Yaşam koçu, hayat koçu, ilişki koçu, beslenme koçu derken başımıza bir de doula çıktı. Avrupa, Amerika’da onlarsız doğum yapmak ‘out’ olmuş. Peki nedir bu doula?
Önce nedir, ne yapar anlatalım: Doula; doğumdan önce, doğumda, loğusalıkta anneye ve ailesine fiziksel, duygusal, bilgisel destek veren tecrübeli kadın anlamına geliyor. ‘Doula’ kelimesi Eski Yunanca ’da ‘destek veren, hizmet eden kadın’ demekmiş. “Nasıl meslek olmuş?” derseniz; 90’lı yıllarda Amerika’da başlamış. Son 20 senede tüm dünyaya yayılmış. Hatta Avrupa’da doula’lar için birlik bile kurulmuş. 19 ülkeden de üyesi varmış.
Bize gelince; henüz çiçeği burnunda bir meslek. Mesela kim duysa “Aa canım bildiğimiz ebe işte!” diyor. Oysa ebelikle alakası yok! Ebeler medikal eğitim alıyor. Doula’ların medikal eğitimi yok. Medikal eğitim şart olmayınca herkes doula olabiliyor. Tabii sabır, sevgi, sakinlik, hassasiyet ve empati bu işin altın kuralı. “Doulasız doğurmam” diyorsanız işte size bir kaç ipucu!
İyi bir doula ne yapar?
-Önce uygun doula adayı aranıyor. Doula beklentilerinizi, doğum hakkındaki düşüncelerinizi, korku ve
Bu tarihte, burada yaşayan İranlılar Türkiye’nin İstanbul’unda, İzmir’inde güneşin doğum gününü kutluyorlar.
Şeb-i Yelda tam tamına 7 bin yıllık bir gelenek. Kökleri Güneş Tanrısı Mitra’nın doğumuna uzanıyor. Gelenek sırasıyla Mitraizm’e, Zerdüşt’e ve son olarak da İranlılara geçiyor. O kadar eski ve köklü bir gelenek ki; zamanında Romalıları bile etkisi altına alıyor. Hatta Romalıların bazı şenlikleri Yelda gecesinden izler taşıyor. Süryani dilinden gelen ve ‘doğma’ anlamına gelen Yelda yılın en uzun gecesini sembolize ediyor. İranlılar için güneş; iyilik ve sevgi anlamına geliyor. “Peki, neden 21 Aralık” derseniz; güneşin fendi geceyi yeniyor; geceler kısalıp gündüzler uzuyor. Yeryüzünde iyilik ve sevgi hayat buluyor. Toprağa ve doğaya gönül verenler ‘Yelda Gecesi’ne daha bir önem veriyor. İranlılara göre, yılın bu en uzun ve en güzel gecesinde karanlık, kötülük, yalan ve hilekârlık yerini aydınlığa, sadakate, rahmete ve şefkate bırakıyor. Bu gece İran’da hemen hemen her evde kutlanıyor. Kültür, Türkiye’de ve başka ülkelerde yaşayan İranlılar tarafından hâlâ devam ettiriliyor.
Dostluk, kardeşlik, sevgi dolu bu gecede neler yapılıyor?
-7’den 70’e herkes bir araya geliyor. İranlı en büyük, en kıymetli şairlerinden Hafız’ın şiir kitabı ailenin en bilge, en olgun üyesine veriliyor. Bir dilek tutuluyor. Ailenin en büyüğü kitaptan rasgele bir sayfa açıp, başlıyor o sayfadaki şiiri okumaya. Şiirin anlamı tutulan dilek için yorumlanıyor. ‘Yelda Gecesi’nin bu en önemli ritüeline de ‘şiir divanına fal niyetine bakmak’ deniyor.
-Şehname’den bölümler okunuyor, maniler okunuyor, oyunlar oynanıyor, yine bir gelenek olan nakkallık yapılıyor, büyükanne ve büyükbabaların hatıraları anlatılıyor.
Evinizde ergen varsa, patlamaya hazır nur topu gibi bombalarınız var. İşte size dev hizmet: Olası ergen davranışları ve bu çıkışları bertaraf edecek ebeveyn taktikleri
-“Oram çirkin buram çirkin… Boyum niye kısa? Burnum çok büyük! Dişlerimdeki tel ne zaman çıkacak? Ali’nin kol kası var, benim niye yok?” muhabbet dış görünüşle başlıyor gönül işlerine kadar uzanıyor. “O beni beğendi, ben onu beğendim, o arkadaşımı beğendi… Arkadaşım onu beğendi… ” böyle uzayıp gider. Hemen telaş yapmayın hayat arkadaşını seçmiyor. Zaten yarın vazgeçecek. Siz ne derseniz deyin size düşman kesilecek. Nasıl olsa kimin kimi beğendiğini de anlamadınız. “Aaa öyle mi? Aaaa ne tatlı!” diye tasdik ederek, iletişim içinde olun.
