Paylaş
Siyasette her zaman küsenler oluyor ama, bizde oluşan küskünler tablosuna hiçbir yerde rastlanmıyor. Hiç kimse koltuğunu korumak, ya da diğer siyasi hesaplar uğruna yaygara koparmıyor. Küskünler genelde çekip gidiyor.
TAZE iki örnek: Almanya Maliye Bakanı Oskar Lafontaine, siyasi görüş ayrılığına düştüğü ve biraz da tek adam mücadelesine girdiği medyatik Başbakan Gerhard Schröder'le partisine küstü ve anında bastı istifayı. Bakanlık ve Sosyal Demokrat Parti Başkanlığı'nı bıraktığı gibi, milletvekilliğinden de istifa etti. Hem de ayda 11 bin 800 marklık net maaşı teperek. Alman milletvekilleri ayrıca 5 bin mark ödenek alıyor; ofis masrafları bu ödenekten karşılanıyor.
İkinci örnek; Avrupa Birliği'nin hükümeti konumundaki AB Komisyonu da, hakkında yazılan mismanagement suçlamalarıyla dolu rapor yüzünden küstü ve topluca istifa etti. Suçlamalardan biri ‘‘kötü bütçe yönetimi’’ydi. Bağımsız uzmanların incelemeleri sonucu hazırlanan rapora bakılırsa, aslında AB Komisyonu'nun istifasını hazırlayan kişi Fransa'nın eski Başbakanı Edith Cresson'du. Komisyonun eğitimden sorumlu üyesi Cresson, dişçisi Rene Barthelet'yi hiç de kalifiye olmadığı halde bilim danışmanı yapmıştı ve bu kişi komisyondan aldığı yol harcırahlarını sürekli olarak kendi şehrine yaptığı yolculuklarda kullanmıştı.
Yani göründüğü kadarıyla komisyonun tek yolsuzluğu buydu ve Cresson'un başının altından çıkmıştı. Başka hiçbir kişisel kusur görünmüyordu. Bu nedenle de AB Komisyonu Başkanı Jacques Santer, ‘‘Suçlamaları haksız buluyorum ve kabul etmiyorum’’ dedi. AB Komisyonu'nun gösterdiği performans tabii ki tartışılır, ancak suçlamalar yüzünden onurları kırıldığı için topluca istifayı tercih ettiler.
KALP SOLDA ATAR
Lafontaine'in beş aylık bakanlığını bir çırpıda bırakması Almanya'da çeşitli spekülasyonlara yol açtı. Çünkü kendisi hiç konuşmadı. Schröder'e kısa ve kuru bir istifa mektubu yazdıktan sonra hayli geç gelen açıklamasında, ‘‘SPD'deki ekip çalışması giderek bozuluyordu’’ demekle yetindi. Örnek olarak kendi vergi politikalarına yönelik parti içi eleştirileri gösterdi. Vergi reformu sayesinde orta sınıfın 5 milyar marklık vergi yükünden kurtulması partinin Schröder yanlısı kanadından tepki görmüştü. ‘‘Ben gidince daha uyumlu bir ekip kurar, daha rahat çalışırlar’’ dedi.
Bir de sosyal adaletçi sol eğiliminden taviz vermediğini belli etmek için, ‘‘Kalbimiz sol tarafta atar, borsada değil’’ diyerek kestirip attı.
Aslında Lafontaine'in bu davranışı Alman mentalitesine göre çok da onurlu değildi. Örneğin Der Spiegel'in başyazarı Rudolf Augstein, Lafontaine'in Schröder'le düelloya dayanamadığı için, ya da Schröder'i zor durumda bırakmak için inadına istifa ettiğini yazdı. Augstein, Lafontaine'in istifasına kadar uzanan siyasi hayatı boyunca hep güvenilmez bir adam olduğunu da şu satırlarla dile getirdi: ‘‘1980'lerde İkimiz de NATO füzelerinin Alman topraklarına yerleştirilmesine karşı çıkıyorduk. Onu destekliyordum ama, Lafontaine anlamsız bir rota değişikliğiyle Almanya'nın NATO'dan çıkması fikrini ortaya attı. Güvenilmez adam şöhretini de istifa ettiği son demlerine kadar korudu.’’
Geçen iki hafta içinde Avrupa'yı sarsan bu istifaların ilginç bir yönü de, Lafontaine ve Cresson'un gidişine İngilizlerin çok sevinmesiydi. İngiltere'nin ünlü tabloidi The Sun, ‘‘Lafontaine'i biz düşürdük’’ iddiasında bulundu. Avrupa vergi sistemini kendi sosyal adaletçi anlayışına entegre etmek istediği gerekçesiyle The Sun Lafontaine'i ‘‘Avrupa'nın en tehlikeli adamı’’ ilan etmişti ya; AB liderleri bu yayın üzerine harekete geçmiş ve ortak bir komployla Alman Maliye Bakanı'nı düşürmüştü.
Cresson ise istifasıyla İngiliz erkeklerini sevindirdi. Çünkü Fransa Başbakanı olduğu 1991'de Cresson İngiliz erkeklerinin kadınlara ilgi duymadığını iddia etmişti. İngiliz basın ve parlamentosunda büyük tepki uyandıran Cresson, Muhafazakar milletvekili Tony Marlow'dan zehir zemberek bir yanıt almıştı:
‘‘Biz genelde yaşlı Fransız madamlarından pek hoşlanmayız...’’
Paylaş