ARACISIZ ÇÖZÜM
BÜTÜN tartışmaların ardından şöyle bir pozisyon almış oldu:
Hem Bahçeli’ye tam destek verdi, hem de teröre karşı ödünsüz bir çizgide durdu.
Çözüm için bulduğu yöntem ise şu:
Hiçbir aracı kabul etmeden, doğrudan Kürt vatandaşlarımıza seslenmek.
BAHÇELİ
GÜNAH
12 Eylül’ün ağır havası, azıcık dağılmaya başlamış durumda.
Bu gevşemeden yararlanılarak memleketin dört bir yanında paneller düzenleniyor.
*
“Panel” dedikleri şöyle bir şey:
Bir grup yazar, bir masa etrafında toplanıyor. Bu yazarların mutlaka biri solcu, biri İslamcı, biri de liberal oluyor.
Ve tartışma başlıyor.
*
Nasıl da merakla, ilgiyle izlerdim bu tartışmaları.
İşte Erdoğan’ın her vurgusu çok önemli Cumhuriyet manifestosunun başlıkları:
*
- KİMSENİN TEKELİNDE DEĞİL: Cumhuriyet, belli bir şahsın, belli bir zümrenin, belli bir kitlenin, belli bir mezhebin, belli bir etnik kökenin Cumhuriyeti değildir.
*
- KÜRT / TÜRK, ALEVİ / SÜNNİ: Bu Cumhuriyet, Alevi’nin de Sünni’nin de Cumhuriyetidir. Bu Cumhuriyet, Türk’ün de Cumhuriyetidir. Türk’ün olduğu kadar Kürt’ün de Cumhuriyetidir.
*
- HEPİMİZİN CUMHURİYETİ: Bu Cumhuriyet, ‘Ben Türkiye Cumhuriyeti’nin onurlu bir vatandaşıyım’ diyen herkesin Cumhuriyetidir. Vatan topraklarında yaşayan herkesin Cumhuriyetidir.
*
- Demokrasiye inanan biriydi.
- İfade özgürlüğünü savunuyordu.
- Aklı bilgide ve ahenkteydi.
- 15 Temmuz’la alakası yoktu.
- İktidarda gözü yoktu.
- Türkiye’nin Mesîh’i olabilirdi.
- Karanlığı değil ışığı getirdi.
- Alimdi, öğretmendi, aktivistti.
Sonra da uzun, upuzun bir bildiri yayınlamışlar.
*
Bildiriyi okudum.
Okurken şöyle düşündüm:
*
Acaba ben Türkiye’de demokratik siyaset yapmaya hevesli bir partinin bildirisini mi okuyorum? Yoksa PKK’nın elebaşlarından birinin konuşmasını mı dinliyorum?
*
Neler var bildiride?
Devlet Bahçeli’nin Öcalan çıkışına itiraz ediyor Mansur Yavaş. “Terörist başı muhatap alınamaz” falan diyor.
*
Mansur Yavaş, gerçekten Öcalan’ın muhatap alınmasını çok büyük dert etmiş, kafaya takmış mıdır?
Yoksa tutum almasının asıl nedeni başka bir şey midir?
*
Mesela şöyle bir şey:
*
Savunma Sanayi Fuarı’nda yaptığı konuşmada şunları söylemiş:
*
- Askerimizin üzerine US (Birleşik Devletler) yazan battaniyeleri örttük. US yazan tabaktan, US yazan kaşıkla yemek yedirdik.
- Kolunda Alman bayrağı olan eğitim elbiseleri dağıtıp ‘bunları giyin’ dedik.
- Şimdi bakıyorum: (Savunma sanayisi ürünleriyle) 5 buçuk, 6 milyar dolar ihracat yapılıyor.
- Bizim yaşadıklarımızı yaşamamışsanız bu tablonun ne anlama geldiğini takdir etmeniz biraz zor.
- Kıbrıs Barış Harekatı’nda roketlerinizi başka bir ülkeden almak zorunda kalmamışsanız, Roketsan’ın ürettiği balistik füzelerin kıymetini takdir etmeyebilirsiniz.
- Temmuz sıcağında Kıbrıs’ta elinizde tek kanallı Amerikan telsiziyle kan ter içinde irtibat kurmaya uğraşmadıysanız, bugün Aselsan’ın yaptığı 40 kanallı kriptolu telsizlerin sizin için bir önemi olmayabilir.
BİRİNCİ GÖREVTUSAŞ VE ZAAF
Burada bir istihbarat zaafı var mı? TUSAŞ gibi savunma sanayisinin kalbi olan bir kampüse böyle bir saldırının gerçekleşmesinin önüne geçilemez miydi? TUSAŞ’ın güvenliğinde bir zaaf var mıdır? Burası “yüksek güvenlikli bölge” ilan edilemez miydi? Teröristler, hangi zaaftan ya da rehavetten yararlanabildiler? Teröristlere TUSAŞ’la ilgili istihbarat desteği verilmiş olabilir mi? TUSAŞ kampüsüyle ilgili bilgiler, teröristlerin eline nasıl geçmiş olabilir?
*
Devletimizi yönetenlerin bu sorulara yanıt bulması şart.