Paylaş
İnternet yaşamımıza öylesine hızlı girdi ki, neredeyse çoğumuz neyin nasıl yapılması gerektiğini ne anlayabildik, ne de öğrenebildik. Sadece bizde değil, her yerde ve her konuda herkes artık aklına eseni yazıp duruyor. Buna kötü demek istemiyorum ama sadece bana gelen maillerin bazılarının içeriği gerçekten hem can sıkıcı, hem de ürkütücü. Hakaretten de söz etmiyorum, anlatmak istediğim şey bölünmüşlüğün, düşmanlığın ve nefretin ta kendisi. Hatta daha da ötesi...
Çok doğal olarak her insan düşüncelerini anlatmalı ve tartışmalı fakat bunun da bir adabı ve mantığı olmalı. Düşünceleri ve inancı uygarca anlatabilmek aslında hiç de zor bir iş değil ve normal bir insan bunu kolayca yapabilir... Ama ne yazık ki en kötüsü de, bu tür gerçekten çok saldırgan ve adapsız maillerin hemen hemen tümünün dini inançları körükörüne savunan insanlardan geliyor olmaları. Acaba hangisi? Acaba bu uslübu her önüne gelenin din hocası ya da mürşid kesildiği ortama mı borçluyuz? Veya bir başka neden/sonuç ilişkisi mi var? Hangisiyse...
İşte bir örnek; (imlayı düzeltmek zorunda kaldım)... "Hastiroloji (kusura bakmayın, astroloji, İblisten alınan bilgileri içerdiği için hastiroloji diyorum, sizinle direkt alakası yok) yazılarını yazanlardansınız... Siz ölümden sonrasının nasıl bir şey olduğunu ruh bazında eğitim görmediğiniz için bilemezsiniz. Onun için insanları yanlış bilgilendiriyorsunuz... Eğer genel anlamıyla mürşid olarak bilinen Allah'ın insanları eğitmek için görevlendirdiği bir kişiye tabi olmazsanız, bu bilinç düzeyine asla ulaşamazsınız... Bilgilerinize, kendinizi iblisin tahakkumundan kurtarmanız dileğiyle sunulur." Bu maili yollayan kişi, en azından hitap ettiği insan hakkında birşey öğrenme zahmetine bile katlanmamış. Ama bununla da yetinmeyip, öğreti vermek istiyor, derdi ille de İslam ise, İslam tarihinde astrolojinin ne kadar önemli bir yer işgal ettiğinden de habersiz. En önemli İslam bilginleri, yaşamları boyunca Astroloji'den yararlandılar ve ciddi ve de önemli çalışmaları bizlere ilettiler, yıllarca bunların üzerinde çalıştık. Ama bu arkadaş bunlardan da bihaber çünkü kendince Allah'ın insanları eğitmek için gönderdiği birilerini tanıdığından emin, ona öyle öğretilmiş, üstelik İblis'i de tanıyor. Bir başka tanımla bir ayrıcalık, bir üstünlük ihtiyacı ve arayışında...
Oysa biz tüm çalışmalarımızda, dini yaklaşımların özellikle uzağında kalmaya özen gösteriyoruz. Kaldı ki bildiğimiz kadarıyla inanç, yaşamış, yaşayacak hiç kimsenin tekelinde de değil. Örneğin bir Kıyamet yazısı yazmışsak, sözünü ettiğimiz Kıyamet'in dini kaynaklarda kasdedilen kavramla hiçbir ilgisi yok. Kasdedilen şey, dönemsel olaylar. Eğer Küresel Isınma'yı vurguluyorsak, henüz ucunu görmeye başladığımız devasa buzdağının nelere neden olabileceğini ve ciddiye alınmasını amaçlıyoruz. Ve ötesini...
Dedim ya, bu üslup gerçekten üzücü, 35 yıllık medya geçmişimde hiç raslamadığım bir karakter bu. Birbirimize nasıl ve neden böylesine düşman olabildiğimizi araştırmamız ve anlamamız artık kaçınılmaz bir zorunluluk. Niçin dinimizin ve kutsal kitabımızın bireye yönelik ahlaki değer ve öğretilerine öncelik tanımıyor da, bunları tümüyle öğrenmiş ve uygulamış gibi üstünlük ve ayrıcalık taslayarak başkalarının yaşamlarına dil ve hatta el uzatıyoruz? İslam'ın insana sunduğu yüce ahlakı ve edebi ne zaman öğrenip, örnek olabildik ki? Allah'ın bizlere en büyük nimet olarak sunduğu doğayı bile biz mahvetmedik mi?
Yukarıdaki örnekleri buraya alırken yazanları hedef almış değilim, onlar önemsiz. Önemli olan şey, nefretin ve bölünmenin örneklenmesi. Geçmişin büyük İslam düşünürlerinin, Ali Ragıp Var'ın, Hasan Lütfü Şüşud Efendi'nin ve Şeyh Muzaffer Özak'ın yanlarındayken asla böylesine kötü öğreti ve yönlendirmelerde bulunduklarını hiç duymadım... Hep birlikten ve hoşgörüden söz ettiler...
Yine 24 Ağustos 2007 tarihli Hürriyet'e Eski Diyanet Başkanımız Sn. Mehmet Nuri Yılmaz Hoca'mız çok yararlı bir yazı yazmış. Dinle ilim arasında çelişkinin olmadığını vurgulamış. Ve sonunda demiş ki; "Batı ilim bayrağını İslam bilginlerinden alıp kendi burcuna dikme başarısını göstermiştir..." Evet, böyle denilebilir ama batıyı bilim ve teknolojinin zirvesine taşıyan bir diğer önemli olay, Rönesans ve Reform sonrasında bilimin üslubunun dini kavram ve terminolojiden ama daha ötesi Kilise'nin bilimi sahiplenmesinden arındırılmış olması değil miydi? Yani ilimle, bilim arasında çizginin belirginleşmesiydi. Ve Hoca'mızın adlarını verdiği önemli İslam alimleri ne yazık ki, yaşadıkları dönemlerde bilimle inancı karıştıranlardan çok çekmiş ve çok zülum görmüşlerdi...
Özetle, başta dediğim gibi yurdum insanlarının bölünmesinden çok korkuyorum... Beni çok endişelendiriyor...
Ve İslam'ın ruhu olan saygının, hoşgörünün, haddini bilmenin, paylaşmanın ve manevi güzelliklerin tamamen dışlanmasından da çok endişeleniyorum...
Bilmem anlatabildim mi..?
"Laboratuar ortamında ruh ve beden ayrıldı" konusuyla ilgili yazıyı Astroloji bölümünde bulacaksınız...
Paylaş