İzmir Tepecik’te yaşayan Roman gençler yaşadıkları ayrımcılığa müzikle isyan ediyor. 12 gençten oluşan Tepecik Filarmoni Orkestrası “İlle de Mozart Olsun” diyor... Kulağımızın pasını siliyor, hepimizin içini titretiyor
Roman deyince çoğumuzun aklına aynı şeyler geliyor aslında. Rengârenk, dallı güllü şalvarlar, ayakta şıpıdık terlikler...
İzmir’in Tepecik Mahallesi uzun yıllardır onların evi, memleketi. Ama neden bilmem çoğu İzmirli için bu mahalle tabu. Evet, bu mahallede yoksulluk var, geçim sıkıntısı var, dert, keder hepsinden bir tutam değil avuç dolusu var. Ama burada herkes her şeye rağmen mutlu, umutlu.
Mahallenin umudu
Öyle fotoğrafçının karşısına geçip, klişe pozlar vermeyi unutun. Barkovizyonda göstereceğiniz klip de sizi kurtarmaz. Düğün cephesinde yeni trend, film çekmek. Son moda gelin ve damatlar, düğünden haftalar önce Hollywood yıldızlarını aratmayan performanslarla film çekiyor
Malumunuz iki bayram var, ikisi de kapıda… Atalarımız da “İki bayram arası düğün yapılmaz!” deyince, son günlerde bir düğün patlaması var ki, sormayın gitsin. Davetiyeler üst üste yığıldı, sözler verildi… Ajandaya notlar alındı, her hafta sonuna bir değil iki, üç düğün not edildi. Üstelik sadece düğün davetiyesi olsa iyi! Bunun sözü var, nişanı var, bekârlığa vedası var, kınası var, gelin hamamı var, damat halayı var… Var da var! Eskiden aile arasında bir yüzük takılır, kız tarafı bir nişan yapar, yine aile arasında kına yakılır, en nihayetinde de bütçeye göre bir düğün yapılırdı. Sonra bir dönem nişan sözü yedi, gençler geleneğe burun kıvırdı, herkes kafasına göre takıldı… Ama ne oldu? Eski adetlerin dönüşü muhteşem oldu. Düğün tadında nişanlar yapılıyor… Davetiyeler basılıyor, en orijinalinden hediyelikler hazırlanıyor… Üstelik kız tarafı vur deyince öldürüyor; Kına artık evde öyle üç beş kişiyle değil bir hamam dolusu insanla yakılıyor. En renklisinden, en işlemelisinden kaftanlar giyiliyor, çeşit çeşit ikramlar yapılıyor… Hatta trendler bir hayli değişti, kınayla çeşit çeşit dövmeler yapılıyor. Fena da olmuyor hani! Kına bitiyor bu defa bekârlığa veda başlıyor. Kız tarafı ayrı erkek tarafı ayrı eğleniyor. Kafalara taçlar, gözlükler, ellerde imalı sözler “Düğünden önceki son çıkış… Bekârmışım gibi çek… Ne çektin be! Kaptı gül gibi kızı…”, şeker hamurundan +18 pastalar, cupcakeler… Hadi diyoruz bu da bitti, vakit düğün vaktidir, ama o da ne? Düğün videosu, düğün hikâyesi, düğün klibi, düğün belgeseli, düğün filmi tek sıra olmuş, halaya durmuş bizi bekliyor. Yeni düğün trendleri dörtnala üstümüze geliyor! Eskiden kulak önüne düşen iki bukleyle, yüzünde, gözünde, saçında simlerle giderdin fotoğrafçının stüdyosuna… Arkada bir fon ya gürül gürül akan bir şelale ya da koca koca güller, çiçekler… Fotoğrafçı ne derse onu yapardın. Eşe, dosta, akrabaya ayıp olmasın diye fazla samimi olunmaz, 10 fotoğrafın 5’inde melül melül ufka bakılırdı. Düğün sonunda da koca koca evlilik fotoğraflarını teslim alır, salonun en nadide köşesine asardın. Şimdi artık araştırılıyor, sosyal medya kurcalanıyor… Düğün hikâyeleri, belgeselleri, filmleri düğün albümlerinden ve videolarından rol çalıyor. Artık düğün albümü herkese büyük bir iştahla gösterildikten sonra bir kenara atılıyor, düğün videosu bir iki defa izleniyor sonra o da bayıyor. Zaten o videolar