Paylaş
Bayramların bir araya getiremediği akrabaları ölüm getirdi. Küsler barıştı… Uzun zamandır görüşemediklerimizle hasret giderdik, acımızı paylaştık. Amcam için toplandık ama o göremedi, ne hazin değil mi?
Her bayram birbirimizi ziyaret etmemize mani olan mazeretlerimiz yalanmış meğer. Öyle olmasaydı kalkıp bir şehirden başka bir şehre gider miydik?
Yine de şükrettim, henüz başsağlığı dileklerimizi sosyal medya aracılığıyla iletme noktasına gelmediğimiz için.
Amcam aynı zamanda teyzemin eşi olduğundan akrabalık ilişkileri biraz daha kuvvetliydi. Uzun yıllar Almanya’da çalıştığı için Türkiye’de çok arkadaşı yoktu. Zaten konuşmayı da pek sevmezdi. Ne evine gelen misafiriyle ne de evine gittiğiyle konuşmak, muhabbet etme mecburiyeti hissederdi. Öyle de kabul etmiştir herkes kendisini.
Suskun ve namuslu bir adamdı. Allah rahmet etsin.
..............
Bayram sonrası Suruç’ta yaşanan katliamda genç vatandaşlarımızı kaybetmenin acısı çok daha büyük. Ölenler mi, kalanlar mı yoksa bizi bir kez daha birbirimizden uzaklaştıran kutuplaşma mı daha çok canımı yakıyor? Çözemiyorum.
Her toplumsal olayda daha bedenler soğumadan yapılan itham ve suçlamalara, öfkelerin ölümlerin önüne geçmesine isyan ediyorum.
Kutuplaşmanın müsebbibini sorgulayalım, tamam da bitirmek için adım atacak bir yürekli siyasetçi yok mu?
Toplumsal olaylarda, olayın sonucunun kimin işine yaradığının kavgasını yapmak ve birbirimizi suçlamakla harcadığımız enerji ve zamanının yarısını ölümlerin bitmesi için harcamayı akıl edecek kimse kalmadı mı bu ülkede?
Nerede akil insanlar (!)
Ruhlarımız, gönüllerimiz bu kadar mı kirlendi? Kin bu kadar mı kapladı yüreklerimizi? Bir yerlerde yangın var ve biz önce yangını söndürmek yerine yangının çıkış sebebini aramakla meşgulüz. Allah aşkına hangisi daha öncelikli görevimiz?
Ne zaman kabul edeceğiz, biz bir bütünüz, ölen biziz.
Paylaş