Paylaş
Öncelikle şunu belirtmek gerekiyor, iklim değişikliği çok geniş ve disiplinlerarası bir konu, bu nedenle de iklim değişikliği ile mücadele etmek için pek çok farklı alana odaklanmak gerekiyor. Bu kadar önemli ve insanlığın geleceğine etki eden bir konuya odaklanmak yeni inovasyonlar ortaya çıkarmak açısından da oldukça kritik. İklim değişikliği ile mücadele konusuna odaklanan yeni start-up’lardan ya da teknoloji firmalarından önümüzdeki dönemin “unicorn”larının çıkacağı aşikar. Bu şirketlerin geliştirdiği yeni teknolojilerin bir kısmı bile dünyamızı iklim değişikliği kaynaklı sorunlardan korursa, hepimiz açısından oldukça önemli bir kazanç olacaktır.
Peki, iklim değişikliği ile mücadelede teknolojiden nasıl yararlanabiliriz? Bu yazımda, özellikle son dönemde iklim değişikliğine yönelik teknoloji odaklı çalışmalar gerçekleştiren start-up ların çözümlerine değinmek istedim. Açıkçası iklim değişikliği ile mücadelede kullanılan teknolojiler benim de uzmanlık alanım değil, bu nedenle araştırmalarım kadar, Forbes’da yayınlanan detaylı bir analizi baz aldım. Ayrıca, iklim krizi ile ilgili terimleri doğru kullanmak adına genç iklim aktivistlerinden Atlas Sarrafoğlu’nun tarafıma ilettiği iklim krizi terimler sözlüğünden yararlandım. Umarım, bu araştırma ülkemizdeki girişimcilik ekosistemine, akademisyenlere ya da kurumsal şirketlere sahip oldukları teknolojilerini ve uzmanlıklarını iklim krizi ile mücadele kapsamında da ele almaları adına da bir ilham kaynağı olur…
İklim değişikliği tüm Dünya’nın gündeminde…
Son dönemlerde, Dünya’nın en büyük şirketleri net sıfır emisyona ulaşma taahhüdünde bulunarak; operasyonlarını buna göre uyarlamaya başladı. Basitçe söylemek gerekirse, net sıfır, insan kaynaklı faaliyetler nedeniyle atmosfere salınan ve sera etkisine neden olan karbondioksit, metan, azot oksit gibi gazların miktarını, yeryüzü tarafından doğal olarak emilen sera gazı miktarıyla eşitlemek anlamına geliyor. Bir başka ifadeyle net sıfır, atmosfere yeni emisyonlar eklememek anlamına geliyor. Salım devam edecek, ancak bu durum, atmosferden eşdeğer miktarda gaz emilerek dengelenecek. İngiltere, 2050 yılına kadar net sıfır olma hedefini belirleyen dünyanın ilk büyük ekonomisi oldu.
Öte yandan, geçtiğimiz yıl, Dünya’nın en büyük varlık yöneticisi (7 trilyon dolarlık varlık yöneticisi BlackRock), iklim değişikliğini yatırım stratejisinin merkezine koyduğunu açıkladı. McKinsey’nin raporunda bir örnekle belirttiği üzere, “yatırımcılar, iklim değişikliğini hesaba katmaksızın, sel riski olan kıyı mülklerine normalden fazla değer biçtiklerini anlarlarsa, bu durum kar topu etkisi ile piyasaların çökmesine bile neden olabilir”… Pek çok hükümetin merkez bankası da, iklim değişikliğini sistematik bir ekonomik risk olarak görmeye başlayarak, bu alanda somut adımlar atmaya başladı. Çünkü, iklim değişikliği kaynaklı felaketlerin enflasyonu artıracak etkilere sebep olacağı düşünülüyor. Bu söylemler ve aksiyonlar, iklim değişikliğinin daha somut bir şekilde ele alınacağına yönelik önemli sinyaller veriyor.
Ülkemizde de iklim ve göç bakanlığı kurulması planlanıyor
Son dönemlerde ülkemizin dört bir yanında yaşadığımız doğal afetler, iklim değişikliği odaklı yeni bir yapılanmaya ihtiyaç duyulduğunu gösteriyor ve bu alanda da birtakım somut adımlar atılmaya başlandı. Ayrıca, bu önemli konunun okullarda ders olarak planlanmasında, işlenmesinde ve müfredata eklenmesinde de yarar var…
Yapay zeka destekli iklim zekası
Şirketlerin, iklim değişikliğini stratejik bir öncelik haline getirmesinin bir nedeni de, olumsuz hava olaylarının temel operasyonlarına zarar vermeye başlaması ve bu zararın giderek artması. Tedarik zincirlerinde baş gösteren problemler, orman yangınları nedeniyle zorunlu toplu tahliyeler, kıyılara yakın tesisleri su basması, aşırı sıcak nedeniyle açık hava operasyonlarındaki problemler ve belirli bölgelerin daha az yaşanabilir hale gelmesi bu zararlardan sadece bir kısmı.