—Her gün bir alışveriş var, ihtiyaçlar hiç bitmiyor! Öyle hemen üzerime bir şey giyeyim çıkayım yok! Ne de olsa sokağa ergenle çıkıyorsunuz. Önce o sizi beğenecek, sizi yanına yakıştıracak. ‘Bu Tarz Benim’, ‘Benim Stilim’ falan hikâye, önemli olan ‘Ergen Stili’. Kendimizi beğendirdik çıkış biletini kaptık. Bir kere iki adımda bir selfie yapmasına, arkadaşlarıyla Whatsapp’laşmasına, Snapp atmasına alışın.
—Sizin anneye hayran, kibar oğlunuz mesajlarda sizinle ufaktan flört edecek. Sabahları parfümle yıkanarak güne başlayacak, sizin onayınızı alacak. Aman! Kusma noktasında bile olsanız söze “Parfümle yıkanılmaz…” gibi olumsuzlukla başlamayın. “Bilmem sanki biraz ağır mı?” gibi yumuşak bir ses tonuyla iletişimi koparmayacak seviyede uyarın. O kibar oğlunuz akşam eve kabadayı gibi giriverecek. Kapıları çarpacak… Kendisinin kalın zannettiği o çatlak sesiyle babayla dikleşecek… Tabi burada anneye çok iş düşecek. Babaya hemen bir kaş göz… Sakinleştiğinde kız arkadaş, dersler, sınavlar topuna hiç girilmeyecek. Bilgisayar oyunları, tuttuğu takım, ne kadar yakışıklığı olduğu konuşularak iletişim yeniden devreye sokulacak.
—Tabi ki anne babasınız. Etrafın gazıyla da çocuğa bir misyon yükleyip “Artık Lise 1 oldun… Hangi bölümü seçeceksin? Hangi mesleği seçeceksin?” diye yumuşak bir ses tonuyla öğrenci olduğunu, sorumluklarının olduğunu, büyüdüğünü hatırlatmaya çalışacaksınız. Sonuç mu? “Gene mi ders? Üstüme gelmeyin! Bak sıkıntıdan zaten bu sivilceler. Arkadaşlarım hangi okula, hangi şehre giderse ben de oraya gideceğim.” O sadece ergen olmak istiyor. “Pes edin” demiyorum. Derin nefes alıyoruz, onlarla arkadaş oluyoruz, iletişimi koparmıyoruz.
—Öğrendim ki; ergenlik çocukluktan gençliğe geçmenin yasını tutmakmış. Yani onlar yas halindeler. Ama gün gelecek geçecek. Kendi çocukluğunuzla, ergenliğinizle onunkini kıyasladıkça sizden iyice uzaklaşacak. Zaten zar zor iletişim kurdurunuz, kırk takla attınız yapmayın, etmeyin kendinizden uzaklaştırmayın!
Yeni açılan iki AVM’nin altını üstüne getirmekle meşguller.
Avrupa ve Ortadoğu’nun üstü açılıp kapanan ilk AVM’si
POINT BORNOVA
-Point Bornova üç yıl ön çalışmayla 18 ayda tamamlanmış. Avrupa ve Ortadoğu’nun üzeri açılıp kapanabilen ilk alışveriş ve yaşam merkezi. Kışın üstü kapalı. Bir rivayete göre 45 saniyede üzeri açılabiliyormuş. Saniye tutacağız haberiniz olsun! İğne atsan yere düşmez. İzmir’de bu kadar insan var mıydı? İlk 3 günde tam 270 bin kişi!-İçinde toplam 150 mağaza var. Bunların 40 tanesi dünyaca ünlü ve taze İzmirli: H&M, COS, Armani Jeans, Furla, Scotch&Soda, Kiehl’s, EA7 Emporio Armani, Vakko Wedding, Sportsoul, Anchor... -Türkiye’nin en büyük H&M’ini ayrı bir maddede açmak istiyorum. Açılış günü saatler öncesinden kuyruğa girenler, yerlerde oturanlar, yatanlar... Kasanın önündeki kuyruğu görünce elimdeki birkaç parçayı yavaşça aldığım yere bıraktım ve koşar adım oradan uzaklaştım. -‘Pointz’ diye bir de uygulamaları var. Telefonunuza indiriyorsunuz, sonra gelsin anlık indirimler, hediyeler, restoranlarda güzellikler... -Restoranların hepsi İzmirli. Havalı bir akşam yemeği isteyene %100, ayaküstü lezzet diyene Ora, Ekmekiçi, Köfteci Ramiz, Subway...-Çocuklar için de bu ay BimBamBoo açılacak. 5 bin metrekarelik, üç katlı devasa bir çocuk oyun alanı. Bir de Şirinler Köyü kurulmuş. Ama yarın son günü. -BİR DE KÜÇÜK ELEŞTİRİ: Henüz bir bitmemişlik, yarım kalmışlık hissi var. Yer yer loşluklar var, aydınlatma oturmamış. Park konusu da biraz sıkıntılı.
