Paylaş
ADI Emre Aron... Korku müzikleri yapıyor. myspace’te 40 ülkeden dinleyeni var. Korku müzikleri yapıyor ama ilham aldığı mekan insanı ürkütüyor. Mezarlıklar onun esin kaynağı. Gecenin karanlığında, “Ruhumu dinlendiriyorum, huzur buluyorum ve malzeme topluyorum” dediği mezarlıklarda kayıt yapıyor, duyduğu sesleri müziklerinde efekt olarak kullanıyor. Simsiyah giyiniyor, mezarlıkta hiç yadırgamadan tuhaf bir ruh haliyle geziniyor. Ürkmeden, çekinmeden taşların arasına oturuyor; gözlerini kapıyor, adeta kendinden geçiyor. Bakışları değişiyor, rol yapmadığını, gerçekten hissettiğini görmek zor değil. Çünkü insanın onu dinlerken içi ürperiyor, anlattıkları tüylerinizi diken diken ediyor. Hele bir de benim gibi onun çalışma mekanı olan bir mezarlıkta dinlediyseniz...
Tepki gösteren çok tehdit maili aldık
Aron, aslında müziğe tonmaysterlik yaparak başladığını anlatarak başlıyor sözlerine: “Çeşitli sanatçılarla çalışan bir tonmaysterdim. Ne onların yaptığı müzik hoşuma gidiyordu ne de severek dinliyordum. Sonra iki kardeş, ‘Ne yapabiliriz’ diye düşündük ve korkmadığımızı görünce bu müziğe başladık. İlk başta daha softtu yaptığımız müzik. Meditasyon ve yogada kullanılan müzikler yapıyorduk. ‘Bunun içine biraz tasavvuf ekleyelim’ dedik. Tasavvuf koyduk, onu da geçtik, korku ekledik. Korku ekledikten sonra kendimizi bulduk, ’Bu doğru bir şey’ dedik. Dört seneyi geçti. Önce kendi kısa metraj filmlerimizi yapacaktık. İlk başta tepki aldık. ‘Satanist misiniz, vampir misiniz niye böyle şeyler yapıyorsunuz’ dediler. Dini kesimden çok tepki aldık. Tehdit mailleri geldi. Şarkılarımız şu an internet ortamında yayında. Beş şarkımız var yayında olan. Ama geride 30 şarkı daha var. En çok dinlenen şu an ‘Oda’ adlı şarkımız. Bir de ‘Bilinmeyen’ diye bir şarkımız var. ‘Dokuz’ adlı bir albüm hazırladım. Onu da kışa bitireceğiz.”
EMRE ARON MÜZİKLERİ İÇİN İÇİN TIKLAYIN
Şarkılar internette 40 ülkeden dinleyici var
Bugüne kadar ortada gözükmeyi sevmediğini söyleyen Emre Aron, hiçbir yere fotoğrafını koymadığını da belirtiyor. Aron, korku filmi müzikleri yaptıklarını kaydedip şöyle devam ediyor: “Korku sektörü Türkiye’de yok gibi. Şu anda sadece internetteyiz. Ve gerçek anlamda bu müziği yapan sanırım bir tek biz varız. 2013’te vizyona girecek ‘Sanrı’ isimli bir film yapılıyor, ona müzik hazırlıyoruz. Psikolojik sorunlu, özel yetenekleri olan bir kız anlatılıyor. Onun altına müzikleri hazırlıyoruz. 40’a yakın ülkeden takip edildiğimi myspace raporlarından öğrendim. Rusya, Almanya, Bulgaristan dahil...”
Kendimden bazen korkuyorum
Sürekli gerilim ve sürekli bir korkunun insanda bazen gergin bir durum yarattığını anlatan Emre Aron, bazen uzaklaştığını da dile getiriyor. “Bazen ruhun doyuyor ve manyaklaşıyorsun” diyen genç adam, sözlerini şöyle sürdürüyor: “Birkaç psikiyatristle görüştüm. ‘Sen niye merak ediyorsun. Bırak bunları, git başka şeylerle ilgilen’ dedi. Ailem deli olarak görüyor beni. Ama bu çok başka bir şey. Doğaüstü aslında inanılmaz şeyler oluyor. Ama kimse farkında değil. Satanistlerden de çok farklı. Allah’a inancım yerinde. Benimki sınırlarımı ölçme. En son nereye varacağım, bunun peşindeyim. Mesela en son şişe patlattım. Herkesin önünde. Auraları görmeye başladım. Kafayı kontrol etmezseniz başka yollara gidiyor bu. Şeytanı görmeye çalışıyorum. Astralde, ‘Belki ama çok zor’ diyorlar. Sonucu ne olacak merak ediyorum. Onunla mücadele edebilecek kapasitedeyim. Solla ayrı sağla ayrı yazabiliyorum.”
