Paylaş
Bugün manşetimizde yer alan haber, yazıişleri toplantısında gündeme geldiğinde herkesin ortak tepkisi şu oldu: Yeter artık, bu kaçıncısı!
Gerçi, bugüne kadar Nescafe'yle soygun yöntemi duymamıştık. Dolandırıcıların yaratıcılığı, en büyük sanatçılarda bile zor bulunuyor. En zeki insan bile bazen böyle bir tuzağa düşebilir.
Ama son yıllarda bu tür olaylar öyle fazla ki!
Kapıya gelip ev hanımlarına birkaç parça eşya satarak inanılmaz senetler imzalatan ‘‘pazarlamacılar.’’ Bir bahaneyle apartmandan içeri girip insanın elindeki paketi alıp kaçanlar... Otomobilini parkeden birinin yanına yaklaşıp, aman sağ kapınız açık diyerek sürücü başını çevirdiği anda arka koltuktaki çantayı kapanlar...
Hanımların, artık kapıyı çalıp ‘‘anket yapıyoruz, sorularımıza cevap verirseniz karşılığında bir piyangoya katılacaksınız, hediyemiz var’’ gibi laflar eden tatlı dilli yabancılara inanmaması gerekir.
Dünya temiz insanlarla dolu bir cennet değil ki! Büyük bir kentte yaşıyoruz. Niçin kapımızı çalan yabancılara bu kadar güvenelim?
Karakol kuran dolandırıcı
Uzun yıllar İstanbul Emniyet Müdürlüğü'nde üst düzey görevlerde çalışmış Yaşar Danacıoğlu'ndan duyduğum eski bir dolandırıcılık hikayesi, bu tiplerin ne kadar yaratıcı ve cüretkar olduğunu gösteriyor.
Danacıoğlu'na göre İstanbul tarihinin en büyük sahtekarı, Eyüplü Halil. Sülün Osman'dan da büyük! İşte Halil'den bir marifet:
Eylül 1922'de İstanbul'da bir iktidar boşluğu vardır. İşgal kuvvetleri kenti terketmek üzeredir, ama Milli Mücadele ordusu da henüz iktidarı devralmamıştır. O kargaşada dolandırıcı Eyüplü Halil bir karakol kurar. Sahte bir karakol! Zaten korku içinde olan zengin Rumları karakola çeker, güya tutuklar, para karşılığında serbest bırakır. TBMM ordusu iktidarı devralmadan birkaç gün önce de karakolu kapatarak kayıplara karışır...
Paylaş