Yaşları biraz daha ileri olanlar, sevdikleri bir iki diziyi, programı açıp, izleyip kapatıyorlar artık televizyonu. Sonra alıyorlar ellerine telefonu, tableti; gez babam gez...
Yeni medya bu kardeşim! İlla Youtuber olmak zorunda değilsin. ‘Merhaba arkadaşlar, kanalıma hoş geldiniz!’ diye açılış yapıp, milyonlarca takipçin olmak zorunda da değil.
Aklına bir şey mi geldi? Çek, yolla! Kafana bir şey mi esti? Çek, yolla! Arkadaşlarla komik bir şey mi yaşadınız? Çek, yolla! Mutlaka bir karşılığını buluyor.
Bunları iyi, sık ve düzenli yapanların da kitleleri oluşuyor. Kitle oluşunca reklam, ardından da para geliyor.
Bir program hayalin mi var? Kafanda oturttun mu iyice? Bakın ana akım medyada yani televizyon yayıncılığında nasıl oluyor bu işler?
Hantal sistem, yaratıcı bir beyin için aşağı yukarı böyle bir yol izliyor. A’dan Z’ye yazayım size, tecrübeyle sabittir.
a)Hayalindeki projeyi önce kağıda dökeceksin. Ama matematiği oturmuş, bilindik bir matematik olacak. Uçup kaçmayacaksın, köşelerde gezmeyeceksin, herkesin anlamadığı bir dilde yazmayacaksın. Cozutmayacaksın, medyanın adı ana akım, ana akımdan sapmayacaksın. Alışılmadık işlere bulaşmayacaksın.
b)
- Abi, Acun ve Şeyma Subaşı boşanmasına niye girmiyorsun, çekindiğin bir konu mu var?
- Masal bitti, bir şey yazmadın?
- Yaz da bir okuyalım Anlatanadam şu boşanma konusunu!
- Bu mevzuya neden girmedin aga? Acun’u kayırıyorsan bilelim!
Kimin, nesini kayırayım arkadaşlar?
İlla her ilişki Kerem ile Aslı, Ferhat ile Şirin, Leyla ile Mecnun mu olmak zorunda?
Ayrıca bakarsan, o
*
Haydi söyleyelim hep birlikte, ‘Bu WhatsApp olmadan önce ne yapıyorduk biz?’
İş hayatının olmazsa olmazı. En ciddi toplantıların notları buradan iletiliyor. Hatta toplantı saatleri buradan belirleniyor. ‘Toplantıyı duymadın mı? Ne? Geç mi kaldın? WhatsApp’tan yazmışlardı şekerim!’
Sadece beyaz yaka bir ortam da değil iş hayatı için. Eve lavabo tamiratı için usta mı çağıracaksın? Sifon mu bozuldu veya? Ustayı arayınca şöyle diyor, ‘Abi resmini çekip bir yolla bana, hem fiyat vereyim, hem de malzeme alıp geleyim!’
Adamcağız (Yanlış anlaşılma olmasın, hiç de zavallı bir durumu yok, sadece popülerliği sosyal medyada eskitiliyor) eşiyle çok da sempatik bir resim çektirmiş, mutlu bir aile fotoğrafı paylaşmış ve eklemiş ‘Çok sevgili eşimle, çok sevdiğimiz bir restoranda çekilen fotoğrafımız #aşk’.
Beğenen var, beğenmeyen var. Çok normal.
Densizin biri Vedat Milor’un eşi üzerinden bir yorum yapmış ve altına buraya yakışmayacak bir şeyler yazmış.
Gizli ya da takma adlı bir hesap da değil, adıyla sanıyla terbiyesizleşmiş.
Yorum ve yorumu yazan önemli değil, önemli olan Vedat Milor’un, yorumun altına yazdığı cevap. İşte o cevap çok meşgul etti kafamı.
‘Neden bu kadar kötüsünüz?’