akıllara zarar, aileye karşı bir tehdit unsuru, bir delil... Kim nasıl oynuyor, kim çeyrek takmış, kim gram kaktırmış, kimin eli işte, kimin gözü oynaşta, kim dedikoduda her şey meydanda… Düğün filmiyse bambaşka bir şey. Hikâyenizi bir sinema filmi gibi kurguluyorlar. Senaryo yazılıyor, nerede çekilecek, nasıl çekilecek karar veriliyor, müzikler, kostümler seçiliyor… İlla çimde, çayırda, kapalı bir mekânda, hele hele Alaçatı’da olmak zorunda değilsiniz. Bu işler baya ilerlemiş, suda ve su altında da çekim yapılıyor. Dahası havadan çekim yapıyorlar, helikopter kameraları, Jimmy Jibler, GoPro kameralar, sinema ekipmanları… Sanki bir film setindesiniz ve gelin-damattan çok dünyaca ünlü oyuncularsınız. Düğünden haftalar önce çekimlere başlıyorsunuz. Bir ile dört hafta arasında da filminiz elinize, evinize ulaşıyor. Üstelik bu tür işler içinizdeki star ışığını, ünlü olma hevesini tatmin etmek için birebir. Artık olmuş düğünler bahane filmler, belgeseller, klipler şahane…
NE KADAR ÖDERİM?
Düğün filmi 3 bin TL – 5 bin TL arasında değişiyor… Senaryo ve ekipmanlar onlardan, kostümler sizden… Bu tarz işler yapan, bu işin eğitimini almış ekiplere büyük şehirlerde rahatlıkla ulaşabilirsiniz.
100 kişiye “Kaç yaşındasın” diye sorduk... En popüler cevabı aldık: “Sence kaç gösteriyorum?”
Belli bir yaş grubu özellikle de kadınlar yabancı birini gördüler mi sohbet döner dolaşır yaşa gelir: “Tahmin et kaç yaşındayım?” Yabancı ne dese olmaz! Kadının gerçek yaşını söylese bir türlü, söylemese bir türlü. Soru ve cevap arası sessizlik, kuzuların sessizliğine taş çıkartır. Tehditkâr ve gerilim doludur: “Dım-dın... Dım-dın... Dım-dın...” Kadın vahşi bir leopar gibi cevaba kilitlenmiştir. 40 üstü her yaş ölüm demektir. Yabancı başına geleceklerden haberdar, ortaya karışık yapar ve 20’li 30’lu bir yaş atar. İş tatlıya bağlanır. Bizim leopar sevimli bir dişi kuşa dönüşür, mest olur. Zavallı yabancı derin bir ‘oh’ çeker. İkinci bir emre kadar boynu ipten kurtarmıştır. Genç ve dişi kuş tavan yapmış özgüvenle sohbete devam eder: “Ne ısmarlayayım sana?” “Dile benden ne dilersen!” Gerisi jest-mimik ve birtakım tatlı iltifatlar... Ama sanmayın ki bu konu sadece kadınlara özel! Artık yaş mevzuu erkeklerin de olmazsa olmazı, hatta korkulu rüyası. Özellikle de 18’lik ihtiyarların, andropoz krallarının... Onlar kadınlar gibi “Sence kaç gösteriyorum” diye sormazlar. Derslerine önceden çalışmış, ayna karşısına geçip pazuları şişirmiş, Türk kasını içine çekmiş, üç tutam saçı önce sağa, sonra sola yatırmış, kızlar beni nasıl beğenir triplerine girmişlerdir. Gerçi tribe girmelerine de gerek yok! Hayat ve zaman erkekleri hep pamuklara sarar. Saçı dökerler karizmatik olurlar, göbek yaparlar zengin dururlar. Üstte keten gömlek, boyunda fular en âlâsından entel olurlar... Deri ceket, dar paça kotla cool’luğun kitabını yazarlar. Yüzlerindeki kırışıklık yaşanmışlık, böğürlerindeki kıl atalarından mirastır. Sakalı keserler güven verirler, kirli sakal bırakırlar gönülleri fethederler. Biz bir hafta bıyıkları dinlendirelim desek yüzümüze bakmazlar. Saçı beyaz bıraksak tarz yaptı değil, kendini saldı olur. Dışarı ve çıtıra kaçmak için de bal gibi bahane olur. Sonuç, bizim ihtiyar delikanlılar 40, taş çatlasa 45’tirler. Sormadan soruyu verirler cevabı: “40 yaşındayım.”
