Yeni yılın ilk Pazar’ı
DİLEK dilemekten dilek ağacına döndük hepimiz. Can bu istiyor. Çocuğuna daha iyi bir gelecek. Altına daha iyi bir araba. Başını sokacak bir ev. Mutsuzsa daha iyi bir koca. Bekarsa hayırlı bir kısmet. Zenginse saadet. Fakirse para.
Yapacak bir şey yok istemeye gelmişiz bu dünyaya. İstediğimiz oranda vermemiz gerektiğini hatırladığımız sürece, bir problem yok bence. İlk sıraya sağlığı koyarak.
Yeni yılın ilk Pazar’ını bolluk ve bereketle geçirdiğinizi hayal ediyorum. Bol aşk, bol neşe, bol kahkaha, bol sohbet eşliğinde. Yeni yılın ilk Pazar’ında hafta boyu keşfetmekten keyif alacağınız küçük mutlulukları bir araya getirdim ben de. İyi pazarlar...
Cırtlak Pupe’nin Dükkanı
Cumhuriyet Meydanı yakınlarında bir toplantıdan çıkmış, Swissotel’deki bir diğeri için oyalanırken keşfettim bu mağazayı. “Bu ne yahu, böyle isim mi olur... a bunlar ne güzel şeyler” diye kapıdan kafamı uzattıktan sonrasını hatırlamıyorum. Sahibi Ayça Hayret. 30 yaşına kadar İstanbul’da yaşamış, Mimar Sinan mezunu bir moda tasarımcısı. 2007 yılında mini tatil için geldiği İzmir’de hayatının aşkıyla tanışmış, evlenmiş ve İzmir’e yerleşmiş. (Ah bu İzmir’in erkekleri) İzmir’de kendi deyimiyle beyin kıvrımlarımları ile el becerisini birleştirebildiği birbirinden eğlenceli tasarımlar yapmaya başlamış. Son 3 yıldır ürünlerini sergileyeceği bir tasarım butiğini o kadar içten istemiş ki, sonunda bu şeker dükkan bir şekilde onu bulmuş. Cırtlak Pupe dükkanında, her detay, her obje farklı farklı tasarımcıların dokunuşlarına ait. Aynı zamanda bir çok ürün de Ayça’nın elinden çıkma. En bayıldıklarım; resim tadında elbiseler, yastıklar, isim yastıklar, eğlenceli tabaklar mug’lar.... Ayça ve birlikte çalıştığı Grafik Tasarımcı Ayşe Aslanlı; ne hayal
“Kadınlar kendilerini güldüren erkekleri sever.Kadınlar kendilerini seven erkekleri sever. Kadınlar kendilerine iyi davranan erkekleri sever.Kadınlar seksi erkekleri sever. Kadınlar neşeli erkekleri sever.”
Bu liste, böyle sonsuza kadar uzar gider.
Aslında bilir misin, kadınlar sadece kahramanları sever.
Bazen işten yorgun düşüp eve gelip uyuyakalırsın.
Üşürsün de hani, uykuyla uyanıklık arasındaki o tatlı geçişte, üzerine bir battaniye almaya kalkamazsın. İşte tam o anda, üzerine örtülen bir yelek bile olsa; o adam senin kahramanındır.
Bazen dünyanın yükü ağır gelir, kaldıramazsın. Gözün ne yemek, ne çocuk görmek ister. İşte tam o anda, kapıdan içeri girip hiç söylenmeden dolaptaki tavuğu nefis bir yemek haline getiren adam, senin kahramanındır.
BİR yılı daha devirdiniz Bahar Hanım. El alemin kendinde hak bulup dediğine göre; ortada ne çocuk, ne de koca var! Ama “uçakla, trenle, otobüsle ya da arabayla tepilmiş binlerce kilometre, onlarca ülke, sayısız şehir, bolca fotoğraf ve video, yüzlerce kitap, dergi, atlas, harita; vitesli araba kullanmayı yeniden öğrenme, otomatik vitesli Vespa kullanmayı sıfırdan öğrenme, Mac’te Indesign programını kullanmayı öğrenme, yeni dergilerde yazarlık serüveni, ekmeğini taştan çıkarma, şahane bir anne-bana-abla-kardeş, müthiş ve beni hiç bırakmayan arkadaşlar, bol kahkaha, bol gözyaşı ve onlarca biriktirilmiş insan” var.
Bu durumda ne yapıyoruz ?
1. Daha çok şükret, daha az şikayet et
Hatta bunu hayat motton mu yaparsın, desturun mu yaparsın artık orası senin bileceğin iş. Ama şükrettikçe daha güzel şeyler geliyor önüne. Test ettin, onaylaması kaldı.
