarla erkeklerin aldığı ücretlerin eşitlenmesi için yıllardır mücadele veriyorsunuz. Son dönemde yaşanan değişim sizi tatmin ediyor mu?

- Daha yeni bir şeyler değişmeye başladı. Önceden feminist olduğumuzu söylememiz bile mümkün değildi. “Feminist” kötü bir kelimeydi. Feminist olmak ayıp sayılırdı. İnsanlar “Bu kadının neyi var acaba da böyle konuşuyor?” diye düşünürdü. Şimdi genç oyunculara bakıyorum da hiç çekinmeden “Feministim” diyebiliyorlar. Utanmadan, kendilerini özgürce ifade edebiliyorlar. Ben 22-23 yaşındayken sektörümüz böyle değildi. Bu kadar açık konuşamazdık. Gençlerin bu hali bana gelecek için daha çok umut veriyor. Eşit ücret konusuna gelirsem...

Yazının Devamını Oku

Kaz Dağları’nda iki gün

27 Ağustos 2019
Şimdiye kadar gitmediğim için kendimi ayıpladığım Kaz Dağları’nda iki günde iki yıl yetecek enerji depoladım...



Tabiat güzelliği, gastronomi, bol oksijen, doğa, tarih, kültür, mitoloji, manzara ile bezenmiş bu eşsiz güzellikte kendimi bir masal kentinde gibi hissettim.
Adatepe köyünde yer alan İda Blue Otel’in sahibi Engin bey, kendini bölgeye adamış gönüllü bir turizm elçisi...
Yılın her mevsiminde bölgeyi anlatan etkinlik ve aktiviteler düzenliyor.
Yaptığı programlar, bölgenin ne derece önemli bir tarihe ev sahipliği yaptığını daha iyi anlamamı sağladı.
Oteli de ince detaylarla bezenmiş. Her detayın bir hikayesi var.

Yazının Devamını Oku