YAYIN hayatına yeni bir bakış açısıyla, yeni yüzüyle devam eden Radikal’in yeni yazarı Binnaz Toprak’ın peşpeşe kaleme aldığı iki yazısı kentlerdeki muhafazakarlaşmanın hayatlarımız üzerindeki yankısını anlatıyordu.
“Endişeli modern” başlığını taşıyan köşesinde iki hafta önce yayınlanan ilk yazısında “Endişeliyim çünkü” dedikten sonra “demokrasinin çoğunluk popülizmi ve tahakkümüne dönüştürülerek azınlıktakilerin ötekileştirilmesini” sorunlu bulduğunu belirtiyordu. Bu endişe belli bir kesim açısından yeni değil. Ama burada üzerinde durulması gereken esas nokta, Toprak’ın bir sonraki yazısında ele aldığı küçük kentlerde sağlanan iktisadi gelişmelere rağmen modernleşme konusunda yaşanan sıkıntılardı. Toprak, “Dünyanın hiçbir yerinde muhafazakâr odaklanmalar, yaratıcılığın ve çeşitliliğin itici gücü değil” diyordu. Türkiye’nin de çağdaş toplumlara yakın olmasını “muhafazakarlıkla mücadele etmesine” bağlıyor Binnaz Toprak. ¡ ¡ ¡ Gerçekten de ekonomik olarak gelişen kentlerde bu gelişmeyle paralel biçimde özgürleşmenin yaşanamadığını görüyoruz. Yaratıcılık, sanatsal üretim, özgürlük alanlarıyla yakından ilgili. Başkent Ankara’nın sanatsal açıdan öne çıktığı yıllara bakıldığında ülke çapındaki özgürlük rüzgarlarının yanısıra kent yönetiminin bireylere tanıdığı özgürlük alanının da etkisi görülebilir. Evet Başkent, son yıllarda sanayi ve ticaret açısından yol kat etti. “Memur kenti” imgesinin kırılmasında bu gelişim çok önemli. Ama aynı ilerlemeyi yaratıcılık isteyen alanlarda göremiyoruz. Bu kentte yaratıcı alanlar hala varlığını koruyabiliyorsa, bunun, 16 yıldır kenti yöneten Gökçek ile ilgili olduğunu söylemek çok zor. Bu alanlar üniversiteli öğrenciler, diğer kent yönetim unsurları sayesinde varlığını muhafaza edebiliyor. “Artık bu kentten yazar, şair, müzisyen çıkmıyor, çıkanları da İstanbul kapıyor” söyleminin sosyolojik analizinin anahtar cümlesi bence Toprak’ın “muhafazakarlıkla mücadele” ifadesi içinde yatıyor. Muhafazakarlık, gelişmeyi, özgürleşmeyi ve dolayısıyla yaratıcılığı içinde barındırabilir mi? Sanırım bunun yanıtı, “Doğası gereği hayır” şeklinde olmalı. Başkent’in kültürel gelişimi için bazı arama toplantıları yapıldığını biliyoruz. Bu konudaki çabaların vücut bulması için en başta “geniş tabanlı” ve “geniş ufuklu” olması gerekiyor. Ve tabi ki, muhafazakar bakış açısından bir o kadar uzak. Haftaya bu arayışlara değineceğim.
Başkanlar bunu okumalı
ÇALIŞMA Bakanı Ömer Dinçer, yerel yönetimlerle bir açıklama yaptı önceki gün. Dinçer, özetle “liderlik kabiliyetlerine sahip bir belediye başkanı ve il valisinin, beş yıl içinde bir kenti çarpık olumsuz bir şehirden, modern yaşanabilir bir şehre dönüştürecek hukuki altyapı imkanına sahip olduğunu” söyledi. Değil beş yıl, onun üç katı zamandır o koltuklarda oturan kişilerin bu sözleri okumuş olmasını diliyorum.