Yeni Zelanda’nın kutsal ruhu vücudumda ne arıyor?
Balık kılçığından bıçaklarla koluma ufak darbeler vuruyorlar. Denizin dibinde dünyanın en leziz ve doyurucu meyvesini buluyorum. Erkekliğin ispatının dil çıkarmak olduğunu öğreniyorum. Bilimkurgu setinden fırlamış bir ormanda dolaşıyorum. Toprakta çukurlar açıyorum. Yeni Zelanda’dayım. Maoriler arasındayım. Hastasıyım!
Yeni Zelanda’nın başkenti Auckland’ın marinasında, teknedeyiz. 40 metrelik, lüks bir ‘expedition boat’ (araştırma gemisi) bu.
Ülkenin yerli halkı Maorilerin yaşamlarına girmeye hazırlanıyoruz. Sabah nefis bir kahvaltı yaptıktan sonra John’la tanışıyoruz. John, bir haftalık gezimizi organize eden, Maori asıllı, çok sempatik, uzun boylu, orta yaşlı, babayiğit bir adam. Maoriler ile dalışa gideceğiz. Karnımızı da onlar gibi sualtı canlıları ve yemişleri ile dolduracağız.
Okyanus sıcaklığı 17 derece. Kalın dalış elbiselerimizi giyiyor şişme sürat botlarına binip adalara doğru yola çıkıyoruz. Okyanus akıntılı; dev dalgalar kayalarda parçalanıyor. Kendimi bottan usulca azgın okyanusa bırakırken biraz olsun ürkmüyorum desem yalan olur.
Maori âdetlerinde -bizdeki yanaktan öpme gibi- alın ve burnu dayayıp birbirinizin nefesini sesli olarak içinize çekerek ruhlarınızı değiş-tokuş ediyorsunuz.
Denizaltı bitkileri çok değişik. Uzun boylu, geniş yapraklılar; akıntıda nazlı nazlı salınıyorlar. Denizin dibini göremiyorsunuz. Biraz ürpertici bir durum, köpekbalıkları tehlikesi de cabası. 25-30 metreye iniyoruz. Maoriler karınca gibi bu dev bitkilerin arasında kayboluyor. Crayfish-kerevit (bir nevi istakoz) toplayacaklar. Buraların kereviti dev gibi. Bir an, sarıldığım kayalar üstünde yeşil iri midyeler görüyorum.
Bilmeden hazine bulmuşum meğerse. Maori dalgıç yaklaşıyor. El işaretleriyle “Mükemmel, topla hepsini” derken elime de bir file tutuşturuyor. Hayatımda yediğim en leziz ve en doyurucu deniz meyvesi işte bu: Yani ‘New Zealand green-lipped mussel (Yeni Zelanda’nın yeşil dudaklı midyesi)’ Öğlen yemeğimiz çıktı işte.
DÖVME USTASI, AFFET BENİ!
Bizleri Maori savaşçıları kılığına sokacak bir ekip ve dövmeci ustası gemiye davetli. Maoriler’deki dövmelerin hepsinin anlamı var. Hangi kabileden, hatta hangi aileden geldikleri, şecereleri, hayat felsefeleri... Ben ufak bir dövme istiyorum. Sağ kolumun iç kısmına “‘Hammerhead shark - çekiçkafa köpekbalığı yapalım” diyor usta. Maori inancına göre bu yırtıcı köpekbalığı kutsal ve güçlü bir ruh. Dövmeleri balık kılçığından bıçaklarıyla ufak darbeler vurarak yapıyorlar. Çok keskin bir acı hissediyorum. Bir Maori saz heyeti acımı dindirmek için vurmalı çalgılarla, kavallarla uğultulu sesler çıkararak şarkılar söylüyor, şaman duaları okuyor. Ama ne fayda! Acıdan bayılacak gibiyim.
Köpekbalığının kafası koluma dövüldü. Dövme ustası, “Bu defalık bu kadar yeter bir dahaki geldiğinde tamamlarız” dedi ve beni affetti.
YENİ ZELANDA USULÜ KUYUKEBABI
Ormanların arasına sıkışmış, yeşil çimle kaplı meydanın ortasına geniş bir çukur açtık. Evvelden toplanmış, kesilmiş kütükleri uçları çukurun ortasında birleşecek şekilde diziyoruz. Ardından kuru otları kütük aralarına sıkıştırıyor; son olarak da iri volkanik taşları odunların üstüne bırakıveriyoruz.
Ateş harlanınca yaprak toplamaya gidiyoruz. Hiç görmediğim bir bitki örtüsü ve tabiat. Yeşilin binbir tonu, koyu lacivert gökyüzü ile halvet. Bulutların beyazı ve şekilleri bile farklı. Bir bilimkurgu filminin setindeyiz sanki.
Kütükler kül olmaya başlayınca ortalarındaki kızgın lav taşları çukura düşüyor. Telden bir sepeti, topladığımız koyu yeşil, iri ve kalın ‘Puka’ yapraklarıyla döşüyoruz. İçine av etleri, tavuklar, pirzolalar, sucuklar, bez torba içinde balkabakları ve tatlı patatesler diziyoruz. Kızgın taşların üstüne bu tel sepeti de yerleştirdik. Üzerine de ördüğümüz yeşil yorganları serdik ve ıslak toprak serptik. Bir süre sonra bir miktar su döküyoruz; bu hem kalın bir buhar yapıyor hem de toprağı çamur haline getiriyor. Buhar kesilene kadar toprak atıyoruz. Akşam yemeğimiz (Bir nevi kuyukebabı) Maori usulü ‘Hangi’ yöntemiyle pişiyor.
Güneş batarken geri dönüp çukurumuzu dikkatle açıyoruz. Etler lif lif olmuş, tavuklar lokum. Ateş yeniden harlandı, gitarlar çıktı ortaya, elime davulları tutuşturdular. Bol yıldızlı ılık bir gecedeyiz. Azgın alevlerin ve oynak gölgelerin gecesi... Vücut ve yüzlerdeki tüm tılsımlı dövmeler kızıla boyanmış. İri adamlar ve kadınlar dans ediyor...