Barbaros Tapan

Güzel bir gülüş her virüsü öldürür

23 Mayıs 2020
Bu hafta sinema ve televizyonu bir tarafa bırakıp başka bir ışıltılı dünyaya; moda camiasına geçiş yaptım. Çek model Karolina Kurkova ile görüntülü olarak görüştüm. Karantina günlerini Miami’de ailesiyle geçiren Kurkova’yı birçoğumuz 2006 yılında yapılan Victoria’s Secret şovunda, 2 bin pırlantayla süslü, 6.5 milyon dolar değerindeki “Hearts On Fire” adlı sutyeni taşımasıyla tanıdık. Ünlü top model, “Yakın gelecekte moda şovları, defileler çok az kişiyle yapılacak. Defileler film çeker gibi kaydedilecek ve gerekli kişilere, yani satın alma yetkililerine ve editörlere gönderilecek” diyor.

Karantina günlerini nerede geçiriyorsunuz?

- Miami’deki evimdeyim. Şu an bu görüşmeye ofis olarak kullandığım yatak odamdan bağlanıyorum. Çocuklarım evde olduğu için evden çalışmak oldukça zor, elimden geleni yapıyorum.

Pandemi nedeniyle moda haftaları iptal edildi, mağazalar kapandı. Salgın moda dünyasında neleri değiştirecek?

- Devam eden kriz yüzünden moda dünyasında da birçok değişiklik olacak. Hele moda şovları oldukça ilginç bir hâl alacak. Fashion week (moda haftası) defileleri çok az kişiyle yapılacak. Sadece defilenin parçası olan kişilerle düzenlenecek, film çeker gibi kaydedilecek ve gerekli kişilere yani satın alma yetkililerine ve editörlere gönderilecek. İlerisi içinse bekleyip görmemiz lazım.

Moda haftalarının enerjisinin, heyecanının, seyircinin, ışıkların yerini teknolojiyi alacak yani...

- Bizleri nelerin beklediğini, sektörün ne yöne gideceğini, bu sürecin nasıl sonuçlanacağını söylemek için henüz çok erken. Ama moda haftaları ve defilelerin yapılmaması çok çok üzücü olacak.

ARKADAŞIMA “NEDEN MASKE YAPMIYORUZ” DEDİM

Yazının Devamını Oku

Son insanların bitmeyen yolculuğu

17 Mayıs 2020
Güney Koreli yönetmen Bong Joon Ho’nun 2013 yapımı distopik bilimkurgu filmi “Snowpiercer” sinemaseverlerden tam not almıştı. Ho’nun son eseri “Parazit” Oscar Ödül Töreni’nde tarih yazınca, yönetmenin diğer filmleri yeniden mercek altına alındı. “Snowpiercer” filminin dizi uyarlaması da bu senenin merakla beklenen yapımları arasına girdi. 31 Mayıs’taki ilk yayını pandemi nedeniyle 17 Mayıs’a (bugün) çekilen dizinin başrol oyuncusu Jennifer Connelly ile ocak ayında Los Angeles’ta bir araya gelmiştim. İşte sohbetimizden arta kalanlar...

◊ “Snowpiercer”, Bong Joon Ho’nun sosyal adaletsizlik, para, güç ve toplumsal hiyerarşiyi anlattığı bir film. Filmin dizi uyarlaması hakkında neler söylemek istersiniz?

- Filmin fanıyım. Doğruyu söylemek gerekirse hikayeyi anlatmak için televizyonun daha heyecan verici bir format olduğunu düşünüyorum. Çünkü televizyon dizileri zaman lüksüne sahip. Bu hikaye de zaman lüksüne sahip olmayı hak eden bir hikaye.“Snowpiercer”ın muhteşem bir film olduğunu düşünsem de televizyon formatında, daha bol zamanda gerçekten çok özel bir iş yapma potansiyelini kullanmak akıllıca bir karardı.

◊ Film, distopik Fransız çizgi roman “Le Transperceneige”den uyarlanmıştı. Okuma şansınız oldu mu çizgi romanı?

- Evet, okudum ve inceledim. Projenin dayandığı materyal hakkında bilgi sahibi olmam önemliydi. Bizim dizimiz çizgi romandan ve filmden esinleniyor ama kendine özgü bir yanı da var.