21.12.2012’de kötü şeyler olabilir
Aron, insanlardaki iyi ve kötü enerjiyi anlatırken 2012 kehanetiyle ilgili de ilginç bir yorum getiriyor: “Doğaüstü güçleri iyi bir şeye kullanmak için yanınızda çok insan ve onların da iyi olması lazım. Herkesin iyi enerji vermesi lazım. Ancak insan istese kendi gücüyle her şeyi yapar. Mesela, 21.12.2012 için ‘Kıyamet günü’ diyorlar. Herkesin kafasında var. Herkes bir enerji oluşturdu ve ben iddia ediyorum ki 21.12.2012’de çok büyük bir şey olacak. Bunu insanlar kendileri yapacak. Çünkü herkes aynı şeye odaklandı, herkes aynı şeye enerji veriyor.”
Mezarlıktan gerçek efekt topluyorum
Emre Aron, yaptıkları müziğin özelliklerini ise şu sözlerle ifade ediyor: “Müziğimizin özelliği, korkutuyor olması. Seslerle kendi efektlerimizle sintisayzır kullanıyoruz. Türkiye’de çeşitli sanatçılar yapıyor ama bizimki gibi değil. Mesela bizim müziği gece imkanı yok dinleyemezsiniz. Çünkü kullandığımız efektlerin çoğu gerçek. Korkunun verdiği tedirginliği ve gerginliği kullanıyoruz. Ne şekilde insanları ürpertebiliriz diye düşünüyoruz sürekli. Bir şarkı için 4-5 beş ay harcıyoruz. Şarkıda ilk 40 saniye odaklandırıyoruz, sonra olaylar başlıyor. Çığlıklar, homurtular, tuhaf ayak sesleri var. Şarkılarda anlatmaya çalıştığımız şeylerden biri de ‘Öleceksin...’ O yüzden de ölülerin bulunduğu yer olan mezarlıklara gidiyorum. Orayı dinlemeniz lazım. Mezarlıkta garip şeyler, yaşayan insanlar var. Keşke görsem ama göremedim, bana sadece sesler geliyor. İnilti gibi. O sesleri, hırıltıları keşfetmeye çalışıyoruz. Kayıt yapıyoruz. ‘Ölümü hatırlayın. Ölüm var, ayağını ona göre denk al. Kimseyi öldürme, incitme’ diye hatırlatmak için yapıyoruz bu müziği... Mezarlığa 15-20 günde bir gidiyoruz. Mezarlığa gitmiyorsak ormanlık alana, doğaya çıkıyoruz. Doğayı dinliyorum. O sesleri duymazsam körelir giderim. Yarasa sesini bile duyabiliyorum. Seslere karşı duyarlılığım var. Yaptığımız iş riskli. En son yaptığımız bir şarkıda sela kullandık. İki günde 120 tehdit maili geldi. Bir mezarlığa çok gidince kovuluyoruz da. Mesela Serinkuyu ve Örnekköy’den kovulduk.”
