Paylaş
◊ “Saltburn” etkileyici bir film... Sizin performansınız da harika. Emerald Fennel’in senaryosunu ilk okuduğunuzda karakteriniz Elspeth’te ne gördünüz? Bu karakterin kendini aşırı beğenmişliğiyle nasıl bağlantı kurdunuz?
- Karakterim Elspeth çocuklarına karşı neredeyse tamamen ilgisiz ve sıra dışı bir anne. Ailesiyle bağlantı kurmayan tavrını saklamak için de aile dışındakilerle çok ilgileniyor. Başkalarına karşı kendisini bile hayrete düşürecek kadar hayırsever bir tanrıçayı oynuyor ve insanı büyülüyor. Aslında Elspeth birisini büyülemekten başka hiçbir şeyi de sevmiyor. Aynı zamanda mesafeli, kendine çok yaklaşılmasını da istemiyor. Emerald karaktere o kadar çok renk katmış ki... Kendisini her türlü gerçek duygudan mahrum bırakan, duygusal açıdan zayıf bir karakter Elspeth. Başına çok travmatik bir şey geldiğinde onu yaşamaktan o kadar korkuyor ki hemen üstünü örtüyor. Senaryoyu okuduğumda ilk düşündüğüm, oynaması çok ilginç bir şey olacağıydı. Elspeth, bir şeyin gözüne gerçekten bakmayan bir karakter...
◊ Bu karakteri canlandırmak için kendi hayatınızda nelerden yararlandınız?
- Filmin zaman dilimi 2006 yılı, o dönemi çok iyi hatırlıyorum. Magazin dergilerinde yer alıyordum. Londra’da sürekli fotoğraflarım çekilirdi. Ünlü kadınlar için ne kadar zor bir dönem olduğunu hatırlıyorum. Hatta zordan daha da fazlasıydı. Herkes birilerini yakalamaya hazırdı. Keşke seni taksiden düşerken yakalasam ya da bir galaya giderken harika görüntülendikten sonra çıkışta fazla alkollü yakalasak... Ya da terli koltuk altlarıyla. Kadınları utandırmaya hazır olunan bir dönemdi... Filmin malzemesi de bunlar. Küçümseyen, küstah ve yargılayıcı ortamlar...
HİÇBİR ŞEKİLDE AYNI SAYGIYI GÖREMEZSİNİZ
◊ Elspeth gibileri var diyorsunuz...
- İngiltere’de büyüdüğünüzde bazı ortamlarda sizi rahatsız eden insanlarla karşılaşmanız kaçınılmaz. Bu rol beni rahatsız hissettiren tüm o zamanların intikamıydı.
◊ Nasıl yani?
- Neyi yanlış yaptığını tam olarak bilmediğin ama sende o insanlarla uymayan bir şeylerin olduğunu bildiğin zamanlar. İngilizlerin kodlanmış tuhaf sosyal davranışlara sahip olması ve kimsenin size o kodların ne olduğunu söylememesi gibi...
◊ O zaman “Saltburn”ü sosyal bakımdan yorumlamanızı istesem... Neler söylersiniz?
- Sahip olamadığımız şeylere takıntılı olma durumu. İngiliz aristokrasinin neye sahip olamayacağımızı tanımlaması... Ne kadar para kazanırsanız kazanın o elit ailelerin sahip olduğu nesilden nesle aktarılan şeylere sahip olamazsınız. O aile yoksullaşsa bile sahip olduğu şeye sahip olamazsınız. Amerikalı bir iş adamı gelip İngilizlerin görkemli bir evini satın alsa bile, onların sahip oldukları şeye asla sahip olamaz. Çünkü bu İngiliz yaşamında kodlanmış bir ayrıcalık. Hiçbir şekilde aynı saygıyı göremezsiniz. Aynı çevrelerde olamazsınız. Bu diğer insanların anlamayacağı gizemli bir şey. Konuyu günümüze çevirirsek sosyal medyadaki fenomenlere olan takıntımız gibi... Gidemediğimiz, görmediğimiz yerleri, farklı dünyaları Instagram’dan görüyoruz. Farkı sosyal medya, sinematik değil... Emerald, içinde yaşadığımız çevrimiçi dünyanın hepimizde yaratacağı takıntılı doğayı filminde anlatıyor. Film, 2006 İngiliz aristokrasisini işliyor. Evet, kapıdan içeri girebilirsiniz, ancak buranın içine doğmadığınız sürece asla oraya ait olmayacaksınız. Bence zalimce ve kötü bir şey. İngiltere’de büyüdüğüm için bunu çok iyi biliyorum. Yaklaşabilirsin ama eğer oradan değilsen asla oraya ait olamazsın, anlıyor musun?
◊ Birçok yetenekli yönetmenle çalıştınız, Emerald Fennel için harika bir yönetmen deniliyor, sizin yorumunuz nedir?
