“Çocuğum hasta Ayşe hanım, baba bizi terk etti gitti, tek başıma bakıyorum ona ama ben de astım hastasıyım” diye.
Küçük eller, küçük parmaklar...
O geldi, pazartesi günü. Annesiyle birlikte geldiler.
6 yaşında, can bakışlı bir oğlan. Her şeyden habersiz...
Erzurum’dan uçağa bindiler ve direkt Koşuyolu Eğitim Vakfı’na gittiler.
Anne şaşkın ve panik halde, oğluş her şeyden habersiz...
Yetiş Ayşe, Inner Wheel ClubInner ve Kalangos Vakfı olarak her şeylerini ayarladık.
Rabbi Dr. Abraham Twerski adı.
Ne tatlı tatlı anlatıyor aşkı. Ve bizim hiç aklımıza gelmeyen bir kapıdan bakıyor.
En azından benim gelmemişti aklıma.
“Sizler balık aşkı yaşıyorsunuz” diyor.
O ne falan oluyor insan. Hani balık hafızalı mıyız ya da balıklar gibi hemen mi unutuyoruz?
“Yok öyle değil” diyor.
Soruyor: “Niye balık yiyorsun?”
Bir süredir burada yaşıyorum. Gürültüsü, kalabalığı malum...
Seviyorum artık patırtıyı gürültüyü.
Beni canlandırıyor, hayata bağlıyor.
Son iki ayda tanık oldum sürekli duyduğum iki sese.
Birini önce anlayamadım, adam bir şey satıyor ama ne olduğunu bir türlü anlayamıyorum.
Aşağıda bizim güvenlik var, “Yahu bu adam ne satıyor” diye sordum. Meğer simit satarmış...
Ay ne sevindim size anlatamam, meşhur sokak simidi evimize kadar geldi. Hem de Etiler gibi bir yerde.
Boğaz’a nazır saray yavrusu evinde, ayağına şortunu çekip sevgilileriyle birlikte havuzuna girerken, kafasını sağa çevirdiğinde Avrupa, sola çevirdiğinde Anadolu’yu izliyor ya... Çok imreniyorum çok...
Öyle sıradan bir saraycık da değil ha burası! Bastırmış parayı 5 sene önce, Osmanlı’nın torunlarından almış.
Sen istediğin yerden malikane alabilirsin ama Osmanlı torunlarından mal almak öyle herkese nasip olur mu ya?
Vallahi helal olsun...
Sadece o saraycığı almakla kalmamış üstelik... Çevresindeki konutlarda ikamet eden kiracılara da bastırmış parayı, “Hadi” demiş “benim keyfime ortak olmayın”, göndermiş hepsini.
Oh iyi yapmış, ellerine sağlık, para var huzur var kardeşim.
Adam orada havuzuna şortla da girer donla da, kim karışır di mi ama?
Olmaz derler ama nedense eğitim öğretim gören, üniversiteye gidenler genellikle hep gençler olur.
60 yaş ve üstündeki büyüklerimiz, anneanneler babaanneler dedeler neden hep evde oturur peki?
Emekli olmuş, evde torun bakarlar, bulmaca çözerler değil mi?
Ya onların da içinde okuma, diploma alma gibi hevesleri varsa?
“Ah bizim zamanımızda bu imkânlar olsaydı ben mühendis olurdum” diyen büyükbabanız yok mu?
İçlerinde ukde kalan üniversite eğitimini artık tamamlayabilecek bu büyüklerimiz.
Ama organların yerine sebzeler ve meyveler konulmuş. Tıpkı organlara benzeyenler.
“Yahu bu sebzeler, meyveler nasıl bu organlarımıza benziyorlar” diye düşündüm önce.
Sonra biraz daha araştırınca Allah’ın gücünü gördüm bir defa daha.
Yüce rabbim öyle bir yaratmış ki sadece besin amaçlı değil bu yiyecekler.
Bu sebze ve meyveler benzedikleri organlara sağlık veriyor.
Allah resmen insanoğluna ne yiyeceği, nasıl besleneceği, hangi yiyeceğin hangi organa iyi geleceğinin ipuçlarını vermiş yiyecekleri yaratırken.
“Ay” dedim, “Ya iş hayatı... Çok kadın var değil mi? İdare et. Kadınlar kolay olmaz senin işinde...”
Bir baktı bana anlamlı anlamlı, “Yahu senden bahsediyorum senden!” dedi.
Devam etti: “İçinde kaç kadın yaşıyor senin?”
“Bildiğim kadarıyla bir kadın yaşıyor” diye cevap verdim, “Ha arada bir çocuk da yaşıyor içimde” dedim.
“Bak bana” dedi, “Beni dinle. Senin içinde en az üç kadın yaşıyor ve ben eve geldiğimde acaba hangisi açacak kapıyı diye tırsıyorum!”
“Sadede gel” dedim...
Sallıyordum bir süredir, “yarın öbür gün yaparım” diyordum, araya hastalık da girince epey bir gecikti kitap.
Aman geç olsun da güç olmasın.
Demek ki doğru zaman buymuş, inanırım buna.
Kitabım Allah’ın izniyle haziran ayında buluşacak sizlerle.
Bir de mevsim değişikliği mi ne vurdu beni, bir gülüyorum bir hüzünleniyorum bu aralar.
İki duyguyu iki dakika içinde yaşıyorum, o enteresan.
Kaşıntılarım da tuttu fena halde.