Düşünce gücüyle eşyaları hareket ettirebiliyorum
Aron, sürekli korku düşünüp mezarlıklarda dolaşmasının onda yarattığı ruh halini ise şöyle aktarıyor: “Acıma duygum yok. Acıma duygumu kaybettim. Öyle bir kafaya geliyor ki insan... Her hücresini beynimin kontrol edebiliyorum. Metafizik ve parapsikolojiyle de ilgilendim. Oradan da bazı etkileşimler var tabii... Aslında bunu ilk 13 yaşında fark ettim. Garip bir rüya gördüm. Tuhaf bir varlık beni yukarı çıkardı. Yıllar sonra onun istem dışı bir astral seyahat olduğunu anladım. Sonra okumaya başladım. Başladıktan sonra da içine girdim. Lisede okulu bırakıp direkt müziğe başladım. Bu müziğe ilgi duymamın altında aslında bu yatıyor. En son bıraktığım evre telekineziydi. Düşünce gücüyle nesneleri hareket ettirip, kırma gibi... Yapabiliyordum ama şimdi bıraktım. Kendimden korktuğum için bıraktım. İnsan bunu kendi kendine öğrenebilir. Mesela ben bir odaya girdim mi ampul patlatabiliyorum, bilgisayarım kendi kendine kapanabiliyor ya da saatim durur hep benim. Bir şeyi stres yapayım, odaya gireyim ampul patlıyor. Telekinezi de o zaten. Manyetik alanla ilgili. Tüm insanlarda var. Sadece keşfetmek istemiyorlar ya da ilgi alanları değil ve bazıları da uzak duruyor. İnsanlar kendinde böyle yetenekleri keşfedip sonra korkup üzerine gitmiyor bilerek. En son astral seyahatte başıma bir şey geldi. Saldırıya uğradım. Yukarıya çıkıyorsun. Rüyada gibi... Rüya gören bir insanın üzerinde elinizi gezdirin, mutlaka kıpırdayacaktır. Bunlarla ilgilenince yaptığımız müzik de hanfi sesin hangi duyguya dokunacağını otomatikman hissettiriyor. Mesela arkanızdan bir şey geçecek hissi uyandırıyor. Ya da bir şey geliyor, geçiyor, olacak... Bir tedirginlik, bir gerginlik yaratıyor.. İşte yaptığım müzik ve ruh halimin birbiriyle böyle bir ilişkisi var.”
‘Dokuz’un dokuz sırrı
Emre Aron, black metal ve klasik müzik dinleyicisi... Türkçe pek dinlemiyor. Marduk ve Dimmu Borgir’in hastası olduğunu anlatıyor. Türkiye’de bugüne kadar gerçek anlamda korku filmi yapılmadığını söylüyor. Dabbe’yi hiç beğenmemiş, yarısında salonu terk etmiş. Rainer Matsutani http://www.beyazperde.com/sanatcilar/sanatci-61131’nin 205: Korku Odası filmi ise onu çok etkilemiş.
Aron, “Dokuz” isimli albüm çalışmasının şarkı isim ve anlamlarını da şöyle anlatıyor:
1. Tılsım: Doğaüstü işler yapabileceğine inanılan güçtür. Esrarlı bir kuvvet taşıdığına, tabiat üstü gücü bulunduğuna, birtakım sırlar sakladığına inanılır. Tılsım karşılığında dilimizde sihir, büyü, efsun kelimeleri kullanılıyor.
2. Oda: Beyaz boyalı odada başıboş gezen bir ruh tarafından rahatsız edilmesi ve o kızın bu ruhla başa çıkamaması üzerine yapılmış çalışma.
3. Sanrı: Uyanık bir kişinin, kendi dışında var sandığı ancak gerçekte olmayan olguları algılaması, yaşaması, varsanı, birsam, halüsinasyon.
4. Beyaz ve kum: Bu çalışmanın ana teması yine ölüm ve kaderle alakalı. Beyaz kefeni, kum ise toprağa ait olduğumuzun bir çağrışımı.
5. Sırat: Sırat köprüsü, mahşer gününde cehennem üzerine kurulan köprüdür. Dünyadaki köprüler sabit ve herkes için aynı olmalarına karşı, ahiretteki bu köprü kişilere ve onların amellerine göre değişkendir.
6. Morbus mentis: Üstün zekalı ve doğa üstü yetenekleri olan akıl hastasını anlatan ve artık sona yaklaştığını çağrıştıran bir çalışma.
7. 13: Herkesin bildiği üzere uğursuz olduğuna inanılan bir rakam.
8. Lanetli kukla: Kuklalar her ne kadar şirin gözüken oyuncaklar olsa da birçok kişiye ürkünç, hatta uğursuz gelir, bu nedenle lanetli kukla isimli parçayı oluşturduk.
9. Dokuz: Mezara, ölünün üstüne konulan dokuz tahtadan gelmektedir. Dokuzun derin anlamı ise en sevdiğiniz kişiyi mezara koyup üzerine dokuz tahtanın bırakılması sırasındaki ruh halinizin bir anlatımı yapılmaya çalışılmakta.
Paylaş