Hop gitti kafa!
Kafayı yaşla bozduğumuz bu günlerde akıllı ve öğrenebilir teknolojiler üzerinde çalışan Microsoft bombayı patlattı: ‘How-old.net’. Kimilerine eğlence oldu, kimilerinin evlerine ateşler saldı. Peki, sistem nasıl, çalışıyor? Çok basit! How-old.net’e giriyoruz istediğimiz kişinin fotoğrafını yüklüyoruz, sistem kişilerin yaşını yüzdeki 27 noktayı istatistiksel algoritma üzerinden analiz ediyor. Tüm dünya ne meraklıymışız onun bunun yaşını öğrenmeye. Sosyal medya çalkalanıyor: ‘Futbolcuların how-old.net yaşları’, ‘Ünlülerin how-old.net yaşları’ hatta oyun kahramanlarının how-old.net yaşları bile internette dolanıyor. Sosyal medya ve internet sağ olsun ulaşamadığımız kimse yok! Eşimiz, dostumuz, arkadaşımız, beğendiğimiz adam, yüzündeki gerginlik botox’tan mı, sinirden mi çözemediğimiz kadın... Yangında ilk kurtarılacaklar bitti mi, bu defa ünlüler başlıyor. Peki, uygulama hep doğruyu mu söylüyor? How-old.net’e sorduk. 40 yaşındaki Angelina Jolie 28 gösteriyor. 51 yaşındaki Brad Pitt 49, 21 yaşındaki Justin Bieber 19, 41 yaşındaki Cem Yılmaz 56... Görünen o ki zaman zaman sistemin de kafa karışıyor. Kimine torpil geçiyor, kiminin yaşına yaş geçiriyor. Torpil geçtiklerinin de havasından geçilmiyor. Bir grup “Zaten küçük duruyordum, genç gösteriyordum” diye gerim gerim ortalarda geziyor. Bir grup da sisteme kafa tutuyor. Bu işin eğlence kısmı.
Allah da seni güldürsün teknoloji
Bazen insan aynı kentte yaşadığı, aynı havayı soluduğu kişilerin, olayların farkında olmuyor. Hayat telaşı, stresi, koşuşturması derken bazı şeyleri ıskalıyor. Türkiye Görme Özürlüler Kitaplığı da bunlardan biriydi benim için… Iskaladığım rafa kaldırdığım ne varsa bu hafta hepsini ortaya döktüm ve listemin ilk sırasına ‘TÜRGÖK’ü yazdım…
— TÜRGÖK nasıl doğdu? Kitaplık eğitimci, yazar, çevirmen, avukat Gültekin Yazgan’ın hayalleriyle, 16 dostun el ele vermesiyle doğmuş. Gültekin Yazgan kitaplığın hem kurucusu hem de Onursal Başkanı… Altı Nokta Körler Vakfı’nın kurucusu. Aynı zamanda da TÜRGÖK Başkanı Tülay Yazgan’ın hayat arkadaşı, yoldaşı… Gültekin Yazgan bugün hayatta olmasa da kitaplığın her köşesinde onun izi, emeği, sevgisi var. Hikâye içinde hikâye… Gültekin Yazgan henüz 11 yaşındayken iki gözünü de kaybetmiş. Ama asla pes etmemiş.