- Emerald’in dünyasına girmek istiyorsun. Onun beyni filmde Oliver’ın Saltburn’e girmek istediği gibi... Etrafındaki herkes, hepimiz onun aklına girmek istiyoruz. Bu muhteşem şeyi yaratan kişinin aklına girmek istiyoruz. Bir fikir paylaştığında ona katılmak, duymak, dinlemek istiyoruz. Çünkü çok güzel detaylar olduğunu biliyoruz.
◊ Emerald’in çekim sürecinde kimsenin kendi dünyasına çekilmemesi konusuna oldukça dikkatli olduğunu duydum. Doğru mu?
- Evet, herkesin aynı yerde takılmasını istiyor. Çekim yaptığımız evde oturma odamız vardı ve herkes orada takılıyordu. Hepimiz... Filmde uşağı oynayan adamlardan kâhya Duncan’ı canlandıran Paul Rhys’e kadar. Çok ailevi bir ortam vardı. Yapımcılarımız Josey McNamara ve Margot Robbie bizimleydi. Hep birlikte, hep bir arada aynı filmi yaptık, gerçekten...
Jacob’un ne kadar büyük bir yıldız olduğundan bihaberdim
◊ Barry Keoghan muazzam bir yetenek... Barry’yi aktör olarak en iyi nasıl tanımlayabilirsiniz? Filmde onunla oynamak nasıldı?
- Barry başıboş, çok farklı modları olan ve ne yapacağını asla tam olarak bilemediğiniz bir adam. Kamera kayıttayken Barry’nin ne yapacağını tahmin edemezsiniz. Sadece onun yaptıklarına izin verip kabul edersiniz. Çalışması heyecan verici bir aktör Barry. Onunla çalışmak gerçekten heyecan verici.
◊ Kadrodaki diğer bir aktör de Richard E. Grant, onun hakkında neler söylemek istersiniz?
- Richard’ın Sir James olacağını söylediklerinde açıkçası çok heyecanlandım. Mükemmel bir seçim olduğunu düşündüm. Richard çok profesyonel çok dakik bir aktör. Richard gibi eski aktörler sette tam olarak nasıl davranılması gerektiğini gösteren aktörler.
◊ Ve genç jenerasyonun yeni gözdesi Jacob Elordi...
- Emerald inanılmaz derecede yakışıklı Avustralyalıyı bir oyuncu seçtiğini söylemişti. Ben “Peki bu nasıl olur” diye düşündüm, İngiliz aristokrat aile çocuğunu bir Avustralyalı mı canlandıracak diye sorguladım. Emerald “Hayır hayır seçmelere geldi ve hepimizi şaşkına çevirdi” diye savundu. Ben hâlâ “Evet ama bu İngiliz devlet okulu çocuğunun özgünlüğünü nasıl yakalayacak” diye düşünüyordum. Sonra Los Angeles’tayken onunla tanıştım ve öğle yemeğine gittik. Jacob’un ne kadar büyük bir yıldız olduğundan bihaberdim. Zavallı Jacob sürekli onunla konuşmak için gelen insanlar tarafından kuşatılıyordu. Çok nazikti. Anne oğlu oynayacağımız için onun kim olduğunu, annesiyle olan ilişkisini de öğrenmek istiyordum ki daha sonra annesiyle de tanıştım. Ve o toplantıda Jacob’un gerçek bir aktör olduğunu anladım. Benim için filmde yaptıkları o kadar şaşırtıcı ki bir İngiliz’i anlıyor ve mükemmel hale getiriyor. Hem de o dünyadan gelmediği halde...
Parti sahnesinde sanki festivalde gibiydik
◊ Filmde etkileyici o kadar çok sahne var ki... Çekerken sizi en çok etkileyen ya da mutlu eden sahne hangisiydi?
- Emerald’ın yaratma şekli nedeniyle parti sahnesine tanık olmak inanılmazdı. Evin nasıl darmadağın olduğu, partinin aşırılığı. Yani öyle bir ortamdı ki her şey olabilirmiş gibi hissettik ve film yaptığınızı neredeyse unuttuk. Sanki üç günlük bir festivaldeymişiz gibiydi...
◊ Canlandırdığınız karakterlerden çıkma süreciniz nasıl oluyor?
- Biraz zaman alıyor. Tuhaf olan Elspeth’in başına trajedi geldiğinde normalde film karakterlerinin yaşadığı gibi travmatik duyguları deneyimlemiyor. Bu durum benim sistemime derin bir şekilde işledi. Soruna dönersem karakter çekimler bittikten sonra bir müddet ortalıkta oyalanıyorlar. Eve gidiyorum ve akşam yemeğini pişiriyorum. “Kendime döndüm” diyorum... Partnerimse kesinlikle doğru olmadığını söylüyor. (Gülüyor)
Paylaş