◊ Cannes Film Festivali, pandemiden sonra geçen yıl oldukça etkili bir şekilde geri döndü. Geçen yıl ve bu yılki festivale ilişkin neler söylemek istersiniz?
- Öncelikle sizlerle birlikte burada bulunmaktan çok mutluyum. 2020 yılında elbette festival yoktu. 2021’in temmuz ayında gerçekleşen festival bizim için oldukça zorlu geçti. Ve geçen sene; harikaydı.
Herkes 2-3 yıllık sıkıntılardan sonra Cannes’a döndüğü için mutluydu. Bu yıl ilgi o kadar büyüktü ki gelmek isteyen binden fazla kişiyi geri çevirdik. Çünkü Palais des Festivals elbette büyük ama gelip film izlemek isteyen herkesi ağırlayacak kadar değil...
◊ Merak ediyorum, Cannes’a dair en güzel hatıranız nedir?
- Çok fazla güzel anım var. Baz Luhrmann, Nicole Kidman ve Ewan McGregor ile kırmızı halıya çıktığımız an mesela... Martin Scorsese’yi 20 dakikalık “Gangs of New York”ta karşıladığımız ve onunla birlikte 2 bin kişinin önünde sahneye çıktığımız an...
Cannes’da kalabalığa konuşmak, pek olağan olmayan bir şey. Ve Marty’nin özellikle kendi 20 dakikalık “Gangs of New York”unu göstermekle ilgilenmediğini, bunun yerine Billy Wilder’a saygılarını sunmakla ilgilendiğini hatırlıyorum. Çünkü Billy Wilder 1 ay önce ölmüştü.
YouTube’un kısa konseri de hayatım boyunca hatırladığım anılardan. Bono’nun “Where The
◊ Audrey Hepburn’ün aramızdan ayrılmasının üzerinden 30 yıl geçti, ancak o kadar zamana rağmen etkisi halen sürüyor. Annenizi bu kadar özel kılan neydi sizce?
- Audrey Hepburn’ün mirası, güzel bir piramit gibi üç ana yönden oluşuyor. Birincisi, elbette aktris olarak bıraktığı miras. Yaptığı işi çok ciddiye alıyordu ama kendini o kadar ciddiye almıyordu. Elizabeth Taylor’ın Hollywood’un “Kleopatra”larında olduğu bir dünyada, annem küçük siyah elbisesiyle dünyaya açıldı. İnsanlar onu kendilerinden biri olarak gördü. İkincisi, stil ve zarafet mirası. Hiçbir zaman moda düşkünü olmadı. Şimdiki gençler, büyük moda makinelerine karşı isyan ediyor. Kullanılmış giysiler alıyor, kıyafetleri yeniden değerlendiriyorlar. Audrey Hepburn yıllar önce aslında tam da bunu yapıyordu. Üçüncüsü ve en önemlisi, sahip olmayan insanlar olduğunu fark etmenin lütfu. O kadar çok şeye sahip olduğunu hissetti ki, şükredecek çok şeyi vardı. Ömrünün sonunda UNICEF elçisi olarak geçirdiği 5 yıl, bence bu mirasın üçüncü ayağı. Bu, modayı takip etmemesine rağmen, zarif olma, kapsayıcı olma, katılımcı olma, yardım etmeye çalışma, çocuklar için geleceğimizi değiştirmeye çalışma modasını başlattı...
◊ Audrey Hepburn’ün klasik filmlerinden “Roma Tatili”nin 70’inci yıldönümü. Annenizle bu film hakkında hiç konuştunuz mu?
- Burada filmi yazanlardan bahsetmeliyim, çünkü onların sayesinde bu film zamanın testinden sağ çıktı. Demek istediğim, Greg (başrol oyuncularından Gregory Peck) harikaydı, annem de çok iyiydi ama senaryo olağanüstüydü. O zamanlar bir sihirle, bir parıltıyla yazılıyordu filmlerin çoğu. İnsanların yağmurlu bir pazar akşamında yeni filmleri izlemektense “Roma Tatili”ni tercih etmelerinin nedeni bu. Annemin Roma ile ilişkisi çok karmaşıktı. Oraya ailesiyle birlikte gitmeye başladı. 30’lu yıllarda Fregenae’deki sahile giderlerdi. Tabii o zamanlar ailem, o anın ideolojisini desteklemekle meşguldü. O günlerde çok fazla seçeneğiniz yoktu. Savaş başlayınca ve o ideolojinin gerçek uygulamalarını fark ettiklerinde her şey karmaşık hale geldi. Ama annem bu karmaşıklığa rağmen Roma’ya geri döndü ve bu olağanüstü filmi çekerek bir nevi kariyerini başlattı. Bence Roma’da kendini her zaman evindeymiş gibi hissetti. Oradayken merkeze gitmeyi ya da alışverişe çıkmayı severdi. Bunu İsviçre’de de hep yapıyordu ama Roma’da dünyanın başka hiçbir yerinde bulamayacağınız yumuşak ve harika bir şey var. “Roma Tatili”ni bugün hâlâ izleyebiliyor ve hayal kurabiliyoruz.