◊ Sizin dizide canlandırdığınız karakter filmde yok. Karaktere şekil verirken temel aldığınız birileri oldu mu?

- Pek olmadı. Yani tabii ki etrafı gözlemledim. Farklı kişilerin küçük parçaları, özellikleri ve gördüklerim beni besledi ama tam olarak belirli bir kişiye dayanmıyor.

Gerçekten ilginç bir karakteri oynuyorum. İlk tanıştığınızda olduğunu düşündüğünüz kişi değil. Çok sırrı olan bir kadın. Kartlarını iyi saklıyor ve onu anlamak uzun zaman alıyor. Onu çözmeye başladıktan sonra ise tamamen farklı bir deneyimle uğraşıyorsun.

Yazının Devamını Oku

Hollywood’un karanlık yüzü

10 Mayıs 2020
Ryan Murphy ve Ian Brennan’ın yapımcılığını üstlendiği 7 bölümlük mini dizi “Hollywood”,     1 Mayıs’ta dijital platformda yayınlanmaya başladı. Hikaye, II. Dünya Savaşı’ndan sonra ne pahasına olursa olsun Hollywood’da bir yerlere gelmek isteyen bir grup genç aktör, yönetmen ve yazarın başarıyı yakalama maceraları etrafında dönüyor. Hollywood’un Altın Çağı’nda var olan ırkçı, önyargılı, ayrımcı ve cinsiyetçi sistemi ve görkemli dünyanın bilinmeyenlerini konuşmak için dizinin başrol oyuncuları Darren Criss ve Jim Parsons ile video röportaj yöntemiyle konuştum. 

 

Darren Criss: Sadece güzelliği görüyoruz ızdıraplar pas geçiliyor

◊ “Hollywood”un sizin için anlamı neydi?

- Hollywood çok büyük bir kavram. Eğlence sektörünün kendisi. O kadar çok anlam yüklü ki Hollywood’a... Büyük hayaller, bir klasik, bir rüya hatta rüya fabrikası. Bu sektörde çalışan herkesin ziyaret etmeyi umduğu heyecan verici bir dağ...

◊ Dizi, Hollywood’un çıkarcı, önyargılı, ayrımcı ve kötü yönlerini gösteriyor. Diziye gelebilecek tepkileri hiç düşündünüz mü?

- Nasıl tepki verileceğini hiç düşünmedik... Sadece Hollywood’un bilmediğimiz öbür tarafını göstermek istedik. 1940’ların Hollywood’u göz alıcı bir dönem olarak anılıyor. Ama gerçek şu ki sadece güzelliği görüyoruz. Birçok alanda çekilen sıkıntılar, ızdıraplar pas geçiliyor.O döneme ait filmleri hâlâ izliyoruz. Ama o döneme ait önyargıyı, korkuyu ve baskıyı saklamak istiyoruz. 1940’larda Hollywood sisteminin parçası olanlara belki hayalleri ile ihtişam bahşetti ama karşılığında kendilerinden ödün verilmesi istendi. Dizide insanların nelerin üstesinden gelmek zorunda olduklarını gösteriyoruz. Her zaman kelebekler ile süslü bir hayatın parçası olmadıklarını anlatmak ve oldukları yere gelebilmek için uğraştıkları birçok şeytani şey olduğunu hatırlatmak istedik.Bu diziyi izleyenlerden tek isteğim dizideki şehvete ve müstehcenliğe daha az odaklanıp etrafında anlatılan hikayeye ve zorluklara karşı verilen mücadeleye dikkat etmeleri.

DİZİ MUTLU SONU HAK ET

Yazının Devamını Oku

Acı ve Zafer

5 Mayıs 2020
Geçen sene eylül ayında Antonio Banderas’la Toronto Film Festivali’nde “Pain and Glory” (Acı ve Zafer) filminin röportajı için bir araya gelmiştik. Filmden konuşurken hayatını etkileyen çok özel bir olayı anlatmak istediğini söyledi... İşte Banderas’ın ağzından kalp krizi geçirdikten sonra değişen hayatı...

