Tarihi, sanatsal niteliği tartışılmayan, kent tarihiyle özdeşleşmiş bir anıt, bazı kendini bilmezler tarafından sarıya boyandı, mahvedildi. Geriye tartışması kaldı. Bu katliam fark edilir edilmez, Büyükşehir Belediyesi “ivedi” bir açıklama yaptı. Bu açıklamada birileri “işgüzar” olarak nitelendi, olayla ilgili soruşturma açıldığı duyuruldu, sorumluluk birilerinin kucağına bırakılmaya çalışıldı. Ama anlaşıldı ki, işi mahveden yine bir belediye bürokratı. Beyefendi, anıtın sarı renkte daha iyi duracağını düşünmüş. Haftabaşında Kültür Bakanı Ertuğrul Günay sessizliğini bozdu ve anıtla ilgili bir açıklama yaptı. Günay, daha en başta “Bu heykel ne gelişi güzel boyanır, ne de gelişi güzel temizlenir, bunun uzmanları var. Uzmanları lütfen çağırın onlarla çalışın” dediğini kayda geçirdi. Burada esas tartışılması gereken, Gökçek’in önderliğindeki kent yönetiminin sanata, heykele bakışı. Özensiz bir bakış bu. Sanatı önemsemeyen, bir çok adımı “dostlar alışverişte görsün” mantığıyla atan bir bakış. Haydi gelin hep beraber şöyle bir soru soralım: “Eğer sarıya boyanan bu anıt, bir Atatürk anıtı olmasaydı, belediye yönetimi bu kadar panik atak geçirip öncü açıklamalar yapıp, durumu bu kadar ciddiye alır mıydı?” Tabi ki hayır. Belediye yönetiminin panik olup, normalde göstermediği bir önemi gösteriyormuş gibi yapması için bir sanat eserinin Atatürk ile ilgili olması mı gerekli? Bugün biliyoruz ki, mevcut belediye başkanı sanattan anlamıyor, anlamadığı gibi ahkam kesmekten de geri durmuyor. Oysa bilmiyor ki, sanat sadece kendisi için çıplaktır. Üstelik onun anladığı anlamda çıplak değil. Hangi sanat eseri olursa olsun hiçbirşeyden değilse bile sadece sahibinin emeğinden dolayı saygı görmeyi hak eder. Üstelik başkanların saygısı değildir aranan. Belki tarih o başkanı hatırlamaz ama saygı göstermediği sanat eserlerini hatırlar. Tıpkı bugün cezaevinde Nazım Hikmet’e diskur çekmeye yeltenen o Adalet Bakanını hatırlamadığı gibi. Bundan 15 yıl önce bir heykele yaklaşımını gayet açık hareketlerle açıklayan, su perisi heykelini kişisel hırs, intikam ve inat duygusuyla depodan depoya sürerek saklayan bir zihniyeti hatırlamayacağı gibi.
Olmayan metrolar hayırlı olsun
DİYELİM ki, şehrin batı koridorunda yani Ümitköy, Çayyolu kanadında yaşıyorsunuz. Hergün sabah şehre doğru yol alırken onca trafik sıkışıklığı içinde Hacettepe köprüsünün altında bir reklam panosuyla karşılaşıyorsunuz. O panodaki başkan diyor ki: “Çayyolu metrosu hızla tamamlanıyor. Hayırlı olsun.” Herhalde kendi kendinize espri düzeyi ne kadar yüksek bir belediye başkanına sahip olduğunuz için seviniyorsunuzdur. Düşünün neredeyse 16 yıl geçmiş. Bu vaatle üç seçim kazanılmış. Bu sözde vaatlere başbakanlar, bakanlar karışmış. Karşınızda o müjdeli reklam panosu. Ve gelinen noktada golf arabasıyla kazılmış tünellerin içinden geçen bir başkan. Bugün tüm işi hükümete havale eden başkan, bu hayali metroların temelini atarken kendi kaynaklarıyla bitirip bitiremeyeceğini öngöremedi. Buna hiçbirşey demeyeceksek bile en azından beceriksizlik dememiz gerekiyor. Üç dönemdir sözü verilen ama bir türlü tamamlanamayan yani “olmayan metrolarımız” hepimize hayırlı olsun.