Paylaş
Biyolojik çeşitliliğin korunması amacıyla 22 Mayıs 1992 tarihinde imzalanan Birleşmiş Milletler Biyolojik Çeşitlilik Sözleşmesi' nin (BÇS) kabul edilişinin yıl dönümü olan 22 Mayıs, her yıl tüm dünyada “Biyolojik Çeşitlilik Günü” olarak kutlanıyor. “Biyoçeşitlilik”; kara, deniz ve diğer sucul ekosistemlerde bulunan canlı türlerinin çeşitliliği ile bu türler arasındaki farklılaşma ve ilişkileri ifade eden bir kavram.
Biyoçeşitlilik denince yalnızca doğadaki bitki ve hayvan türleri akla gelse de; bu kavramın genetik çeşitlilikten habitat çeşitliliğine ve hatta ekolojik süreçlere kadar geniş bir kapsamı var. Öncelikle; üzerinde yaşadığımız gezegenin sağlıklı bir şekilde işlemesi, biyoçeşitliliğin istikrarlı bir şekilde devamına bağlı. Ancak uzunca bir süredir, biyoçeşitliliğin gidişatı ciddi bir şekilde alarm veriyor.
Türkiye’ de biyoçeşitliliğin korunması yolunda çalışan başlıca iki sivil toplum kuruluşumuz bulunuyor: WWF-Türkiye (Doğal Hayatı Koruma Vakfı) ve Greenpeace Akdeniz – Türkiye (Yeşil Barış Akdeniz Derneği). Ben bugün kutladığımız “Dünya Biyolojik Çeşitlilik Günü” nde, özetle, her ikisinden de söz etmek istiyorum Sizler’ e…
Doğal Hayatı Koruma Vakfı’ nın kuruluş hikayesi 1975 yılına dayanıyor. O tarihte Kelaynaklar’ ın Birecik’ teki popülasyonu, tarımda yoğun ilaçlama nedeniyle, tükenme noktasına gelmiş. Ülkemiz’ in doğa koruma tarihinde önemli bir rol oynayan Kelaynaklar’ ın koruma altına alınması çalışmaları, Doğal Hayatı Koruma Vakfı’ nın temellerini teşkil eden Doğal Hayatı Koruma Derneği’nin kurulmasına vesile olmuş. Derneğin kurucuları ve üyeleri; o tarihten bu yana Ülkemiz’ in doğal zenginliklerini korumak adına yürüttükleri faaliyetleri, 1996 yılından bu yana “Doğal Hayatı Koruma Vakfı” olarak sürdürüyor. Doğal Hayatı Koruma Vakfı, 2001 yılında 100’den fazla ülkede faaliyet yürüten dünyanın en köklü ve en büyük doğa koruma kuruluşlarından WWF (World Wildlife Fund- Dünya Doğayı Koruma Vakfı) ağının bir parçası haline gelerek Vakfın Türkiye ofisi oldu. Halen çalışmalarını WWF’ ın küresel çalışma alanları olan; Denizler, Biyoçeşitlilik, Tatlı Su, İklim-Enerji, Ormanlar, ve Gıda ve Tarım olmak üzere altı ana alanda ve bu alanlarla bağlantılı olarak Eğitim, Plastik gibi başlıklarda sürdürmeye devam ediyor.
İnsanlığın doğayla uyum içinde yaşadığı bir geleceğin kurulması için çalışan WWF-Türkiye; Doğa tahribatı, iklim değişikliği, doğal kaynakların aşırı tüketimi, kirlilik, yasadışı avcılık gibi insan kaynaklı sorunlarla mücadele ederek, doğal yaşam alanlarının azalması ve türlerin kaybıyla sonuçlanan tehditleri durdurmayı amaçlıyor.
Doğal Hayatı Koruma Derneği olarak kurulduğu 1975’ten bu yana devam eden tarihinde, paydaşları ve destekçileriyle;
Dünyada “Greenpeace” (Yeşil Barış); küresel çevre sorunlarını ortaya çıkarmak, yeşil ve barış dolu bir gelecek için gereken çözümleri sunmak amacıyla şiddetsiz ve yaratıcı çözümler sunan, bağımsız kampanyalar yürüten bir organizasyon.
Greenpeace Türkiye de, bu amaçlar doğrultusunda, Yeşil ve Barışçıl bir geleceğe ulaşmak amacı ile çalışıyor.
Greenpeace’in amacı, gezegenimizin tüm çeşitliliğiyle yaşamı destekleyebildiğinden emin olmak. İşte bu yüzden, Greenpeace aşağıdaki eylemleri gerçekleştirmek için çabalıyor:
Türkiye’ de kampanyalarını “Yeşil Barış Akdeniz Derneği” adıyla sürdüren Greenpeace, yukarıda sıralanan eylemler için harekete geçiyor, sorumluluk üstleniyor ve her zaman şiddetsiz kalıyor.
Şirketlerden ve hükümetlerden hiçbir destek kabul etmiyor. Etkin bir biçimde gücünü gösterip gerçek bir değişim yaratması gerektiğinde; ihtiyacı olan özgürlüğü, kimseye bağlı olmayışı sağlıyor.