“Biz aktörler deneyimlerimizle yaşıyoruz. Bizim yemeğimiz de besin kaynağımız da kendi hayatımız. İşimiz için oynadığımız karakterleri anlamaya çalışırken o karakterleri yaratmak için hayatımızın hangi kısımlarını kullanabileceğimizi kavramaya çalışıyoruz. Beni besleyen deneyimlerden en etkilisini iki buçuk yıl önce yaşadım.
Kalp krizi geçirdim. Yıllardır yüzlerce hikayeye hayat veren ben, bu hikayeyle, bu deneyimle hayatımda önem verdiğim şeylerin sırasını bir anda değiştirdim. Aslında önemli zannettiğim birçok şeyin ne kadar önemsiz olduğunu anladım...
Krizi gündüz geçirdim. Hastaneye kaldırıldım. Operasyon yapıldı... Hastanede kalırken odama hemşireyle birlikte yaşlıca bir kadın geldi. Tuhaf birkaç soru sordu. Sonra, ‘Önümüzdeki aylarda çok daha duygusal bir adam olacaksın’ dedi.
‘Depresyon zannetme sakın... Bu acı deneyim kim olduğunu ve yaşamdaki yerini sana daha akıllıca öğretecek’ dedi... Tam olarak öyle oldu. Duygusallaştım. Film izlerken ağlayan bir adam oldum... Yaşadığım her şey farklı şekilde etki etmeye başladı ve hayatta önem verdiğim şeylerin sırası değişti...”

Gerçek süper kahramanlar

Koronavirüs tüm planlarımızı altüst ederken çoğumuzun hayatındaki şeylerin önem sırası değişti...

Yazının Devamını Oku

İkiyüzlü elitlerden hepimiz bıktık

3 Mayıs 2020
Bu hafta görüntülü röportajlara ara verip salgın öncesi günlere dönmek istedim. Şubat ayının sonunda Ricky Gervais ile “After Life” dizisini konuşmak için Londra’ya gitmiştim. Bazı röportajları stüdyoların uyguladığı ambargo kurallarından dolayı aylarca kullanamadığım oluyor. Gervais röportajı da sırasını bekleyen işlerimden biriydi. Ocak ayında Altın Küre Ödül Töreni’ni sunan ve tüm dünyanın gündemine oturan İngiliz komedyenle o geceyi, yeni dizisini ve kural tanımayan komedi stilini konuştuk.

Geçtiğimiz ocak ayında 77’nci Altın Küre Ödül Töreni’ni sunduktan sonra dünya genelinde en çok konuşulan konu sizin açılış konuşmanız ve Ricky Gervais oldu...

- Evet. 5’inci defa sunduğum için çıtayı biraz daha yukarı çıkarmak zorundaydım. Güvenli yolu seçip herkesi memnun edebilirdim.Salondakilerin suyuna gidip hiçbir şey söylemeyebilirdim ama tam tersi oldu. (Gülüyor)Şovumu salondaki 200 kişi için yapmadım, dünya genelinde izleyen 200 milyon izleyici için yaptım ve beğenildi.Açık konuşalım, özel jetleriyle dünyayı dolaşıp topluma nasıl yaşamaları gerektiğini söyleyen, daha iyi insan olmalarını öğütleyen, sürekli ders veren ikiyüzlü elitlerden hepimiz bıktık.Evdeki izleyici hatta toplumun büyük kesimi benim söylediklerimde kendini buldu. Özdeşleşti.Şovun başında söyleyeceklerimin “şaka” olduğunu belirttim.Ama o şakaları neredeyse devrimci bir tutkuyla yaptım.Bu seneki tören benim favori sunumumdu.Yazmaktan en fazla zevk aldığım açılış konuşmamdı.Müthiş tepkiler aldım. Harikaydı.

Mizahınız güldürürken rahatsız da hissettiriyor, zaman zaman utandırıyor. Şakalarınızın içine çoğu zaman ters köşe sertlik yerleştiriyorsunuz. Peki sizi neler rahatsız eder? Neler yüzünüzü kızartır?

- Birçok şey. Diğer insanların utanması beni... (Gülüyor) Devamını söyleyemeyeceğim! Tamam kabul ediyorum, pek utanmıyorum.Beni neler rahatsız eder...“Big Brother” gibi reality şovları izlerken iki insanın flört etmesi beni rahatsız eder.Utandırır. İzlerken odayı terk etmek isterim ama kız arkadaşım izin vermez.O derece yani. Flört etmek, ne demek istediğimi anladın. Flörtteki kurnazlık.Olaya kurnazca sözlerle başlayan adam ve  karşısındakinin tepkisi.Aman Allah’ım! İzleyemem bile.Flört edenler bana anında o ortamdan uzaklaşma hissi verir.