◊ Audrey Hepburn o filmde prenses rolündeydi. Sizce bugünün dünyasında prenses ya da kraliçe imajı hakkında ne düşünürdü?
- Sana ne düşündüğümü söylersem, bundan hoşlanmazsın... Çünkü benim için tüm dünya o kadar kokuşmuş ki, ondan uzaklaşacağım. Ama sana ailemden bahsedeceğim. Annem de babam da asildi. Annem bir barones olabilirdi, çünkü büyükannem öyleydi ve babam İspanyol tarafında bir konttu. İkisi de bunu bırakmaya karar verdi. Ailemizdeki asaletin sonu buydu. İlginç bir şekilde, annem Kensington Sarayı’na ilk gittiğinde Prenses Anne, Kraliçe Elizabeth’e doğru eğildi ve “O bizden biri” dedi. Ama bu onun tahminiydi. Annem bütün bunlardan etkilenmemişti. Herkese saygı ve nezaketle davranırdı. UNICEF için yaptığı çalışmalar sırasında, ideolojinin ne olduğunun çok farkındaydı. İdeolojinin bir bütün olarak insanlığa yaptığı çok önemlidir. İster siyasi, ister dini, herhangi bir ideoloji... Ve 62 yaşında burada oturup size bunların hiçbiri olmadan büyüdüğümü, temiz olduğumu ve çocuklarımın da herhangi bir ideoloji olmadan büyüdüklerini söylüyorum. Bu gezegen için tek bir şey diliyorum. Yaşadığımız sorunların araç, yetenek veya yetenek eksikliğinden değil, irade eksikliğinden kaynaklandığını düşünüyorum.
◊
Prada mağazasının Bodrum Yalıkavak Marina’da açılışı Villa Maçakızı’nda verilen davetle kutlandı.
Arzu Demirer’in davetiyle katıldığım Cennet Koyu manzaralı bu özel davette modanın renkli etkisine tanık oldum.
Birçok eski dostla da bir araya geldim.
Konu moda olunca gözlüğü, yüzükleri ve seçtiği parçalarla kendi tarzını yaratan Taro Emir Tekin’le gecenin temasını konuştum.
Genç oyuncu, “İnsanın iç dünyasına sadık ve dürüstçe giyinmesinin, çok güçlü bir iletişim aracı olduğunu düşünüyorum. Modanın hayatımda böyle bir fonksiyonu var. Hızlı tüketim üzerine kurulan moda anlayışının hiçbir zaman bende çok karşılığı olmamıştır” dedi.
◊ Todd ve Julianne’e bir soru. Yanılmıyorsam, bu sizin beşinci iş birliğiniz. Acaba aranızdaki bağı bu kadar özel yapan şey nedir?
- Julianne Moore: Ah, bağları bu kadar özel yapan nedir, bilmiyorum. Yani, kişisel olarak Todd’u anladığımı, onun bakış açısını gördüğümü hissediyorum. Bu yaratıcı ortaklığa sahip olduğum için kendimi çok şanslı buluyorum. Bu yüzden sonsuza dek ona minnettarım.
- Todd Haynes: Birlikte yaptığımız her filmde Julie’yi izleyerek bir şeyler öğrendiğimi hissediyorum. Onu bu kadar uzun zamandır tanıdığım için çok mutluyum. Birine inanmak, inanılmaz bir deneyim, bilgi ve sezgi ile gelir. Bu sadece en başından beri sahip olduğuna inandığım bir şey. Beni, yazdıklarımı ve bazen benim bile bilmediğim bir şekilde düşündüklerimi bilmesini sağlamak çok özel.
◊ Todd, “May December”ın hazırlık sürecinden bahseder misiniz?
- Todd Haynes: Natalie (Portman) senaryoyu bana 2020’de gönderdi, sanırım COVID’in ortasındaydık. Senaryoyu okudum, Samy Burch’ün tüm karakterlerin karmaşıklığını inanılmaz derecede ölçülü bir şekilde gözlemleme şekli beni hemen büyüledi. Ama bunların hiçbiri, filmi nasıl çekeceğime dair fikir oluşturmadı. Savannah’daki ortaklarımla ve bu filmde birçok yeni insanla birlikte çalıştım. Ancak bu kareleri canlandırmak, izleyicinin dikkatini çekmek ve tüm bu bilgi katmanlarından faydalanmak için gerçekten kadroda olduğu gibi sağlam oyunculara ihtiyacımız vardı.
SENARYO GERÇEKTEN ALDATICIYDI
◊
‘Bodrum’da kaliteli Japon mutfağını nerede deneyimlerim’ diyenler, Mivara Bodrum’u listenize alın.
Minami Japon Restoranı’nda gün batımı manzarası çok güzel.
Akdeniz ve Ege mutfağının lezzetleri, plajda Gündoğan esintisi, deniz ve imza kokteyller için Amanni Beach’i tercih edin.
Plaj şezlonglarına, kokteyller ve lezzetli yemekleri ekleyebileceğiniz, bir diğer Bodrum
lokasyonu Lucca Beach Bodrum...