Greenpeace, özetle, hepimiz için yeşil ve barış dolu bir geleceğe giden somut adımları araştırıyor ve geliştiriyor.
Dünya Ekonomik Forumu (WEF- World Economic Forum) tarafından hazırlanan 2024 Küresel Riskler Algı Araştırmasına göre, 10 yıl için öngörülen ilk beş küresel riskten dördü doğayla ilgili. Bunlardan biri de “Biyoçeşitlilik Kaybı ve Ekosistemlerin Çöküşü”. Birleşmiş Milletler Hükümetler Arası Biyoçeşitlilik ve Ekosistem Hizmetleri Platformu’ nun (IPBES - Intergovernmental Science-Policy Platform on Biodiversity and Ecosystem Services)) 2019 yılında yayımladığı rapora göre; her şey olduğu gibi devam ederse, yakın gelecekte bir milyona yakın bitki ve hayvan türü yok olma tehlikesiyle karşı karşıya kalacak.
Dünyadaki genel eğilime paralel olarak Türkiye’de de Ekolojik Ayak İzi büyürken, Yaşayan Gezegen Endeksi düşüyor. Kuruyan göller, kirlenen nehirler, tahrip edilen ormanlar, bozulan kıyılar ve avlanan nadir türlerle ilgili artan haberler; Ülkemiz’ in de artık biyoçeşitlilik açısından cazip bir coğrafya olmaktan uzaklaştığını gösteriyor. Örneğin; WWF-Türkiye’nin de katılımıyla 2019 yılında yayımlanan “Avrupa Üreyen Kuş Atlası” na göre, Türkiye’de kadife ördek ve yaz ördeğinin artık üremediği tespit edilmiş durumda.
1992 yılında Rio’da imzalanan Biyolojik Çeşitlilik Sözleşmesi’nden (BÇS) bu yana dünya genelinde gösterilen çabalar, düşüş eğrisini bir miktar frenlemiş olsa da tamamen durdurmaya yetmedi.
WWF ve Londra Zooloji Derneği (ZSL) tarafından iki yılda bir hazırlanan Yaşayan Gezegen Raporu çıktı. Yaşayan Gezegen Endeksi (YGE), 1970-2020 yılları arasında 5.495 türe ait yaklaşık 35.000 popülasyonun gidişatını ortaya koyuyor.
2024 Yaşayan Gezegen Raporu’ na göre, “Sistem Tehlike Altında”:
Yaban hayatı popülasyonlarının ortalama büyüklüğünde, sadece 50 yıl içinde, %73'lük düşüş yaşandı.
Yaşayan Gezegen Endeksi (YGE)'ne göre, dünya genelinde izlenen omurgalı tür popülasyonlarında (memeliler, kuşlar, amfibiler, sürüngenler ve balıklar) ortalama %73'lük bir düşüş oldu. Tatlı su ekosistemleri %85 düşüşle en ağır kayba uğrarken, bunu %69 düşüş ile kara ve %56 ile deniz ekosistemleri takip ediyor.
Yaban hayatı popülasyonlarındaki düşüşler, artan yok olma riskinin ve sağlıklı ekosistemlerin olası kaybının erken uyarı işareti. Ekosistemler zarar gördüğünde, insanlığa sundukları yaşamsal öneme sahip temiz hava, temiz su ve sağlıklı toprak gibi faydaları sona erebilir.
İnsanlık için ciddi tehditler oluşturan tehlikeli eşik noktaları giderek yaklaşırken, önümüzdeki beş yıl içinde iklim ve doğa krizleriyle mücadele etmek için büyük bir kolektif çaba gerekiyor.
2030, doğa pozitif bir gelecek için son şansımız. Eğriyi tersine çevirmek için BÇS’ ne taraf ülkeler 2022 yılında yapılan 15. Taraflar Konferansı’nda 23 hedeften oluşan 2030 Küresel Biyoçeşitlilik Çerçevesini (GBF- Global Biodiversity Frame) kabul etti. Artık uygulamaya geçme zamanı geldi.
Bunun da ilk adımı, sözleşmeye taraf ülkelerin Ulusal Biyoçeşitlilik Stratejisi ve Eylem Planlarını (UBSEP) bu çerçeveye göre daha iddialı hedeflerle revize etmeleri ve güncellemeleri. Yıl sonunda Kolombiya’da yapılacak BÇS 16. Taraflar Konferansı’nda taraf ülkelerin bu konudaki ilerlemelerini raporlamaları bekleniyor.
Türkiye de bu sözleşmenin tarafları arasında yer alıyor. Yani hepimize görev düşüyor. Çevremizi durumun vahameti konusunda bilgilendirebilirsek, bizler de konu ile ilgili farkındalığın artması ve bu eğrinin tersine çevrilmesi için katkı vermiş oluruz.
Engellerimizi hissettirmeyecek engelsiz bir yaşam dileği ile…
Not: Bu yazının kahırlanmasında WWF-Türkiye tarafından tarafıma gönderilen e-posta içeriğindeki bilgiler ile WWF ve Greenpeace web sitelerinden yararlandım.
Paylaş