Aynur Tartan

Bu ne beach’im tatil!

1 Ağustos 2015

Karpuz kabuğu denize düştü düşeli, lüks yarışına girenlerin, ne oldum delilerinin hepsi sahillerde, beach club’larda, lüks şezlonglarda, VIP localarda...
Buyurun ben sizi insanlık locasına alayım, şöyle tepeden, hep beraber kuşbakışı bir bakalım

‘Beach club’ dedikleri, deniz-kum-güneş üçlüsünün günümüzdeki en son hali. Bildiğiniz kumsala, plaja lüks şezlongları, VIP hamakları, deniz salıncaklarını, havalı locaları doldurup... Müziği bangır bangır açıp... Cebinizdeki tüm parayı da aldılar mı, işte orası ‘beach club’ oluyor! Şu koca dünyada kafanızı sokacak bir ev bulursunuz. Otellerde oda bulursunuz. Restoranlarda masa bulursunuz... Ama iş beach’lere geldi mi, işte orada durursunuz! Hafta sonu rezervasyon yaptırmadan, elinizi kolunuzu sallaya sallaya gidemezsiniz öyle beach’e. Gidersiniz de giremezsiniz. Bir kere içeride mutlaka bir adamınız, bir referansınız olmalı! Hadi bu yola baş koydunuz, dil döktünüz, boyun büktünüz, araya adam soktunuz, girdiniz diyelim. Peki, girince neler olacak, biliyor musunuz?
Bu sezon Çeşme’de yeni açılan birkaç plaj var. Bunlardan biri de Zio Beach. Adını, ününü duymuşsunuzdur. Yılların oteli Solto’nun önüne açıldı. Gidip sizler için havayı koklamaya karar verdim. İlk denememde çok kalabalık bir günde gittiğimi, çok şanssız olduğumu, bana yardımcı olamayacaklarını söylediler. Pes etmedim, bir daha gittim. Hemen analizim yapılmaya başlandı. Araba anahtarı, telefon markası, gözümdeki gözlüğün havası, cüzdanın kalınlığı bu analizin olmazsa olmazları... Analizden geçer not aldıysanız şimdi üstüne bir de 40 lira bayılacaksınız. Bu fiyata bir ‘soft drink’ yani bir hafif
içki dâhil.

Sanat sosyal medyada

Yazının Devamını Oku

Alaçatı’nın şarabından içtim

25 Temmuz 2015
400’den fazla yerli şarap, 52 çeşit peynir, 30’dan fazla şarküteri ürünü... Alaçatı’nın ilk şarap butiğinde sizi neler bekliyor?

Hepimizin üzerinden kocaman bir bayram geçti. Kalabalıktan yollarda yürüyemedik, evimizin yolunu bulmakta zorlandık... Alaçatı da bugünlerde bayram yorgunluğunu üzerinden atmaya çalışıyor. Ben de fırsat bu fırsat “Çeşme-Alaçatı’da ne var, ne yok” diye ikinci turuma çıktım. Bu defa farklı bir dokuyla, farklı bir kokuyla, farklı bir kültürle karşılaştım. Artık Alaçatı’da rakı out, şarap in! İşte yeni açılan Alaçatı’nın ilk şarap butiği ve restoranı Sensus’dan kısa kısa notlar...
Mekân 1880’lerde yapılmış eski bir Alaçatı evi... Dokusu korunarak restore edilmiş ve tekrar hayata kazandırılmış.
600 metrekarelik müthiş bir bahçesi var. İçinde nar ağaçları, zeytin ağaçları, badem ağaçları, incir ağaçları... Sadelik ve sakinlik isteyenler bu doğa dostu bahçeyi, kalabalığa karışıp, gözünü şenlendirmek isteyenler de Kemalpaşa Caddesi üzerindeki şirin masaları tercih edebilir.

150 kişilik kapasitesi olan şarap butiğinin raflarında 400’den fazla yerli şarap sizi bekliyor.
Evet, şarapların hepsi Türk şarabı... Neden mi? Çünkü dünyanın en güzel şaraplarının bu topraklarda üretildiğine inanıyorlar... Şaraplarının Türk insanıyla tanıştırmak istiyorlar... Tüm butik şarap üreticilerinin Türkiye ve dünya çapında tanınmasını istiyorlar... Gönülleri ve damakları Türk şarabıyla fethetmek istiyorlar...

Alaçatı Sensus ailenin 6’ıncı ve en taze üyesi... Açılışı geçen cuma günü yapıldı. Antakya, Marmaris, Bodrum, Galata ve Eskişehir’deki Sensus’lar ailenin büyükleri.
Fiyatlar oldukça uygun... Öyle bir şişe şaraba bir maaş vermiyorsunuz! Zaten Sensus’un iddiası, Türkiye’nin en uygun fiyatlı şarap butiği olmak.

