Paylaş
Maalesef, doğal afetlerle mücadeleye hep yenik başlıyoruz.
Kurutulan dere yataklarının üstündeki yapılaşma, doldurulan denizler, plansız şehirleşme...
Bu hiç değişmiyor. Hürriyet arşivleri de bugünküler gibi onlarca haberle dolu.
İşte tarihin en yıkıcı afetlerinden biri de bu arşivlerde anlatılıyor.
ANKARA’DA YAĞMUR ÇİSELİYORDU
11 Eylül 1957 günü, öğle saatlerinde Ankara’nın merkezinde yağmur atıştırıyordu. Sadece çiseliyordu.
Aynı saatlerde ise şehrin uzağında, Elmadağ, Çubuk ve Esenboğa tarafında sağanak yağış başladı. Yağış kısa sürede ceviz büyüklüğünde doluya döndü.
Dolunun boyutu o kadar büyüktü ki, herkes bulduğu bir çatının altına attı kendisini. Dolu yağışı kesintisiz bir saat sürdü.
Ama asıl felaket dolu yağışı değildi. Felaket az sonra başlıyordu.
12 Eylül 1957
Dolu yağışının oluşturduğu buz tabakası kısa sürede erimeye başladı. Ve dağlardan Ankara’nın merkezine doğru akan çay ve derelerle birleşti. Dereler gittikçe kabardı sele dönüştü.
BAŞBAKAN MAHSUR KALDI
Özellikle Hatip çayı gürül gürül akıyordu. Dağlardan kopan kayalar da bu akıntıya kapıldı, büyük bir süratle ilerlemeye başladı.
Önüne gelen ne varsa sürüklüyordu. Sadece evleri değil, tarlalarda çalışan insanları, araçları, hayvanları yuttu. Mesafe arttıkça selin gücü de artıyordu. Tam 40 kilometre boyunca ilerledi sel suları. Akıntının genişliği bazı yerlerde 150 metreye kadar ulaşıyordu. Sel Mamak’a ulaşmadan önce Ankara’ya haber verildi. Başbakan Adnan Menderes sel bölgesine doğru hareket etti.
13 Eylül 1957
Fakat sel suları o kadar hızlıydı ki, Menderes’ten önce Ankara’ya ulaştı. Hatta Menderes selin diğer tarafında kaldığı için bir süre Ankara’ya geri dönemedi, mahsur kaldı.
14 Eylül 1957
KİMSE SELE İNANMADI
- Anlatılanlara göre, selin geldiği bilgisi şehrin merkezine ulaştığında kimse inanmamıştı. Çünkü kentin içinde hiç de öyle bir hava yoktu. Ama az sonra azgın sular kentin sokaklarını, caddelerini kapladı.
Şehir merkezine yaklaştıkça artık telefon direkleri, otomobiller sürüklenmeye başladı. Esas facia selin Bentderesi ile buluşmasından sonra oldu.
Sanayi Çarşısı, Konservatuvar, Yenimahalle’yi geçti, Kaleiçi bostanlarına ulaştı.
Demirlibahçe sular altındaydı.
Şehrin içindeki suyun yükseliği 10 metreye kadar ulaşmıştı. İnsanlar çamurlu suya gömülüyordu.
13 Eylül 1957
SANDALLAR KAMYONLARA YÜKLENDİ
- Gençlik Parkı’nın içindeki büyük havuzda bulunan sandallar kamyonlara yüklendi, Demirlibahçe’ye getirildi. Sandallarla, çamurlu suya saplanan boğulmuş insanlar toplandı. Dışkapı semtine doğru akan sel suyu, buzdolabı, iskemle, masa, ev eşyaları, çatı parçaları, kapı ve pencereleri taşıyordu.
Felaket de büyüktü panik de... Gece saatlerinde sular biraz çekildi.
İkinci gün bu kez Çubuk Barajı’nın patladığı dedikodusu şehri kapladı. İlk günkü sele inanmayanlar, o gün yüksek tepelere attılar kendilerini. Toplananlar Çubuk Barajı’na doğru bakıyor, gelecek afeti bekliyordu. Haberin asılsız olduğu anlaşılınca herkes derin bir nefes aldı.
O gün, yer yer bellerine kadar gelen çamurlu suyun içinde dolaşan insanlar yakınlarının cesetlerini arıyordu. Kimi de birkaç parça eşyasını kurtarma derdindeydi.
Yıldırım Bayezit Meydanı, dalgaların taşıdığı cesetlerle doluydu. Sulara kapılan çocuklarını, yakınlarını isimlerini bağırarak arayan insanlar caddelerde dolaşıyordu.
Selin 40 kilometrelik güzergâhında aramalar yapıldı. Bir çok ceset çıkarıldı.
Ve bu faciada toplam 165 kişinin hayatını kaybettiği kayıtlara geçti.
Paylaş