2. Daha çok spor yap, daha az ye
Kış sebebiyle stabil hayata geçince 6 kilo gitti bile. Kalanı da ver, kendine gel. Spor disiplinin iyi, böyle devam et. Tatlı-çikolata senin neyine. Kır dizini zeytinyağlı sebze yap. Balık pişir. Mutfak salonla bir, evi kokutma. İçine bir dal kurutulmuş defne yaprağı koy. Aktarlarda var.
3. Bir lisan bin insan
CANIM, gülüm İzmir. Çok kızıyorum, çok sövüyorum bazen sana, biliyorum. Tam her şey yolundayken, ben gurbetten gelip, başımı koynuna dayamışken giriveriyoruz birbirimize. Biliyorum hata bende. Bazen, fazla fevri davranıyorum. Bazen de hata sende. Umursamazlığından yanına yaklaşamıyorum. Bak, yeni bir yıla daha giriyoruz birlikte. Barış çubuğumu aldım da geldim. Ama sen de hadi artık biraz daha fazla çaba göster.
Bana aşağıdakilerle gel, söz veriyorum ben de kendi üzerime düşeni yapacağım...
1. Bitmiş bir metroyla gel
Yüzdük yüzdük kuyruğuna geldik mi? Nedir? Kafamızı Halkapınar’dan sokup Üçkuyular’dan çıkarabilecek miyiz 2013’te? Şehir efsaneleri aldı başını yürüdü. Yok iki uçtan girmişler de ortada buluşamamışlar da. Hadi artık bu kadar çilenin sonucunu hep beraber görelim.
2. Bisiklet yollarını topla da gel
Hepsini bir elden geçir İzmir. Gerekirse şehir planlamacılarınla otur yeni baştan, baştan uca bir bisiklet yolları haritası çiz. Ve lütfen uygula. Kendini acilen bir bisiklet kenti haline getirmezsen; hepimiz egzozunda boğulup trafiğinde patlayacağız.
BAŞKA hiç bir şeyi merak etmiyorum hayatta şu kaderi merak ettiğim kadar. Neye göre ve kime göre veriliyor karar? Nasıl bu kadar teğet geçebiliyoruz birbirimize ve nerede, nasıl kesişiyor yollarımız böyle şak diye?
Ne yapsan olmuyor da ne yapmasan oluyor. Tam delirmelik. Sevdiceğinden ayrılıyorsun elin böğründe, “hayırlısı olmuş” diyor bilirkişiler. O hayırlısını görene kadar yıl geçiyor bazen. Gidip başkasıyla evleniyorsun. Bilir kişiler yine devrede. Bak hayırlısı böyleymiş işte diye çıkıyor kanun hükmünde kararname. İki yıl geçmeden kavga-dövüş boşanıyorsun; yedi bilenlerden çıt yok!
Yer yüzünde karşılaşma ihtimalinin sıfır olduğu bir insanla, Zimbabve uçağında tanışıyorsun da aynı şehirde yan mahallelerde yaşadığın, belki de hayatının kadını/erkeği olacak insanla, 72 yaşında, hastanenin dahiliye servisinde burun buruna geliyorsun. O çişini tutamazken, sen diz protezi taktırmak için hastaneye yatmışken. Bu mu ulen kader?
Ev alırken kader, işe girerken kader. Kader oğlu kader. Misal, iş görüşmesine gidiyorsun, bütün şartların tamam. Üniversiteler bitirilmiş, eğitimler, iş tecrübesi gırla. Son mülakat da atlatılıyor. Anan baban sevinç içinde konu-komşuya duyuruyor. Pat bir haber. Bilmem ne müdürünün, bilmem ne yeğeni alınmış o pozisyona. Torpilin adı da mı kader?
Misal, gencecik kızı evlendiriyorlar 60 yaşında adamla. Tecavüz, dayak, taciz, eziyet... Bini bin para. Anası diyor, kader. Babası diyor, evine geri nah döner. Kız bıçak kemiğe dayanıp bıçaklıyor amcayı. Mahpusluk; kader.
Okuduğun kitabı seçmene bile kader diyen var, sen ne diyorsun?
“Ah bak o kitabı seçtiysen raftan bunun bile bir sebebi var şekerim.” “E ama bir şey olmadı ya, ben o kitabı okuduktan sonra. Yine parasız, yine aşksızım.” Olsun, o da kader.
