*
Tarihi hatırlatarak nostaljiye sürüklemeyeceğim sizi. ‘Hiç aklınıza gelir miydi elinizde telefon olmadan yaşayamayacağınız?’ da demeyeceğim. Çektiğin resmi paylaşmadan duramadığın günleri de anımsatmayacağım. Bunlar en fazla Facebook zamanlarından hatırlayabileceğimiz, sıradan, naif günlerimizdi. Artık geride kaldılar...
*
Şimdi işler öyle değil! Instagram diye bir alışkanlığımız var ve bizi mahvediyor!
Önce internette vakit geçirebilecek yaşta çocuğu olmayanlara, Fortnite’ı neden bildiklerini anlatayım. Hani sekiz, on yaşından itibaren bütün bebeler sopa gibi tuttukları kollarını sağa, sola, arkaya öne sallayarak; neredeyse büyüklerin taklit bile edemediği, popolarını kıvıra kıvıra bir dans ediyorlar ya? İşte bu dans, Fortnite denilen bir bilgisayar oyunundan çıkma. Çevrenize bir bakın, boşta duran bir sürü çocuk bu ‘The Floss’ denilen dansı yapıyor, boş boş etrafına bakınarak.
Fortnite, hayatta kalma amaçlı, oldukça popüler bir strateji oyunu ve gördüğümü söyleyeyim, ebeveynlerin de başının belası. Çünkü anneler, babalar çocuklarını bu oyundan alamıyorlar resmen!
Oyunda amaç, dövüş silahları ile karşı oyunculara saldırmak ve ateş etmek. Ayrıca, oyun online olduğu için, oyuncular takım arkadaşları ile bir şeyler inşa ederek düşmanlara karşı da korunabiliyorlar.
Bütün dünyada çok popüler şu aralar tamam da bizim memleketin evlerinde çocukların gözleri ekranlardan ayrılmıyor, nasıl olacak? Çocuklar Fortnite dışında başka bir şey konuşmuyor. Üç, beş çocuk bir araya gelince; anasının, babasının telefonunu alan, tableti yanında getiren, evdeki konsolu kapan hep birlikte grup kurup Fortnite oynuyor.
Kendi aralarında, çocuk derdi ve gürültüsü olmadan, rahat rahat muhabbet etmenin özgürlüğünü yaşayan ebeveynler de bu meseleye biraz çanak tutuyorlar. Kimse kusura bakmasın...
Bir defa, tüm online oyunlarda olduğu gibi; kontrolsüz ve zaman sınırı olmaksızın oyunun dibine düşen bebişlerin bağımlı olma ihtimali çok yüksek. Fortnite oynamadıkları zaman mutsuz olan, okulda ellerinde cihazlar yokken bile bahçede kendi kurdukları toplu, tüfekli Fortnite oyunları oynayan, boş kaldıklarında Youtube’dan Fortnite dansları izleyip taklit etmeye çalışan, tek tip çocuklara dönüşüyorlar.
Konuştuğumuz öğretmenler, evlerde Fortnite oyununa kendini kaptırmış çocukları, okul teneffüslerinde diğer çocuklardan hemen ayırabildiklerini söylediler geçen gün. Daha çok şiddet içeren, vurmalı ve öldürmeli oyunlar oynadıklarını gözlemlemişler.
Asansöre biniyorsun, önceden kabinde olan iki kişi sanki birbirine küs, ikisi de zıt yönlere bakıyor. Sana bir ara gözlerini dikiyorlar, kısa bir bakış fırlatıp başka yönlere dalıyorlar yine, asansörde geçecek kısacık bir vakti yemeye çalışarak.
Metronun merdivenlerinde sırt çantasını sırtına heybe gibi atıyor öndeki delikanlı, çanta ağzının ortasına vuruyor insanın. Ağzından geri sekiyor çanta, demiyor ki ‘Bu çanta neye çarptı da sırtıma oturmadı?’ İstifini bozmadan çantayı bir daha yerleştiriyor sırtına yine savurarak. Sen yüzünü sakınıyorsun artık ikinci hamleden.
Metronun kapısı açılıyor, içerdekiler dışarı çıkıyorlar doğal olarak ama ne mümkün! Kapılar bloke, çünkü dışardakiler içeriye girmek için metroya hücum ediyorlar. ‘Bana ne kardeşim, iki durak sonra in!’ havasında herkes. İtiş kakış, birbirlerinin içinden geçerek, çokça söylenerek, yapış yapış sürtünerek, yer değiştiriyorlar.
Adamın biri gözünü dikiyor sana metroda. Çift kapılı buzdolabı kolisi gibi olmasan, kadın olsan mesela, haklı olarak ürkersin.
Beklentilerimi açık açık anlatayım, ‘Ne dilediğine dikkat et, gerçekleşebilir!’ derler çünkü, başka bir yere gitmesin dilediğim mevzular. ‘Piyango neden bana vurmaz bir kez bile?’ şeklinde çok çalışmaktan yakınacak biri değilim, peşinden koşacak hayallerim olsun, bana yeter!
Geçtiğimiz senelerde, yine hayallerimin peşinde koşarken ve birçok şeyi yerli yerine de oturtmuşken; vicdansız, insafsız, kalpsiz biri tarafından dolandırılmış ve ‘her şeyimi kaybederim, neşemi kaybetmem!’ dediğim yaşam enerjimi çaldırmıştım tüm param pulumla, işimle gücümle birlikte. Hayallerimin peşini bırakmış, kendi içine kapanmış, ilaçlara bağlanmış, insanlığa ve sevgiye olan inancımı yitirmiştim.