Yazının Devamını Oku

Milenyum kuşağı için bayram klişeleri

18 Temmuz 2015

Memlekete bayram değil, tatil geldi. Sosyal medyada bayram mesajları paylaşan Milenyum Kuşağı, soluğu Çeşme’de Bodrum’da aldı... Bana da onlara bayram rehberi yapmak kaldı!

-Bayram demek günler, haftalar öncesinden dip köşe temizlik yapmak demekti. Gümüşlerin büfeden çıkması, dantellerin, tığ işlerinin kolalanması demekti. Sadece evi değil, insanın gönlünü, ruhunu da temizlemesiydi...
Şimdi: Yine müthiş bir hazırlık var, ama valiz hazırlığı... Gönlümüze, ruhumuza gelince onlar da evlerimiz gibi bırakın dağınık kalsın!
-Bayram demek uzun soluklu bayram kahvaltıları, sofraları demekti... Sabah ocakta fokur fokur çaydanlık, sahanda göz göz yumurta, reçeller, pamuk gibi ekmekler... Akşam memleket lezzetleri, dumanı üstünde pilavlar, en güzelinden etler, el açması kat kat baklavalar...
Şimdi: Her şey ayaküstü... Demleme çayla kim uğraşır, salla poşeti yap çayı... Baklava dediğiniz zaten olmuş Tirileçe...
-Bayram demek ziyaret demekti... Önce evde aile içinde bayramlaşır sonra küçükler büyükleri ziyaret eder, ikinci üçüncü gün de büyükler küçüklere iade-i ziyaret yapardı.
Şimdi: Ziyaret var, yine var ama hızlı hızlı, çabuk çabuk. El öpmek, büyüklerin sorularına cevap vermek en büyük karın ağrısı.

Yazının Devamını Oku

Pazar filozofları

11 Temmuz 2015
“Çeşme’de mekândan mekâna koştuk... Beach’lerde ıstakoz gibi yandık” derken en önemli mevzuyu kaçırdık. Bu cumartesi gereğini yapıyoruz, Alaçatı Pazarı’na gidiyoruz, tezgâhların altını üstüne getiriyoruz.

Pazar kimine göre ihtiyaç, kimine göre spor. “Spor nereden çıktı şimdi?” demeyin! Pazarın birinci kuralı kültürfizik hareketleri. Isınıyoruz, esniyoruz, bacakları geriyoruz, derin nefes alıyoruz. İkinci kural çeviklik. En kaliteli penyeyi, ünlü markaların muadillerini bir çırpıda gören, en hızlı pazarlık yapan, en hızlı cüzdan çeken pazar camiasında bir numara... Pazar camiası demişken, bu camianın da en renklisi, en yanık tenlisi ve son yıllarda en popüleri tabii ki cumartesi günleri kurulan Alaçatı Pazarı. Ege otlarının en yeşili, en tazesi, semizotunun en neşelisi, kirazın en Kemalpaşalısı, kavunun en ballısı, Çeşmelisi, karpuzun en al yanaklısı... Biz de ne yapıyoruz? Egelisi, Çeşmelisi, turisti, misafiri cumartesi oldu mu Sakızlı komşularımızı da yanımıza katıp cümbür cemaat Alaçatı Pazarı’na koşuyoruz.

PAZARCI JARGONUNU ANLAMA REHBERİ

- “Attılar sizi buraya, yiyin parasını! Harcayın koca parasını, acımayın eloğluna! Ye paralarııı, ye paralarııı... Sen yemezsen dostu yiyecek!”
Anlamı: Senin koca seni yazlığa gönderdi. Çalışıyorum ayaklarına gezmede-tozmada, akşamüstü pub’larda bir drink almada. Ye ablam sen de ye... Ye kocanın parasını!
- “Çeşme’de melekler, İzmir’de kelekler!”:

Yazının Devamını Oku

Bu gece kopmam lazım!

5 Temmuz 2015

Engin, dingin ve sakin bir yaz geçirmek isteyenler; uyarıyorum Çeşme’de bu üçlüden eser yok! Çeşme’de hareket var, ‘kop-kop’ var, non-stop eğlence var… Peki, bu yaz Çeşme’de neler yoluyor? Gezdim, gördüm, yedim, yüzdüm…
Aynur Tartan


Fly- Inn’de neler oluyor ?


