Dinleyicileri arasında Erdoğan’la Barzani de vardı. Bir zamanların yasaklı Şivan’ı, resmi protokole söylüyor...
Megri Megri nameleri, Cane Cane’lere karışıyor, yer yerinden oynuyordu.
El altından gizli gizli dinleyenler, gümbür gümbür çalıyordu onu.
‘Şivan döndü dönüyor’ söylentileri bile heyecan uyandırmaya yetiyordu.
YPG’ye ağır silah göndermek için apar topar düğmeye bastı, yangından mal kaçırır gibi görüşme masasından kaldırdı, alelacele pazarlığa kapattı ya konuyu...
Bu büyük kabalıktır, Türkiye’nin yana yakıla itirazlarına kulak tıkamaktır, kaale almamazlıktır, küçük düşürmektir, oldu-bittiye getirmektir diye...
Bir yandan da terör örgütü dediğimizle kol kola girmektir, gözümüze soka soka düşmanlık etmektir, ne dostluğa ne müttefikliğe sığar diye...
Cumhurbaşkanı resti çeksin, ABD’ye gitmesin, onun yerine ‘eyy’ nidalarıyla meydanları inletsin, yumruğunu vurup o masayı dağıtsın deniyor.
Ağza alınmayacak hakaret ve gıybetleri, ‘gayriresmi tarih’ diye satıyorlar.
Uydurulmuş, çarpıtılmış bel altı ‘söylenti’leri, ‘yasak rivayet’ diye yutturuyorlar.
Kulaktan kulağa yayılarak çıkarılmış ‘özel hayat’ şayialarıyla...Yalan yanlış soy-sop, nesep aşağılamalarını... ‘Sansürlenmiş sırlar, halktan saklanmış gerçekler’ diye pazarlıyorlar.
Rövanş dürbününden, kin ve nefret merceğinden ‘yatak odası’ dikizleyerek... Güya yazılmayanı yazıyor, söylenmeyeni söylüyor... Güya mahrem tutulanı ifşa ediyor... Güya ‘resmi tarih’le hesaplaşıp ‘yalan söyleyen tarih’i utandırıyorlar.
HAYÂSIZ AKINININ AKINCILARI
Ar, hayâ duygularını rencide edecek galizlikler savururken bile yüzleri kızarmıyor. Ne korkmaları, çekinmeleri ne utanmaları, sıkılmaları var.
Biri, bilmem ne geçmişini affettirme telaşı içinde deniyor. Bozuk sicilinin üstünü kapatıp unutturmak içinmiş onca debelenmesi.
Diğerinin aklanacak bir sabıkası var mı bilmem ama her neyse karın ağrısı,
Bir gün Emin Çölaşan’a hak vereceğimi söyleseler inanır mıydım? O da gerçek oldu.
Dün Sözcü’de yazdıklarına bakın. Eminim sizin gözünüze de gayet ‘aklı başında’, haydi haydi ‘makul’ görünecektir.
CHP’deki iç kavganın, hizip mücadelesinin absürdlüğü karşısında Çölaşan bile ‘akil adam’ kaldı.
ALIN SİZE VASATIN SALTANATI
Parti içi muhalefetin referandumdan çıkardığı hevesler o kadar gerçeklikten kopuk, o kadar havai ki... ‘Akil adam’ olmak çok ucuzladı. Vizyoner bir zekâ, üstün bir birikim ve donanım istemiyor.
Alelade gerçeklerin farkında olmanız, hırslarınızın gözünüzü köreltmemesi, ihtirastan basiretinizin bağlanmaması yeterli.
Çölaşan’ın kavrayışını öne çıkaran da Kılıçdaroğlu muhaliflerindeki bu ‘kavrayış tutulması’.
En sıradan gerçeği söyleyin, mesela
Kendi fikrimdi...
Düşünce özgürlüğünden yanaydım. Güçlünün haklı olmadığı, haklının güçlü olduğu bir düzen kurulmasını istiyordum.
***
ERDOĞAN hapisten çıkıp AK Parti’yi kurduğunda, Kanal 7’nin Ankara temsilcisiydim.
Hâlâ siyasi yasaklıydı, derin devlet çetelerinin borusu ötüyordu...
Partisi iktidara geldi, seçilme yasağı kalktı ve başbakan oldu.
Bir erdemliler hareketi olarak başlamıştı. Siyasete seviye ve ahlak kazandırma sözünü sevdim. Kuruluş ideallerini benimsedim, yasaklarla ve yolsuzluklarla savaşma vaadini ciddiye aldım.
Ne fişlenmekten çekindim ne mimlenmekten. Korkutanların korkutmasına pabuç bırakmadım. Yanında durdum.
Acaba Erdoğan; İslamcı yazarları mı, tetikçileri mi tuttu diye kafa patlatmıştır.
Cumhurbaşkanı, Hindistan dönüşü uçakta konuya girdi. Hem de nalına, mıhına...
İyi bir şifre çözücü, sıkı bir deşifre ve tevil uzmanıdır. Fakat komşumun yorumunda isabet ettireceğinden emin değilim.
Çünkü kafa karıştıracak iki zıt mesajı aynı anda verdi Erdoğan.
İki seçenek sunuyor.
Birincisi; “Kılıçdaroğlu 2019’da aday olacaksa söylesin, arkasında duralım” şeklinde.
İkincisi de; “Yok aday değilse çekilsin. Kurultayı toplayalım, cumhurbaşkanı adayımızı genel başkan seçelim” diyor.
Yani cumhurbaşkanlığı seçimlerinin startını, parti kurultayında vermeyi öneriyor.
AB dışişleri bakanlarının Malta zirvesi müjdelerle sonuçlandı, sevindirici haberlere konu oldu.
Krizin çözüldüğü, derslerini aldıkları, artık akıllandıkları, imana geldikleri ve barışmak istedikleri, Türkiye’ye zeytin dalı uzattıkları filan gibi hoş başlıklara maruz kaldınız.
Ama yarın öbür gün ‘bu da nereden çıktı, hani restleşmeler bitmiş, hani uzlaşma sağlanmıştı’ dedirtecek hayal kırıklıkları yaşamak istemiyorsanız... Hep başlıkların boş tarafına değil, biraz da altlarındaki dolu taraflara bakın.
VAR SANKİ BİR TERSLİK
Rahatlatıcı haberler, AB Komiseri Mogherini ile Dışişleri Bakanı Çavuşoğlu’nun beyanatlarına dayanıyor.
İkili görüşmelerinden sonra ayrı ayrı konuştular.
Karşılaştırmalı okumanız için açıklamaları diyalog şeklinde düzenledim.
Bakın bakalım, birbirlerini doğru anlamışlar mı? Yansıtılan iyimserlik havası gerçekçi mi? Sarf ettikleri o tatlı sözlerden siz de aynı sonucu çıkarıyor musunuz? Yoksa görünür bir iletişim kazası bariz bariz yaklaşıyor mu?