Marmara’nın tek kadın belediye başkanı, kadınların ‘toprak anası’ ile konserlerinde buluştum.
Sevincimizde, acımızda, dört duvar arasında derdimizi içimize attığımızda... Umutlarımızda, hayallerimizde, can kırıklarımızda... Türküler hep orada! Çünkü bu ülkenin kadını demek biraz dert, biraz türkü demek... Avcılar Belediye Başkanı Dr. Handan Toprak Benli; Sivas, Divriği’den... Sazın, sözün memleketinden... Kimi zaman doktor, kimi zaman kardeş, kimi zaman anne, kimi zaman dost, sırdaş... Avcılar’a şifa, kadınların dertlerine derman, yaralarına merhem... Kadının dilinden, sesinden ve hatta sessizliğinden çok iyi anlayan bir kadın o!
Handan Hanım “Kadının sesi evinin dışında da çıksın!” diyor ve belediye başkanı olur olmaz bir belediye konservatuvarı kuruyor. Ve kadının sesini mahallesine, semtine hatta tüm ülkeye ve dünyaya duyurmak için başlıyor çalışmalara... Avcılar’ın 10 mahallesinde 100’er kişilik kadın koroları kuruyor. 10 mahalle bir araya geldiğinde 1000 çiçek oluyor. Aralarına Handan Hanım’ı da alınca 1001 Çiçek Kadın Korosu hayat buluyor. “Yapabilir miyim, kocam ne der, evde işler ne olur, çocuklar ne olur” diyenler çıkıyor. Ama sesler, eller ve kalpler birleşince ‘acaba’lar da rafa kalkıyor. Handan Hanım, “Türkü yakanlar yasa yapanlardan daha güçlü! Kadın türkü söylerse dünya değişir!” diyor.
Hayatın stresi, koşuşturmacası hiç bitmiyor! Aksine her geçen gün daha da artıyor, dörtnala üzerimize geliyor. Teknoloji bir yanda, çılgın kalabalıklar bir yanda... Ne yapsak olmuyor, bir türlü bedenimizi, ruhumuzu, zihnimizi arındıramıyoruz. Pimi çekilmiş insan bombacıkları gibi etrafta dolanıyoruz. Gelin hikâyeye burada bir nokta koyalım... Siniri, stresi, bedenimizde ve ruhumuzda birikenleri 2015’in peşine takıp gönderelim... Bu yılı martılar kadar özgür, tazecik bitirelim... Uzman Psikolog-Psikoterapist Zaza Yurtsever’in ‘Şifa Orucu’yla hem arınalım hem de şifa bulalım...
Nedir bu şifa orucu?
Şimdi diyeceksiniz ki: ‘Bir şifa orucumuz eksikti... Nerden buldun çıkardın?’... Dostlar, durun sakin olun... Amerika’yı yeniden keşfetmedim. Şifa orucunun tarihi insanoğlu kadar eski... Ancak modern tıbbın alanına girmesi Hipokrat ile başlıyor. Ama ne yazık ki birçok metot gibi ilaç endüstrisinin gelişmesiyle yok oluyor. Daha sonra yeniden Amerika’da keşfediliyor. Bugün şifa orucunun birçok uygulama tarzı var. Zaza ise Alman doktor Buchinger tarafından geliştirilen yöntemi uyguluyor. Bu oruçta dinsel motifler yok! Şehirden uzak, doğayla kol kola bir merkezde 12–20 kişilik gruplar halinde yapılıyor. Bir hafta sürüyor. Kampta sadece su, taze meyve suyu ve sıcak meyve suyu içiliyor. Üstelik kimse acından ölmüyor, aksine performansları artıyor. Günlük kalori miktarı 250 kaloriyi geçmiyor. Çünkü beden ancak bu durumda dış beslenme modundan iç beslenme moduna geçiyormuş ve depolarından besleniyormuş. Zaza öyle diyor... Yeme-içme pardon sadece içmenin dışında yoga, meditasyon, hipnoz seansları yapılıyor ve uzun yürüyüşlere çıkılıyor.