Neden bu kadar kötü bu yorumlar gerçekten?
*
Twitter’ın mizahşörlerinden bahsetmiyorum elbette.
Çok iyi espriler çıkıyor arada ve binlercesi her gün, ardı ardına yükleniyor.
‘Çokk günaydın. Kahvaltı yada beklerim.’ yazıp afili tabak resmi paylaşanın altına ‘Biz de ilkokul 4 Türkçe derslerine bekleriz’ şeklinde yapıştırıveriyor biri.
O’nu görmek demek mutlaka yüzünü görmek demek değildi. Aynen böyle demişti. ‘Benim fikirlerimi, benim duygularımı anlıyorsanız ve hissediyorsanız bu yeterlidir.’
İçimiz Atatürk sevgisiyle dolu, çocuklarımızı da bu şekilde yetiştirmeye gayret ediyoruz. Atatürk’ü hem bir lider hem de bir insan olarak anlatıyoruz. İçinde yaşadığı şartları göz önüne alarak değerlendiriyoruz, hayran oluyoruz.
Gidenin ardından söylenenler değil midir, gideni gerçekten anlatan?
Atatürk’ün ölümünün ardından neler yazmışlardı yabancı basında bir hatırlayalım mı?
Danimarka basınından: ‘Atatürk yirminci yüzyılın en büyük mucizesidir.’
Fransız basınından: ‘Türkiye’nin uluslararası ünü, prestij ve otoritesi durmaksızın yükselmiştir. Milletine bu kadar az zamanda bu ölçüde hizmet edebilen tek devlet adamı Atatürk’tür.’
İran basınından: ‘İslam dünyasının büyük insan yetiştirme gücünü yitirdiğini öne sürenler, Atatürk’ü hatırlamalı ve utanmalıdırlar.’
*
Queen’den, Freddie Mercury’den bahsediyorum. 1970’de kurulmuş bir grup, bilmeyene anlatayım. Hard Rock, senfonik rock gibi sınıflandırılan şarkılar yaptılar. Yirmi küsur sene çaldılar, 300 milyonun üstünde plak sattılar. Dünya çapındaki stadyum konserleri tıklım tıklım doldu taştı. Gelmediler bizim memlekete, ben de çok tıfıldım daha, kalkıp gidemedim. Nereye gideceksin, para yok, pasaport yok, vizyon hiç yok.
*
Grubun kalbi, solisti, bir çok şarkısının söz yazarı Freddie Mercury çok özel bir insandı. Sahnedeki duruşu, müzikseverler tarafından bugün bile kabul gören dünyanın en güçlü erkek vokali olması durumu, Queen’i dönemin en önemli müzik gruplarından biri yapmıştı.
Genç erkek zengindi, yakışıklıydı, akıllıydı, komikti, romantikti. Hayallerinin peşinden koşarken parayı bulmuştu, hayallerinden bir hayat kurmuştu. Bir prensesle karşılaşmış, onun için zaman orada durmuştu.
Genç kadın güzeldi, yaratıcıydı, zekiydi, muhteşem bir sesi vardı. Kendi şarkılarını yazar, şarkılarıyla insanların hayallerine girerdi. Kendi hayalini Ahmet’te yaşıyordu, aşkı gözlerinden taşıyordu.
Memleket Ahmet’le Sıla’nın aşkına kilitlenmişti. Herkesle birlikte olabilecek iki kişi, birbirlerini seçmişlerdi. Bulutların arasındaki beyaz kapıdan geçip, masal gibi bir aşka geçmişlerdi.
Muhteşem giden bir ilişkileri vardı, ışıltılı çift her yerde el ele, yanak yanağa dolaşıyordu. Prens ve prensesin mutlulukları ekranlardan taşıyor, evlerimize ulaşıyordu.
Bir ara ayrıldılar, herkes nefesini tuttu. Tekrar barıştılar da Allah’tan, millet boğazındakini yuttu.