Paylaş
TÜRKİYE’de gazeteciler, uzun bir süredir resmen ve alenen ikiye ayrılmış durumda:
*
BİR: İktidar destekçisi gazeteciler.
*
İKİ: Muhalefet destekçisi gazeteciler.
*
Bizim gibi arada kalanlar ya da arada kalmaya özen gösterenler ise her gün sopa yiyor.
*
Dünyanın her yerinde bir görüşe, bir ideolojiye hatta bir partiye yakın gazeteci olur. Buna bir itirazım olmaz, olamaz.
Ama ne yazık ki bizdeki durum böyle değil.
*
Bizde iktidara yakın gazeteciler, AK Parti milletvekili gibi konuşuyor.
*
Bizde muhalefete yakın gazeteciler ise CHP milletvekili gibi konuşuyor.
*
Hatta bazen bizim gazetecilerin dili, AK Parti milletvekillerinin ya da CHP milletvekillerinin dilinden çok daha katı, çok daha sert, çok daha tarafgir, çok daha uzlaşmasız, çok daha serdengeçti.
*
İşin daha kötüsünü söyleyeyim:
*
Gazetecilerin ateşli bir milletvekili gibi konuşması...
Artık herkesin normal kabul ettiği bir gazetecilik faaliyeti haline gelmiş durumda.
*
Bu çarpık düzeni, bu feci anomaliyi, bu garip durumu, bu vahim garabeti, bu kahrolası statükoyu sarsacak çok önemli bir gelişme yaşandı dün.
*
AK Parti’nin bu cuma günü düzenlediği “Türkiye Yüzyılı” programına...
Kamuoyunda “iktidar karşıtı / muhalefet destekçisi” olarak bilinen birçok gazetecinin davet edildiği ortaya çıktı.
*
Bu davet...
Gazetecilikte ortaya çıkan çarpıklığın, anomalinin, yanlış düzenin ortadan kalkması için eşsiz bir katkı sunabilir.
*
Bilmiyorum.
Ben fazla mı iyimserim acaba?
BİR TAVSİYEM VAR ÇOCUKLAR
“AY ben o filmi izledim” diyerek hemen başka bir filme geçmeyin. “Ben o kitabı okumuştum zaten” diyerek hemen başka bir kitaba geçmeyin.
*
Çünkü beyaz önlüklü biliminsanları, araştırmışlar ve şu sonuca ulaşmışlar:
*
Aynı filmi yeniden izlemek veya aynı kitabı yeniden okumak, acayip faydalıymış.
*
Aynı şeyleri yeniden tecrübe etmek, insanın kendisine farklı bir gözle bakmasına imkân sağlıyormuş. Geçmiş / Şimdi / Gelecek arasında bağlar kurmasına olanak sağlıyormuş. Hatta fazlasıyla tedavi edici bir tarafı varmış. Aynı nehirde iki kere yıkanmak gibi asla mümkün olmayacak bir fırsat sunuyormuş. Ve de tekrar etmeyen hata edermiş.
BAŞÖRTÜSÜ SORUNUNU BEN ÇÖZDÜM DEME ABİ
CHP Lideri Kemal Kılıçdaroğlu, yine aynı tezi ileri sürmüş:
*
“Başörtüsü sorununu ben çözdüm.”
*
“Başörtüsü sorununu çözmek için adım attıklarında arıza çıkarmadım” dese... Sorun olmayacak.
*
Eskiden olduğu gibi parti olarak ortalığı bir anda karıştırmamayı tercih ettiklerini belirtse... Belki biraz inandırıcı olacak.
*
Başörtüsü sorununun CHP’nin işine yaramadığını fark ettiğini, bu yüzden çözüme itiraz etmediğini söylese... “Ha tamam o zaman” denecek.
*
“Zaten çözeceklerdi, hiç değilse biz de çözümden yana olalım” yaklaşımıyla hareket ettiğini vurgulasa... Ses edilmeyecek.
*
Ama ne yapıyor?
Bunların hiçbirini yapmıyor.
Çıkıyor, “Başörtüsü sorununu ben çözdüm” diyor.
*
İyi ama buna kim inanır?
Kadir İnanır diyeceğim ama çok kötü bir espri olacak.
KİMYASAL İFTİRAYA İTİRAZ EDEN CHP’LİLER
GÜRSEL EROL:
Elazığ Milletvekili. Altı dopdolu ve gayet sağlam çıkışlar yaptı. Gayet netti. Hiçbir boşluk bırakmadı. Helal olsun.
FAİK ÖZTRAK:
Parti sözcüsü olması nedeniyle tabii ki ağırlığı var. Parti adına konuştu. “Mehmetçik tertemizdir” dedi. Bravo.
SEYİT TORUN:
Genel Başkan Yardımcısı. “İftirayı kabul etmeyiz” dedi. Askerin teröre karşı verdiği mücadelenin yanında oldu. Şahane.
ETRAFIMDAKİ HERKES AYNI DURUMDA
ŞU sıralar...
Etrafımda kim varsa...
Evden dışarı çıkmak istemiyor. “Pijama / terlik / dijital ortam” üçlüsüyle vakit geçirmek istiyor. Asosyal kalmak için çırpınıyor. Dost sayısını hızla azaltıyor. Battaniyeye sarılıp saçma sapan diziler izliyor. Bir an önce kendini eve atmak istiyor. Bir davete gitmek durumunda kaldığında kurtulmak için dakika sayıyor.
*
Ne oluyor ya?
*
Türkiye’nin bütün astrologlarına sesleniyorum:
*
Yıldızlara, gezegenlere, galaksiye falan bir bakar mısınız? Neler oluyor? Hangi gezegen, hangi yıldızın münhasır alanına musallat olmuş durumda?
KEDİM SEKTER VE ÖDÜL MAMASI
SEKTER için ödül maması satın aldım.
*
Bir marifet yaptığında...
Kendisine takdim etmek için.
*
Fakat neredeyse altı hafta geçti.
Kedim Sekter, tek bir marifet bile sergilemedi.
Kendisine ödül maması vermemi gerektirecek hiçbir gerekçe sunmadı bana.
*
Herkesin kedisi mi böyle?
Yoksa bu vurdumduymazlık, sadece bizim kediye mi özgü?
*
Ne olur birileri, “Bizim kedi de aynı böyle” diyerek beni rahatlatsın.
Paylaş