SORSAN HERKES GERÇEKLİK PEŞİNDE!

“Afterlife”ın ikinci sezonu yayınlandı. Diziyle ilgili araştırma yaptım, okuduğum birçok yorum şöyleydi: “Sonunda birileri hayatın en acı gerçeğini, yani sevdiklerimizi kaybetmeyi, görmeye, duymaya ihtiyaç duyduğumuz şekilde anlatıyor.”

- Evet, tam olarak bunu istemiştim zaten.Bu sene Altın Küre’yi sunmam diziye büyük bir ivme kazandırdı. İnanılmaz sayılara ulaştık.Sokakta yanıma gelip “Ben de eşimi kaybettim” diyen çok kişi var. Hassas mevzular.Sadece yakınlarınla konuştuğun konular bunlar.Normalde hiç tanımadığın birinin yanına gidip yas tuttuğunu söylemezsin. Bir bakıma bu konunun (kederin) tartışmaya açılması hoşuma gidiyor. Bence artık tabu konuları konuşmaktan çekinmemeliyiz. Bu konulardan ne kadar çok kaçarsak o kadar çok tabu kalır. Tabuları konuşmak kimseye zarar vermez.

Yazının Devamını Oku

Medikal diziler ekipmanlarını hastanelere bağışlasın

26 Nisan 2020
Karantina günlerinin ikinci video röportajını Sandra Oh ile yaptım. 10 yıl boyunca doktor rolünde oynadığı “Grey’s Anatomy”nin ardından “Killing Eve” ile seyirci karşısına çıkan oyuncu, dünyanın koronavirüsle mücadelesi hakkında şu yorumu yaptı: “Batıda bireysel ihtiyaçlar daha önemli. Doğu kültürü ise bireyselliğin değil birliğin sembolü. Farklı mantaliteler, sorunu ele almada etkili olabilir.”

◊ Nasıl geçiyor karantina günleriniz? Neler yapıyorsunuz?

- Los Angeles’tayım. Mart ayının ortasından itibaren “evde kal” emri devam ediyor. Hâlâ sahiller, parklar kapalı. İlginç günler geçiriyoruz. Yazarların oldukça meşgul olduğunu söyleyebilirim. Bense yaratıcı kalmakta zorlanıyorum.Neler yapıyorum... Çok eskiden tanıdığım birçok kişiyle iletişim kurmaya başladım. 1993 National Theatre School (Ulusal Tiyatro Okulu) mezunuyum. Kısa süre önce Zoom hesabı açtım. 27 yıldır konuşmadığım arkadaşlarımla görüşmeye başladım. Yıllar sonra okul yıllarımdan arkadaşlarıma merhaba demek karantinanın hayatıma getirdiği en güzel şeydi.Bu süre zarfında insanlarla bağlantı kurmaya nasıl da ihtiyacımız olduğunu daha iyi anladım. Hepimiz kamera arkasından da olsa sosyalleşebilmek için çaba harcıyoruz. İnsan ilişkileri ve sağlık... İhtiyacımız olan en önemli iki şey.Başka neler yapıyorum... Kaygının çok yüksek olduğu günlerden geçiyoruz. Zaten meditasyon yapıyordum, daha da çok yapmaya başladım. Günde en az birkaç saatimi meditasyona ayırıyorum.

◊ Geçen sene bu zamanlar Time dergisinin kapağındaydınız. Derginin “En Etkili Kişiler” listesine girdiniz. Biraz o günlere dönelim. Bu tarz şeylerin sizin için anlamı nedir? Neler hissetmiştiniz?

- Time dergisine kapak olmak çok büyük bir onurdu. Time’ın Amerikan ve dünya okuyucusunda yeri farklıdır. Derginin benim zihnimde de oldukça özel ve belirgin bir yeri vardır. Bu şekilde, kendi sektörüm dışında farklı
mecralar tarafından takdir edilmek çok anlamlı bir onaylanma hissi verdi. Ve bunun için gerçekten minnettarım...

HOLLYWOOD’DA ÇOĞU OYUNCU RESTORANDA ÇALIŞMIŞTIR

◊ Farklı platformlar tarafından onay almak ya da takdir edilmek, yapmayı planladığınız işleri yeniden gözden geçirmenize sebep oldu mu?