—Burası Türkiye’nin ilk ve tek görme özürlüler kitaplığı.
—Kitaplık Türkiye’deki ve yurtdışındaki birçok görme özürlünün hayatına dokunuyor, onların hayatına ışık tutuyor. İzmir’den Adana’ya, Hatay’a, Muş’a… İngiltere’den Hollanda’ya, Kıbrıs’tan Amerika’ya İran’a kadar çok sayıda görme özürlü üyesi var.
—Bugün üye sayıları 5 binin üzerinde… Üyelik ücreti yok. Kitap ve CD’ler için de ücret ödemiyorsunuz.
—Hizmetlere gelecek olursak… Üyeleri için sesli ve kabartma baskılı roman, ders kitabı, ÖSS, KPSS, TEOG, açık öğretim soru bankaları ve sınav testleri hazırlıyorlar. Bu kitaplık sayesinde üniversite kazanan, meslek sahibi olan birçok görme özürlü var.
— Kitaplığın kendi yayınları da mevcut. Aylık olarak hazırladıkları üç tane dergileri var. Yetişkin üyeler için ‘Arkadaş Dergisi’, ilköğretim 4 ve üstü sınıflar için ‘Balarısı’, İlköğretim 1‘inci – 3’üncü sınıf öğrencileri içinse ‘Yavru Balarısı’ dergisi… Arkadaş sesli dergi, diğerleri kabartma baskılı… Arkadaş Dergisi bu ay 100’üncü sayıya ulaşmış!
Klasik otomobil koleksiyonlarını sergileyen bir müze açmak Özgörkey Ailesi’nin en büyük hayaliydi....
Bu düş gerçek oldu. Elvis Presley’nin son kullandığından dünyada üretilen ilk otomobile kadar,130 antika model
İzmir Torbalı’daki bu müzede. Murat Özgörkey, kardeşi Selim Özgörkey’le hayata geçirdiği KEY Museum’u anlattı
Uzmanlar koleksiyon yapan çocukların daha disiplinli olduğunu söylüyor... Doktorlar koleksiyon yaparak stres atıyor... Siz nasıl başladınız bu işe?
- Aslında biz Türkler eski olanı evimizde, hayatımızda çok barındırmayız. Ama ben çocukluğumdan beri koleksiyon yapıyorum. Kibrit kutusu, sigara kutusu, pul... İlkokul yıllarında modelcilik yapıyordum. Daha sonra, 2002 yılında Selim’le otomobil üzerine yoğunlaştık. Birkaç tane BMW marka eski otomobil yapalım dedik. İlk yıllarda işi öğrendik, sonra daha hızlandık. Şimdi iyice büyüttük, başka bir hale getirdik. Selim’in çocukken oyuncak arabalarımı parçalama merakı ile benim kibrit kutularıyla başlayan biriktirme tutkum bu müzenin temellerini attı. Tabii sevgili babamız Erdoğan Özgörkey’in henüz çocuk yaşlarda bize aşıladığı değerlere sahip çıkma, onları koruma duygusu da müzenin hayata geçmesinde büyük rol oynadı.
Müzede kaç parça var ?
İzmirliler bu günlerde çok meşgul. Kafa kafaya verdiler, evden kaçmaya çalışıyorlar. Kimi Kumpass’tan yırtıyor, çoğu da Kumpass’a düşüyor. Bakın bu İzmirliler ne yapıyor!
izi İzmir’in ilk evden kaçış oyunuyla tanıştırayım: Kumpass
Evi. Sizin için önden gittim, küçük bir araştırma yaptım. Ev Alsancak Kıbrıs Şehitleri Caddesi’nde. Beni oyunun yaratıcılarından elektronik mühendisi Bilal Bingöl karşıladı. Ve başladı oyunu anlatmaya...