İklim değişikliği kaynaklı problemlere hazırlıklı olmak ve doğru şekilde yanıt vermek için kuruluşların karşılaşabilecekleri risklere yönelik spesifik analizlere ihtiyaçları var. Bu sorunlara karşı önlemler almak, sadece geçmiş hava durumlarına bakarak, gelecekteki potansiyel riske yönelik değerlendirmeler gerçekleştirme anlamına gelmemeli. Farklı odak alanları için, çok sayıda ve çeşitli veriye dayalı öngörü analizlerine yatırım yapmak gerekli.
Birkaç örnek ile belirtmek gerekirse; Bankalar, emlak kredisi portföyünü değerlendirirken artan kasırgaların kıyıdaki mülklere verdiği hasar üzerinden bir etki analizi yapmak isterken; bir hükümet, artan zorlu hava koşulları karşısında ülkesinin altyapısını güçlendirmek için yatırımlar yapmayı planlayabilir; uluslararası bir otel zinciri ise yeni yatırımlarını nerede gerçekleştireceğine karar vermeden önce, uzun vadeli hava tahminlerini ve iklim değişikliği kaynaklı etkileri daha iyi anlamak isteyebilir.
Bu doğrultuda, kuruluşların aşırı hava olaylarını daha iyi tahmin etmelerini ve hazırlıklı olmalarını sağlamak için tahmine dayalı analitik platformlar sunan bir dizi “iklim zekası” girişimi çözümler sunmaya başladı.
One Concern ismindeki Japonya’da kurulmuş bir start-up, toplumun direncini ve deprem, sel ve diğer doğal afetlere tepkisini modellemek ve simüle etmek için bir platform tasarlamış. Bu platform üzerinden Dünya’nın doğal ve yapısal ortamlarının dijital ikizini oluşturarak, iklim değişikliğinin etkilerini dinamik olarak ve lokasyon bazlı modelliyor.
Bu alanda öne çıkan başka bir oyuncu, Londra bazlı Cervest. Bu firma da, platformlarını açık hale getirerek müşterilerinin risklerini kendileri dışında kimlerin görebildiğine yönelik bilgi sağlıyor; bankalar, sigorta şirketleri gibi… Açık platform ile yaratılan ağ etkisinin, riske maruz kalmayı azaltmak için de firmalara yönelik teşvik oluşturması amaçlanıyor.
İklim değişikliği ile sigortacılık da şekil değiştiriyor
İklim zekasına odaklanan girişimler, kuruluşların iklim risklerini daha iyi anlamalarına ve tahmin etmelerine yardımcı olmayı amaçlarken, iklim sigortası odağında faaliyet gösterenler ise, kuruluşların kendilerini bu risklerden finansal olarak korumalarına yardımcı olmak için teknolojiden yararlanıyor.
Geleneksel sigorta firmaları, iklim değişikliğinin yol açtığı yeni finansal riskleri etkili bir şekilde değerlendirmede sorun yaşıyor. Bu nedenle, iklim değişikliği kaynaklı riskleri daha doğru analiz etmek ve yeni sigorta ürünleri tasarlamak için alternatif veri kaynaklarından, gerçek zamanlı analitikten ve yapay zekadan yararlanılmaya başlandı.
Sigortacılıkta bu yeni girişimlerin stratejilerinin çoğunun merkezinde yer alan inovasyon, “parametrik sigorta” olarak adlandırılıyor. Bu sigorta, poliçe sahiplerine, meydana gelen fiili zararları tazmin eden geleneksel sigortadan farklı olarak, beklenmeyen doğa olaylarının meydana gelmesi durumunda otomatik olarak belirli bir tutarı ödüyor.
Parametrik sigorta, sigorta acentelerinin, poliçe sahiplerinin kayıplarını değerlendirme ve doğrulama ihtiyacını ortadan kaldırırken; belirli parametreler karşılandığında ödemeyi garanti ediyor. Örneğin, yağmurun belirli bir miktarın üzerinde yağması, sıcaklığın belirlenen değerin üzerine çıkması, belirli yoğunlukta kasırga olması, vb. Parametrik model, sigortayı daha hızlı ve daha kesin ödemelerle daha otomatik, veri odaklı ve şeffaf hale getiriyor.
Paris merkezli Descartes Underwriting şirketi, sel, kuraklık, tedarik zinciri kesintileri, yenilenebilir enerji verimliliği, inşaat sürecindeki kesintiler gibi iklimle ilgili çok çeşitli riskler için parametrik sigorta sunuyor. Firma, uydu görüntüleri, nesnelerin interneti sensörleri ve radar gibi çeşitli kaynaklardan gerçek zamanlı olarak veri toplayarak, parametrik politikalarını iyileştirmek ve izlemek adına makine öğreniminden yararlanıyor.
İklim riski için parametrik sigorta sunan bir diğer oyuncu, sigorta poliçelerini şifrelemek için blok zinciri bazlı akıllı sözleşmeler kullanan Arbol. Arbol, taleplerin otomatik olarak iki hafta veya daha kısa sürede ödenmesini sağlıyor.