Meditasyon ve hipnoz
Meditasyon tamamiyle beden farkındalığıyla ilgili... Her sabah yapılıyor ve her sabah başka bir organınızla ilgileniyorsunuz. Mesela bir gün kalbinizle, başka bir gün omurganızla... Nasıl mı? Meditasyonda kalp kırıklıklarınızı hatırlıyorsunuz ve kalbinize şifa veriyorsunuz... Hipnoza gelince burada söz konusu olan hepimizin kafasını meşgul eden konular. Affetmek hipnozu, akışına bırakmak hipnozu, korkularla başa çıkmak hipnozu gibi... Zaza bu çalışmaları hem Berlin’de hem de Türkiye’de düzenli olarak yapıyor. Kasım ayında kendilerine mekân olarak Marmaris Cettia Beach Resort’u seçmişler.
Kahve-alkol yasak
Şifa orucu kampına katılmaya karar verdiniz... Ama öncesinde hazırlık yapmak şart! Kahve, alkol, ağır yiyecek ve içecekleri yasaklılar listesine yazmalısınız. Sonra sağlıklı olmalısınız. Bu kampa her isteyen katılamıyor. Mesela hamileler, yüksek tansiyonu olanlar, beyin damar hastalıkları olanlar, tiroidi çok çalışanlar, tip-1 diyabeti olanlar, aşırı zayıflar, romatizma ilaçları alanlar, kortizon alanlar... Bir de Zaza diyor ki:
Hiç bu kadar çok ve farklı tarzda çikolatayı bir arada görmemiştim. Paris’teki Çikolata Fuarı’nda bakın neler öğrendim.
* ABD’li bilim adamlarına göre, kakao ve siyah çikolata kötü kolesterolü düşürüyor. Tabii bu demek değil ki ha babam çikolata, gofret yiyin! Atalarımız ne demiş; azı karar, çoğu zarar!
* Çikolata E ve B vitaminleri, demir, çinko, bakır, magnezyum, potasyum, kalsiyum, fosfor yönünden de çok zengin.
* Menopozlu genç kızlar, andropozlu delikanlılar... Bu madde size: Çikolata en lezzetli antioksidan, en masum gençlik deposu!
* Abartmıyorum, kakaonun içindeki ‘polyphenol’ kanı inceltip, pıhtılaşmayı engellediği için kalp krizi ve felç riskini düşürüyor. Üstelik bağışıklık sistemini de güçlendiriyor.
* Çikolatanın içindeki ‘phenethylamine’ sinir sistemini uyarıyor, ağrıları dindiriyor ve kendimizi daha iyi hissetmemizi sağlıyor. Hani bazen çikolata krizine gireriz ya... Sonra bir parça çikolata tüm sinirimizi, depresifliğimizi alır götürür, işte bütün mesele bu!
Üstelik tüm bu güzel insanlar son derece bilgi, görgülü ve kibar. Hepsinin eğitim düzeyi de tavan. Karşıyaka, güzelliklerine bir yenisini ekledi: ‘Aktif şehir’ oldu...
Bugünlerde Karşıyaka’da müthiş bir hareket var, hayat var, enerji var! Karşıyakalılar yürüyor, koşuyor, zumba yapıyor, yelken kullanıyor, masa tenisi oynuyor, bisiklete biniyor, turlara, turnuvalara, yarışlara katılıyor… Bunca hareket Frankfurt merkezli uluslararası organizasyon, ‘Herkes İçin Spor’un (TAFİSA) da gözünden kaçmadı ve geçtiğimiz hafta Karşıyaka’yı ‘Aktif Şehir’ seçti. Peki, nedir bu ‘Aktif Şehir’? En basit haliyle bir kentin rutin hayatından çıkıp aksiyona geçmesi! Karşıyaka’nın aksiyon hikâyesinde genç, aktif, yerinde duramayan, ilklerin başkanı Hüseyin Mutlu Akpınar’ın rolü büyük! Bir kere yürüyüş ekibiyle her sabah yürüyor, bisiklete biniyor hatta çoğu zaman belediyeye bisikletle gidiyor. 7’den 77’ye bisiklet turu, bisiklet yarışı, bisikletle şehir turu gibi etkinlikler düzenliyor. Bir yerde aktivite varsa, öyle takım elbiseleriyle uzaktan bakmıyor, giyiyor spor kıyafetlerini Karşıyakalıların arasında aktifleşiyor.
Nasıl aktif şehir olunur?
—Bir kere analiz yapmak, şehri ve insanları tanımak önemli. Mesela Karşıyaka Belediyesi ‘Fiziksel Aktivite Seviye Tespit Anketi’ yapıyor. Anket Kasım ayında tamamlanacak, kim tembel kim aktif ortaya çıkacak!
—Mevcut durum analizi üzerinden stratejik plan oluşturmak da şart. “Anket yapıyorlar” demiştim ya işte o anketin sonucunda ‘Aktif Şehir Karşıyaka Stratejik Plan ve Eylem Planı’ hazırlanacak.