NE çok bahsettim değil mi yeni yıl, yeni yıl diye. Ne bileyim coşkum size de geçsin istiyorum belki de. Bu hafta yeni yıl öncesinde ve hemen sonrasında neler yapabilirsiniz diye bir kaç öneri hazırladım. Örneğin; 31 Aralık tarihine kadar nefis bir sergi gezebilirsiniz, yeni yıla Alaçatı’da güzel bir yemekle girebilirsiniz. Ya da yeni yılın ertesi sabahı güne keyifli bir brunch ile başlayabilirsiniz. Tabii, yeni yıl indirimlerini de unutmadım.
İNDİRİM
I Love Fashion – Alsancak
Hiç moda ile alakam olmamasına rağmen, geçenlerde tesadüfen girdiğim bu mağazadaki kıyafet ve aksesuarlara bayıldım. (Talatpaşa üzerindeki Tommy Hilfiger’ın eski yerine açmışlar.) Formuna özen gösteren, yaşamayı seven, ışıltılı, coşkulu ve ruhunda moda olan fit kadınların markası “I Love Fashion – Paris” Alsancak mağazasında başlayan büyük indirim ile yılbaşı partilerinde Paris rüzgarları esecek gibi görünüyor. 7 Aralık’ta başlayan indirim İzmirlilerin yoğun ilgisi ile sürüyor. Fransız ve İtalyan tasarımcılar tarafından üretilen “I Love Fashion Paris” ürünlerindeki geçerli olan yüzde 40’a veren indirimler “www.ilovefashionparis.com” online mağazasında da uygulanıyor.
SERGİİsmail Acar – Konak Pier
OZAN’ın çektiği Paris fotoğraflarını gördüğüm an çarpıldım. Bir akşam tesadüfen web sitesine denk geldim. Baktım baktım, büyülenmiş gibi. Ki, ben Paris’e aşıktım. Ki, hala aşığım. Ve bugüne kadar gördüğüm en iyi Paris fotoğraflarıydı. Sonra izini buldum. Gecenin bir yarısı mail attım. Ve nihayet geçtiğimiz hafta İstanbul’da bir dergi projesi için bir araya geldik. Ve gelmişken de iki İzmirli, size mini bir Karaköy çektik. Nereye gidilir, nerede ne yenir, semtin ip uçları... Hepsi Ozan’ın fotoğrafları, benim izlenimlerimle. Hani olur da bir gün yolunuz düşerse diye... Buyurun MİNİ KARAKÖY REHBERİNE!
Semtin genel havası
• Karaköy, İstanbul’un Beyoğlu ilçesine bağlı semt.
• Bankaları ve işhanlarıyla ünlü en eski ticaret merkezlerinden biri.
• Aynı zamanda, antik Galata semtinin modern adı.
21 Aralık’tan bir sonraki gün, eğer hepimiz hala hayattaysak, bu yazıyı okuyorsun demektir kıyamet söylentisi mağduru canım okur. Bu yüzden gönül rahatlığı ile ilan edebilirim ki; işteee en sevdiğim düzlüğe girdik. Yeni yıl öncesi son hafta. Yeni yıla bir hafta kala, canlanır dünya.
Bu haftayı çok sevme nedenlerimden biri de; tüm şehirde ardı ardına düzenlenen yeni yıl konserleri. Kendi gideceklerimi ajandama not alırken; dur yahu dedim, bu notları okurlarla da paylaşayım. Kim bilir belki gerçekten okuyanlar vardır bu satırları. Belki gerçekten yeni yıl konseri severdir onlar da benim gibi. Belki gerçekten patadanak karşılaşırız bir konser öncesi. Belki derler, senin yazdıklarını okuduk da geldik. Belki dünyalar benim olur. Belki yeni yılda dünya daha güzel bir yer olur. Belli mi olur?
JAY JAY JOHANSON
22 Aralık, Cmts - 22:30 – Ooze Venue – 20 TL
1996 yılında trip hop etkileriyle çıktığı yolda müziğini ‘elektroclash’den uzak kalmayarak şekillendiren Jay-Jay Johanson, yayınladığı her albümüyle dinleyici kitlesini genişleterek İsveç sınırlarını aşmayı başardı. Genellikle jazzy, trippy vokaliyle yarattığı karanlık atmosfer ile dikkat çeken müzisyen, albümlerindeki müzikal derinliği her albümde daha çok artırdı ve melankolik şarkılarının yanında müziğine alışık olmadığımız bir neşe kattı. Türkiye’de hatırı sayılır bir dinleyici kitlesine sahip Jay-Jay Johanson, “So Tell The Girls That I Am Back in Town”, “It Hurts Me So”, “On The Radio” gibi sevilen parçalarının yanı sıra son albümü “Dilemma”dan şarkılarını seslendirecek.
ZUHAL OLCAY & HALİL SEZAİ 22 Aralık Cmts- 23:00 – İzmir Arena – 50 TL