Yazının Devamını Oku

Çocuklarım için endişeliyim

19 Nisan 2020
Koronavirüs salgınıyla hayatımıza giren “sosyal mesafe”, iş düzenimizi yeni bir formata sokmamızı zorunlu hale getirdi. Ben de video röportajlara başladım ve ilk olarak günümüzün en önemli sahne ve sinema sanatçılarından, Tony, Emmy, Grammy ödüllü Hugh Jackman’la görüştüm. “Birbirimizden uzak durmak zorunda olsak da bu süreci birlik olarak atlatacağız” diyen ünlü aktörle hem karantina günlerini hem de başrolünde oynadığı “Bad Education” filmini konuştuk.

◊ Nerede geçiriyorsunuz zorlu korona günlerini?

- New York’tayız.

◊ Hepimizin hayatı bir anda değişti. Siz New York’ta salgının Amerika’daki merkezindesiniz. Duygusal olarak, fiziksel olarak, ruhsal olarak nasıl başa çıkıyorsunuz?

- Meditasyon yaparak... Hayat bir gün sakin, huzur dolu, güzel olabileceği gibi ertesi gün sert ve acımasız da olabiliyor. Suyun üstünde, yüzeyde görünen ne olursa olsun suyun altında bir sakinlik, bir dinginlik var. Son 25-30 yıldır yaptığım meditasyon, o sakinliği bulmama yardımcı oluyor. Bugünlerde de rutinimi koruyorum. Meditasyon en büyük yardımcım.

Bugünlerde kendim için korkmuyorum! Çocuklarım için endişeliyim. Onların ruhsal durumu, okula gitmemeleri, arkadaşlarıyla vakit geçirememeleri... Olan bitenden kaynaklı endişenin çocuklarımı sert etkilemesini istemiyorum.

Köpeklerimizi gezdiriyoruz ve 10 yıldır sokakta gördüğüm ama hiç konuşmadığımız insanlarla artık konuşuyoruz. Hepimiz “yetmiyor” diye şikayet ettiğimiz “zamana” artık sahibiz.

ETRAFTA KİMSELERİ GÖRMEMEK NEW YORK’UN KİMYASINA AYKIRI

Yazının Devamını Oku

BelgravIa bir zamanlar bataklıktı

12 Nisan 2020
6 sezon süren “Downton Abbey” dizisinin yaratıcısı Julian Fellowes’ın 2016’da yayımlanan romanı “Belgravia” televizyona uyarlandı. Romanla aynı adı taşıyan 6 bölümlük mini dizi, Viktorya döneminden skandal ve sırlarla dolu bir öyküyü konu alıyor. Barbaros Tapan, karantina günlerinde izlenebilecek bu yeni diziyi başrol oyuncuları Alice Eve, Tamsin Greig ve Philip Glenister ile konuştu.

Philip Glenister

 İngiltere’de başarıdan utanıyoruz

 ◊ Dizide herkesin bir sırrı var. Sırlar, ilişkiler bir tarafa, dizide sınıf sistemi de sorgulanıyor. Bu deneyim size neler öğretti?

- Sınıf sistemiyle ilgili düşüncem hep şu yönde oldu: Eğer deniz aşırı ülkelerde yatırımları olan süper zengin insanlar grubuna dahil değilseniz... Benimki gibi, seninki gibi bir işiniz varsa ve çalışıyorsanız, işçi grubuna dahilsiniz demektir. Bakış açım hep bu yönde oldu. Bu bakış açısıyla sınıf sistemine karşı öfkemi sınırlandırabildim. İşin özüne tekrar dönersem; eğer yaşamak için çalışmak zorundaysanız hepimiz bir çeşit işçi sınıfıyız. Böyle işte.

Dizi 1840’lı yılların İngiltere’sinde geçiyor. O dönemdeki erkeklerin rolü hakkında neler öğrendiniz?

- O dönemden günümüze bir şeyler değişti mi, emin değilim. Amerika başarıyı kucaklamak, takdir etmek ve yüceltmekte çok iyi. İngiltere’de ise hâlâ başarıdan utanıyoruz. Amerika’daki gibi takdir edemiyoruz.

 OYUNCULUK KADERİMDİ

Yazının Devamını Oku