Bu kategorideki en popüler girişimlerden biri de başlangıçta orman yangınlarına odaklanarak iklim değişikliği riski için reasürans (sigortanın yenilenme imkanı) sunan Kettle. Yapay zekadan yararlanan firma, 2020’de Kaliforniya'daki en büyük 14 orman yangınının konumlarını başarılı bir şekilde tahmin etmek de dahil olmak üzere orman yangını riski hakkında hiper doğru, hiper yerel tahminler yapabildiğini iddia ediyor. Kettle'ın yapay zeka destekli risk modellemesi, sigorta müşterilerine daha rekabetçi fiyatlandırma sunarak geleneksel reasürans oyuncularına göre %25'in üzerinde daha yüksek getiri sağlıyor.
Karbon muhasebesi programları de şirketlerin başvurması gereken araçlar haline geliyor…
Bir kuruluş karbon ayak izini azaltmak veya dengelemek için öncelikle karbon ayak izinin ne olduğunu anlamalı. Karbon ayak izi, birim karbondioksit cinsinden ölçülen, üretilen sera gazı miktarı açısından insan faaliyetlerinin yıllık bazda çevreye verdiği zararın ölçüsü olarak tanımlanıyor. Karbon ayak izi iki ana parçadan oluşuyor: Doğrudan (birincil) ayak izi ve dolaylı (ikincil) ayak izi. Birincil ayak izi, evsel enerji tüketimi ve ulaşım (sözgelimi araba ve uçak) dahil olmak üzere fosil yakıtlarının yanmasından ortaya çıkan doğrudan CO2 emisyonlarının ölçüsünü belirtirken; ikincil ayak izi, kullandığımız ürünlerin tüm yaşam döngüsünden bu ürünlerin imalatı ve en sonunda bozulmalarıyla ilgili olan dolaylı CO2 emisyonlarının ölçüsünü ifade ediyor.
Bir şirketin karbon ayak izi ise üç kategoriye ayrılıyor: Şirketin kendi operasyonlarından kaynaklanan doğrudan emisyonlar (Kapsam 1 emisyonları olarak bilinir), şirketin kullandığı elektriği üretmek için gereken emisyonlar (Kapsam 2 emisyonları) ve ölçülmesi en zor olan emisyonlar (Kapsam 3 emisyonları); tedarikçilerden müşterilere kadar şirketin ürünlerinin değer zinciri boyunca üretiminden ve tüketiminden kaynaklı emisyonlar. Kuruluşların üç kapsamı da içeren karbon emisyonlarını ölçmelerine ve izlemelerine yardımcı olacak karbon muhasebe platformaları geliştiren girişimler de mevcut.
Karbon muhasebe platformu geliştiren firmaların başında Watershed geliyor. Şirketin kurucuları, “iklimi bir veri problemi olarak” görüyor ve şirketlerin hızlı bir şekilde net sıfır emisyon hedeflerine yardımcı olan bir yazılım platformu sağlıyor. Bu doğrultuda, bir şirketin tüm karbon ayak izini (Kapsam 3 emisyonları dahil) analiz ederek, şirketlerin iklim programı yürütmeleri için gerekli araçları temin ediliyor, net sıfıra ulaşmak için somut bir plan hazırlıyor ve ilerlemeyi paydaşlara bildiriyor. Bu tarz girişimlerin karşılaştığı temel zorluğu, veri kalitesi ve doğruluğu oluşturuyor. Özellikle Kapsam 3 emisyonları hakkında güvenilir veri toplamak son derece zor olabiliyor.
Bir önceki yazımda da belirttiğim üzere, “İklim Felaketini Nasıl Önleriz” kitabının da yazarı, Bill & Melinda Gates Vakfı'nın eş başkanı Bill Gates'e göre de Dünyamızı iklim değişikliğinin en kötü etkilerinden kurtarmak için çok geç olmadan bu alandaki inovasyonları hızlandırmak gerekiyor. Hatta, bu inovasyonların hayata geçmesi için bir takım hedef tarihler bile koymak gerekiyor. Bill Gates’e göre “iklimi, yavaş yavaş dolan bir küvet olarak düşünebiliriz. Küveti dolduran suyun akışını damla boyutuna kadar azaltsak bile, küvet sonunda dolacak ve içindeki sular dökülecek. Önlememiz gereken felaket, küvet taşmadan, doldurmayı durdurmak... İklim değişikliğine yönelik olarak gerçeklere dayalı bir bakış açısına sahip olduğumuzda, iklim felaketinden kaçınmak için ihtiyacımız olan bazı şeylere sahip olduğumuzu görebiliriz, ancak hepsine sahip olmadığımızın da bilincinde olmamız gerekiyor. Sahip olduğumuz çözümleri yaygınlaştırmada nelerin önümüzde engel olduğunu anlayıp, ihtiyaç duyduğumuz atılımları gerçekleştirmenin yollarını bulmalıyız…"
Bir sonraki yazımda, iklim değişikliği ile mücadelede öne çıkmakta olan teknolojileri ve girişimleri ele almayı sürdüreceğim…
Paylaş