Oyunun doğum yeri Japonya. ‘Real Room Escape’ yani ‘gerçek odadan kaçış oyunu’ son yılların yükselen trendi. Amerika ve Avrupa’da da çok ünlü. Ankara ve İstanbul’da da benzerleri açılmaya başlamış. Bize gelince, Kumpass Evi, İzmir’in ilk evden kaçış oyunu.
Kumpass ekibinin yola çıkma nedenlerinden biri de üniversite öğrencileri. En çok onlar gelir, oynar diye düşünmüşler. Ama oyuncuların sadece yüzde 20’si üniversite öğrencisi. Oyuna en çok ilgiyi çiftler, kadınlar ve şirket çalışanları gösteriyormuş.
Türkiye, finalde Kuzey Kore’ye 4-3 yenildi ama gönüllere damga vurdu. Milli Takım Başantrenörü Deniz İnce’yle yeni başlayanlar için buz hokeyini konuştuk
Buz hokeyi nedir desem?
- Kanada’nın ata sporu derim. Dünyanın en hızlı takım sporu. Hızlı ve doğru düşünmeniz, güçlü olmanız lazım. Oyun ve kurallar sert. Özellikle Kanada ve Amerika’da çok daha sert. Avrupa ve Asya’daysa hıza ve tekniğe dayalı.
Buz hokeyi bizim için yabancı damat...
- Aslında buz pisti olan yerlerde; Ankara, İzmir, Kocaeli, Erzurum ve çevresinde ilgi var. İstanbul’da da birçok alışveriş merkezinde buz pistleri var. İnanıyorum ki zamanla bu ilgi daha da artacak.
Erzurumlu çocuk mu, İstanbullu çocuk mu buz üstünde daha şanslı?
Buyurun sizi şehrin en yeni göbek taşına alalım
Zeytinyağlı sarmalar, tepsi tepsi börekler, tatlılar, meyveler... Göbek taşında buluşan balık etli kadınlar... Dillerinde şarkılar, ellerinde bakır taslar... ‘Hamam’ deyince ilk akla gelenler. Ama günümüzde durum vahim. Hamamlar çok yıldızlı otellerin içine tıkıldı. Küçüldü küçüldü, kuş kadar kaldı. Neşenin, kahkahanın, sohbetin, samimiyetin yerini otel ciddiyeti aldı. İnsan hamamda bile kasacaksa; karnını, basenini saklayacaksa arınmak, rahatlamak nerede kaldı? Mayo, otel bornozu, terlik... Sanki üniformanı giyiyorsun, hamama iniyorsun. Yarım saatte keseni, köpüğünü oluyorsun. Daha fazlasını istersen ekstraya giriyor, paraları bayılıyorsun. Artık hamamcı teyzeler de yok; Uzakdoğulu kadınların eline düşüyorsun. “Daha geleneksel takılayım” dersen, şehir hamamları var. Onlar da başka bir hikâye... Bu defa hamamcı teyzeyle aynı dili konuşuyorsun ama görüyorsun ki farklı dünyaların insanlarısınız. Nereye bassan, nereye dokunsan bilemiyorsun. Temiz midir? Kirli midir? Hamamda kırklandığın yetmezmiş gibi bir de eve gidince kırklanıyorsun. Derken imdadıma Gaziemir’de yeni açılan FES Spa Hamam yetişti. Ben de hamam çantamı kaptığım gibi soluğu FES Spa Hamam’da aldım. Sizin için dertleri kese köpük yaptım, göbektaşından bildiriyorum:
İzmir’de bir ilk
* Gözünüz küçük, butik bir hamam arıyor… Ama bir bakıyorsunuz ki; karşınızda 5 bin metrekare alanda ve beş katlı. İzmir’de bir ilk!
* Rutubetle karışık bir hamam kokusu vardır… İnsanın içini sıkar… Burada o, yok! İçiniz rahat olsun her yer tertemiz, mis gibi.
* FES Spa Hamam Yönetim Kurulu Üyesi Emre Doğan, doğma büyüme İzmirli ve aileden hamamcı. İzmir dışında Ankara ve Gebze’de de hamamları varmış.