Paylaş
Sanki elimizden başka bir iş gelmezmiş gibi.
Sanki o koca koca üniversiteleri bizler bitirmemişiz gibi.
Sanki bu güzelim şehirde iş bulamayıp Constantin’in koynuna
kendimizi atmaya biz mecbur bırakılmamışız gibi...
Uzaktan davulun sesi hoş gelir misali, zordur “İzmirli kız” olmak.
Dik başını eğmemek. Yaban ellerde hemcinslerinin “önyargılı” tıslamalarına aldırmamak.
Çocukluğundan beri İzmir’de sana doğal bir hak olarak sunulmuş “fikir beyan etme” özgürlüğünü, başka memleketlerde kendine saklamak.
Sinirlendiğinde veya trafikte bir küfür savuruverdin mi hayata,
bunun cinsellikten değil, erkeklikten geldiğini anlatmak zordur.
Buna rağmen hey hat, hayat ne eğlencelidir bir İzmirli kız için.
Çocukluğunuz, ilk gençliğiniz İzmir’de geçti mi akşamüzerleri eve girme değil, sokağa çıkma vaktidir. Yaz demek çıplak ayak motosiklet kullanmak, yan sitenin oğlanları ile kapışmak, biraz daha büyüyünce “interrail” ile alıp başını gitmektir.
Daha 9 yaşındayken taşınılacak ev, mahalle, gidilecek okul konusunda karar verebilmektir. Erkek kardeşten ayırt edilmemek, ağabey biraz diklenecek olsa yaygarayı basmak ve haklı çıkmaktır.
Liseye saçların açık, üniversiteye bağrın açık gidebilmektir yaz sıcağında.
Ağır kanlılığın sıcaklardan mı, asaletten mi geldiğini bir türlü kestirememektir.
Kahkahayı bastığında garipsenmemektir.
İzmirlilik yalan söylemeye bile üşenmeyi gerektirdiğinden, karşındakinden hiç şüphelenmemektir.
Açıkhava konserleri gibidir İzmirli kız olmak. Avaz avaz şarkı söylemektir.
Söylediğin şarkıya nasıl olup da diğerlerinin katılmadığına hayret etmek; ama olsun yine de şarkıyı bağıra çağıra söylemeye devam etmektir.
Erkeklerin karşısında söz söyleme hakkına sahip olmak ve bu hakkın bilincinde olmaktır. Hayatı kadın-erkek yan yana omuz omuza karşılamak, zorluklar karşısında eteğini beline toplayıp işe koyulmaktır.
Efsaneye göre İzmir’e adını 8000 yıl önce bir Amazon Prensesi verir.
İzmir’in kızları adını “hayata” ve “güzelliğe” verir.
Hayat her şeyini alsa da bir “İzmirli kız”a neşe’sini hep geri verir.
Amor Fati - Nietzsche
Deniz kıyısında bir ihtiyar taşçı kayayı yontmaktadır.
Güneş onu yakıp kavurur.
O da Tanrı’ya yakarır keşke güneş olsaydım diye.
“Ol” der Tanrı. Güneş oluverir.
Fakat bulutlar gelir örter güneşi, hükmü kalmaz.
Bulut olmak ister. “Ol” der Tanrı. Bulut olur.
Rüzgar alır götürür bulutu, rüzgarın oyuncağı olur.
Rüzgar olmak ister bu kez. Ona da “Ol” der Tanrı.
Rüzgar her yere egemen olur, fırtına olur, kasırga olur.
Her şey karşısında eğilir.
Tam keyfi yerindeyken koca bir kayaya rastlar.
Oradan eser, buradan eser, kaya bana mısın demez!
Bildiniz, Tanrı kaya olmasına da izin verir.
Dimdik ve güçlü durmaktadır artık dünyaya karşı...
Bir sabah sırtında acıyla uyanır...
Bir ihtiyar taşçı kayayı yontmaktadır...
(Kaderini sev! Belki seninki en iyisidir)
Paylaş