Zor geçen dört yılın ardından; 2018’de, ara ara küçük hayaller kurmaya tekrar başladım ama cılız, korkak, heyecanı eksik hayallerdi çoğunlukla bunlar.
Hayal hayaldir, buna da şükürler olsun! İnsan hayalsiz, amaçsız kalmamalı, eksikliğini bilmeyen bilmez...
Şimdi 2019’a; alenen, buradan, sizlerin huzurunda seslenmek istiyorum.
Sevgili 2019! Her şeyden önce,
Başka ülkeler de var dedim ya, karşılaştırmalı olarak inceleyeyim dedim.
Tüm dünyada, ‘World Cup’ yani 2018’de gerçekleşen ‘Dünya Kupası’ aranmış. Bu bizde de böyle.
Gibi...
Çünkü bizde; birinci sırada ‘dolar’, sonra ‘soy ağacı’, sonra Dünya Kupası var.
Naapsın millet? Dolar bir anda fırlayınca, sabah kalkıp dolar yazmış, akşam yatarken dolar yazmış! Bir ara da e-devlet sitesinden kendi soyuna bakabiliyorduk ya malumunuz, ‘Biz de herhalde sahipsiz değiliz!’ kafasına geçmiştik hepimiz, soyumuzun köklerini araştırmaya girişmiştik. Onun sonuçları da bu olmuş...
Allahtan doların ateşi düştü de, dolar araması da gerilerde kaldı son günlerde. Allah aratmasın Google’larda doları 2019’da!
Daha sonraki sıralarda; hem dünyada, hem de bizim memleketimizde 2018 yılında kaybettiğimiz isimler var. Bu çok doğal. Buradan bir mevzu çıkarmayalım; kaybettiklerimize rahmet, kalanlara sabırlar dileyelim...
Bu sosyal medya bir görev biçmiş kendine; ortaya çıkan her işe pike yaparak dalmak, yapıcı olmayan eleştirilerle saldırmak, tek kelime olumlu laf etmeden herkesi, her şeyi harcamak.
Bu destekleniyor, bu tür yaklaşımlar alkışlanıyor, bunu yapanlar takip ediliyor. Aksini söyleyen de hemen acımasızlıktan nasibini alıyor.
Yabancı orijinli diziler konusunda ‘benim!’ diyenle, istediği dizi hakkında saatlerce konuşabilme kapasitesine sahip biri olarak söylüyorum; ‘Hakan: Muhafız’a haksızlık yapılıyor!’
Hiç alttan alamam; her gün uykumdan çalarak, son yirmi yıldır aşağı yukarı çıkan her yabancı diziyi izledim ve hala izliyorum. Benim hastalığım da bu! Kesmiyor, açıyorum IMDB’yi, TOP 250 arasında kaçırdıklarımı izliyorum. Yetmiyor, Rotten Tomatoes En İyiler listelerine dalıyorum. İsveç’tir, Norveç’tir, Danimarka’dır ne var ne yok izliyorum. Kimsenin elini sürmediği ağır aksak İngiliz dramalarını çekirdek gibi çitliyorum. Fantastik diziler de en sevdiklerim ve her halde var olan tüm fantastik dizilerde şu an güncelim! Yani bugün itibariyle, hepsinin son bölümünü izlemiş vaziyetteyim.
Bu altyapıyla, konuyu şöyle açalım.
*
Basın ve medya, bu kadar parayı milletin kafası almaz diye herhalde, belli ölçü birimleri üzerinden anlatır.
Büyük ikramiye çıkarsa ne yapacağını bilmez insanlar diye, bu büyük parayla neler alabileceğini söylerken coşar bizim basın...
-Yetmiş milyon lirayla elli tane süper lüks bilmem ne marka araba alabilirsin!
Bu girizgahı, ‘Sen de mi sinema eleştirmeni oldun kardeş?’ şeklindeki tepkileri minimize etmek için yaptım. Yine de fazla atıp tutmayayım, ben sinemanın sadece izleyicisiyim. Bir kaç senaryom var tabi, o kadar da değil! Programlarda da hep söyledim, ‘iyi bir sinema izleyicisi olduğumu düşünüyorum, sinema seyircisini kayırarak yorum yaparım’ dedim. Atıp tutmuyorum, kendi dürüst fikrimi söylüyorum her zaman. Çok filme daldığım, filmle ilgisi olan dostlardan da ‘Sen niye bize dalıyorsun abi?’ diye serzenişlerle karşılaşmışlığım çoktur.
Vizyonda bir çok film var da, ben sadece bazılarının altını çizeyim dedim.
MÜSLÜM
Çok şey söylendi, bir çok yeri beğenildi ve bazı sahneleri acımasızca eleştirildi. Canımız Müslüm Baba’mızı bence harika bir dille anlatan Müslüm, yedi haftadır ve hala üç yüz yetmişe yakın salonda vizyonda. Bu sinema salonu rakamı çok ciddi bir rakam yedi hafta sonra arkadaşlar, bayağı sağlam filmler bile vizyona bu sayıyla başlayamıyor.
Sinema dünyası çetindir, ilgi görmeyen film vizyonda kalmaya dayanamaz. Sinemacı filmin gözünün yaşına bakmaz, anında kaldırıp basar yerine yüz milyon dolarlık Amerikan aksiyon filmini, geçer. Herkes ekmeğinin peşinde sonuçta!
Müslüm, şu ana kadar altı milyona yakın gişe yaptı, daha da yapacak gibi gözüküyor. Acımasız internette bile, okuduğum yorumların büyük bir bölümü olumlu, işte bu çok şaşırtıcı. Hakkında olumsuz yazı yazılmayan tek konunun Ali İhsan Varol olduğunu düşünüyordum, Müslüm beni şaşırttı!
RAFADAN TAYFA