Çeşme’nin en güzel koyunda, Altınkum Plajında sere serpe uzanmış yatıyor… Fly-Inn bu sezon da uçuyor, uçuruyor… Müşterilerine de konsept üstüne konsept sunuyor. Kimi ‘Relax Beach’te kitabını okuyor, bronzluk peşinde koşuyor. Kimi çocuğunu ‘Kids Friendly Beach’e bırakmış, keyfine bakıyor. Saat 17.00 ile 22.00 arasında tüm ‘kop-kop’cular ‘Party Beach’te buluşuyor. Dünyaca ünlü DJ’ler mixer’in başına geçiyor. Fly-Inn’in partileri Ibiza, St. Tropez, Miami ve Mikanos’un plaj partilerine taş çıkarıyor.

Yazının Devamını Oku

Eller senin gibi like etmiyor annem!

4 Temmuz 2015

Biz anne babalardan korkun! Facebook, Twitter, Instagram’ı bitirdik. Şimdi ‘Periscope’ için kampa girdik! Yakında yayındayız

Tüm hikâye “Bana da göstersene şunu” ile başladı aslında… Gerisi çorap söküğü. “Eline yapıştı o telefon” derken; elimizden, dilimizden düşmez oldu telefonlar, tabletler, bilgisayarlar. Başta uzaktan uzaktan kesiyor, ne işler döndüğünü anlamaya çalışıyorduk. Ama sonra çocukları o kadar bunalttık ki neyin ne olduğunu, nasıl kullanıldığını öğretmek zorunda kaldılar. Yakın gözlüklerimizi taktık, sosyal medyaya daldık… Başta hor gördüler, “Anlamaz” dediler. Ama biz işin kurdu olduk.

Çocukluk arkadaşlarımızı, okul arkadaşlarımızı, ilk aşkımızı, herkesi bulduk. Altın günlerini bıraktık, Facebook’a dadandık… İşe profil fotoğraflarıyla başladık… Yorum üstüne yorum yazdık, like üstüne like yaptık. Çocuklara sardık. “Allah nazarlardan saklasın yavrum… Canım oğlum benim… Fatma Teyzen öpüyor seni… Kızım yarın okul yok mu? Niye o dudakları öyle yaptın? Bu fotoğraftaki kim?” Yazdıkça yazdık, yazdıkça açıldık… ‘İlişki durumu’ işine bayıldık… “‘İlişkisi var’ yapmışsın… Kim bu şanslı kız? ‘İlişkisi yok’ yapmışsın… Ayrıldınız mı yoksa?”

Sonra özlü sözler işine girdik; en çok kedi, köpek, bebek videosunu biz paylaştık… Tam çözdük bu işleri diyorduk ki, başımıza ‘Twitter’ çıktı. Hadiii, tekrar başa döndük. Tweet, retweet, mention, hashtag derken biraz zorlandık ama bu işi de kıvırdık. Üstelik Twitter’a bayıldık. Deyimler, atasözleri, aforizmalar… 140 karakterin altından girip üstünden çıktık. Belki Twitter’da TT olamadık ama biz gönüllerin TT’si olduk. Son bombayı ‘Instagram’ patlattı… Elimizde telefonlar, tabletler bu defa fotoğraf peşine düştük. Kah yamuk çektik, kah yarım çektik… Bazen eksik yazdık, bazen yanlış yazdık… En çok da çiçekleri, yemekleri çektik. Sözde sanat yaptık. Filtre işinde kafalar biraz karıştı ama zamanla onu da hallettik. Ve tabi ki ‘Selfie’… En çok bu işe bayıldık. Hele o Selfie çubuğu yok mu, o bir mutluluk çubuğu. Gerçi çoğumuzun aklından “Şu çubuğun ucuna bir fırça taksam, camları köşe bucak silsem…” düşüncesi de geçmedi değil ama… Fotoğraf işi daha cazip geldi. Kısırlı gün masaları, serpme kahvaltılı sabahlar konu komşu, eş dost buluştuk ufacık, tefecik bir kareye sığıştık. Çubuklar elimizde, Instagram önümüzde derken ilerden ‘Vine’ gözüktü. Hadi, bu sefer video işine giriştik. Biz ki üç saniyede evi, işi, eşi, çocukları toplayan toparlayan kadınlar altı saniyeye dünyaları sığdırdık. Dublaj yapma işine pek bayıldık. Şimdi ‘Periscope’ çıkmış… Öğrendik ki işin içinde Twitter’ın parmağı varmış. Eksik kalır mıyız? Asla… Bu sıralar tüm anne-babalar Periscope kampındayız. Canlı yayın yapma telaşındayız. Artık neyi, nasıl çekeriz… Rezil mi ederiz, vezir mi ederiz orası bize kalmış.
Öyle ya da böyle zamanın ve teknolojinin hiç gerisinde kalmadık. Sadece çocukları değil, sosyal medyayı da hizaya getirdik. Sosyal medya kurdu tüm anne babalara selam olsun, ‘like’larınıza sağlık!