The Galliard Cove House, mimar Melek Düvenci yarattığı bohem stiliyle cazibeli bir mekân olmuş.
◊ Olfa ile nasıl tanıştınız ve neden onun hikâyesini anlatmak istediniz?
- Kaouther Ben Hania: Radyo dinliyordum. Olfa ile 2016 yılında bir söyleşi vardı. Kızlarının hikâyesinden bahsediyordu ve bu beni büyülemişti. Pek çok metafor içeren görüntüler buldum. Çok çeşitli duygular vardı ve onun bir film karakteri olduğunu düşündüm. Bunun üzerine gazeteciyi aradım, telefon numarasını istedim ve kendisiyle iletişime geçtim. “Birlikte bir film çekmemizi istiyorum” dedim. Gazeteci olduğumu düşündü çünkü o sırada gazeteciler tarafından sık sık çağrılıyordu ve her şey böyle başladı.
◊ Belgeselde hem Olfa Hamrouni’yi oynattınız hem de onu başka bir oyuncu canlandırdı... Neden böyle bir şey tercih ettiniz?
- Kaouther Ben Hania: Filmdeki Olfa’nın hayatı ve anılarını sorgulamam gerekiyordu. Bunu doğrudan Olfa ile tek başıma yapamazdım. Kurgusal bir karaktere ihtiyacım vardı... Bu belgesel filmi yapmak, benim için Olfa’nın kızlarına gerçekte ne olduğunu anlamamın bir yoluydu.
◊ Olfa, bir oyuncunun sizi canlandırdığını gördüğünüzde ne hissettiniz? Film hakkında düşünceleriniz ne oldu?
- Olfa Hamrouni:
Hind Sabri’nin benim karakterimi oynayacağını biliyordum, çok mutlu olmuştum. Ben onun büyük hayranlarından biriyim. Ama ilk başta filmin pek gerçekçi olmadığı ve gerçeği pek yansıtmadığı izlenimine kapıldım. Bu yüzden kendi kendime, olayları nasıl deneyimlediğimi açıklamak için onunla çok zaman geçirmem gerektiğini düşündüm. Çünkü bu benim için gerçek bir mesele. Sadece film değil...
◊ Salih Bey, The Bo Viera’dayız. Projenizi anlatır mısınız?
- Salih Bezci: Projemiz, Gündoğan’ın hemen bitişiğinde yer alıyor. 150 dönümlük bir arazi içinde otelimiz, 300 konutumuz ve 6-7 adet ticari ünitemiz var. Bodrum’un en büyük sahil şeridi The Bo Viera’da. Kapsam alanı olarak Bodrum’un en büyük projelerinden biri diyebiliriz. 1200 metre sahil şeridi var.
◊ Arazi çok büyük...
- Evet, burayı 7 sene önce satın aldık. Kıraç bir araziydi. Binaları tutan taş duvarlarımızı gördünüz. 5 metre genişlikte duvarlar inşa ettik. Şu anda 150’ye yakın komşumuz oturuyor. Kalan 150 konutun bu sene 100’e yakınını, sonraki yıl da tamamını bitirmeyi planlıyoruz. 1980 mezunu bir mimarım. İdealim mimarlıkta en iyisini yapmaktı. Çok şükür yaptığım işlerin hep en iyisini yaptım. Yaptığımız konutların hepsi uluslararası areneda ödül aldı. Bir ödül de sizin yaşadığınız Los Angeles’tan geldi. Burada Bodrum’da da ödül alacağız, bu konuda iddialıyız.
BODRUM’DA BİR KONGRE VE FUAR MERKEZİ AÇILMALI
◊
◊ Mert Bey, COVID-19 ile başlayalım. Pandeminin Türkiye ve Bodrum üzerindeki etkisi nasıl oldu? Ülke turizmi toparlanıyor mu, yoksa 2019 rakamlarıyla arada fark var mı hâlâ?
- 2019 başarılı bir yıldı. Son 50 yılın en başarılı yılıydı belki de. 2022 yılı da aynı başarıyı yakaladı. Hem oteller hem de seyahat acenteleri için son derece verimli geçen 2022’de Türkiye turizm gelirlerinde tüm yılların rekoru kırıldı. Bu anlamda 2019’u da geride bırakan bir gelir artışı yaşandı. 2023 için de aynı beklenti içerisindeyiz.
◊ Titanic Luxury Collection Bodrum’u gezdim gördüm. Çıtayı yüksek tutuyorsunuz. Devamlılık ve lüks kavramını yürütmenin en zorlayıcı yönleri neler?
- Aslında ‘luxury’ konseptiyle hizmet vermeye odaklandığınızda devamlılık kendiliğinden geliyor. Müşteri memnuniyetini her alanda yüksek tutmaya çalışırken sürekli dünyadaki yenilikleri takip ediyorsunuz ve hedefiniz her zaman daha iyiyi sunmak oluyor. Titanic Hotels olarak bu gelenekten geliyoruz ve hedefimiz her daim en iyiyi sunmak.
SEYAHAT TRENDLERİ DEĞİŞTİ
◊