Yazının Devamını Oku

Olmazsa olmaz 5 yaz klişesi

27 Haziran 2015

Karpuz kabuğu denize düştü, millet plajlara üşüştü. Gözümüz aydın resmen yaz geldi. Vakit midye, mısır güneşte ısın vaktidir. Ama bir de şu yaz klişeleri olmasa! İşte size duymaktan gına getiren 5 yaz cümlesi



1. “Acilen zayıflamalıyım üstümde koca koca kilolar...”


Bu zayıflama işinin artık kadını erkeği kalmadı, cinsiyetsiz bir mevzuya dönüştü. Şimdi herkesin beş kilo fazlası var, ödemi var, tutamadığı yeminleri, diyet sözleri var. Toplum olarak şu beş kilomuzu versek Nirvana’ya ulaşacağız. Ama veremiyoruz. Yaz geldi ya herkesin dilinde aynı cümle: “Acilen zayıflamalıyım üstümde koca koca kilolar.” Arkadaş koca kış neredeydin? Hadi kışın uykuya yattın, baharı ne ettin? Ekmek arası mı yaptın? “Basen gelenektir, Türk kası görenektir” dedin hiç mi utanmadın? Şimdi bir telaşa düşmüş, kendini karpuza peynire vermişsin. Zayıflatmıyor annem, zayıflatmıyor kuzum. Ne diyor uzmanlar? “Uzak durun” diyor, “şişmanlatıyor” diyor. Sen ne yapıyorsun? Ha babam yiyorsun! “Stres” diyorsun, “ödem” diyorsun, “yorgunluk” diyorsun. “Meyve bir şey yapmaz diyorsun” kilo kilo götürüyorsun. Gece oldu mu renk renk içecekleri şeker gibi yutuyorsun. En iyisi gel sen kendinle barış; basenlerine, Türk kasına alış...


Yazının Devamını Oku

‘Baba’ mutfaktan da anlardı

20 Haziran 2015

“Yemek yapmayı bilmem ama memleketin dört bir yanındaki en güzel yemeği bilirim” demişti Süleyman Demirel. Şanslıyım, kendisini yakından tanıma fırsatım; kitaplarım için kendisinden güzel tarifler, görüşler şansım olmuştu. Siyasetin renkli simasının mutfağa düşkünlüğünü bilir miydiniz?

Doğan Kitap’tan çıkan ‘Bak Mutfakta Barış Var!’da 70 dostum ve büyüğümle lezzetli bir barış sofrası kurmuştuk. Onların barış tarifleri, memleket lezzetleri hayatıma, mutfağıma lezzet ve zenginlik katmıştı. “Barış’a giden yol mutfaktan geçiyor…” diyen Süleyman Demirel de kitap için memleket mutfağından içpilavlı sazan dolmasının tarifini paylaşmıştı. Çok da kolay olmamıştı, ondan tarif almak. Hangi yemeği tarif edeceğini uzun uzun düşünmüş, sonrada bu tarifte karar kılmıştı…
Kitaplarım sayesinde onun kalbine, sohbetine ve masasına konuk oldum. Esprilerini, zekâsını, Nazmiye Hanım’a olan aşkını dinledim. Sohbetinin derinliğine, enginliğine; masasının bereketine, mütevazılığine tanıklık ettim. Hep çok sevdim. Her yeni kitapta en az benim kadar heyecanlandı. Kitap yolculuklarımda beni hiç yalnız bırakmadı. Bir baba edasıyla hep yanımda durdu. Bu yolculuklarda mutfağa olan sevgisini daha yakından gördüm. Ve ondan mutfağa dair küçük itiraflar duydu. ‘Bak Mutfakta Hayat Var!’ kitabında “Ben yemek yapmayı bilmem… Ama yemek yemeyi severim. Ülkemizin her köşesine mahsus sevdiğim yemekler vardır. Yemek, hayatın en tatlı işidir…” demişti. Mutfakla başladığı sözlerine hayatla devam ediyordu: “Hayat güzeldir. Onu sevmek lazımdır. Onu seven, onun devamı için de gayret sarf etmelidir. Açlıktan kaçınıldığı gibi, aşırılıklardan da kaçınılacaktır. Hayatın da yemeğin de değerini iyi bilelim.”
Zaman zaman ondan bir telefon, bir mesaj gelirdi. “Daha çıkmadı mı kitap? Ne zaman çıkıyor?” diye sorar, merak ederdi. İlk imzalı kitap hep ona giderdi. Yalnız kendi için değil, dostları için de bir kitap ister, dostlarına armağan ederdi. Bir de sözü vardı: İçpilavlı sazan dolmasını hemşehrisi Nermin Hanım’a yaptıraca, beraber afiyetle yiyecektik. Kısmet olmadı.
Ondan bana kalan bu lezzetli mirası sizlerle paylaşmak istedim.


Yazının Devamını Oku