ertugrul.gunay@gmail.com
Mavi ile yeşilin koynunda saklanan tarih: Kekova
Kekova, Antalya’nın batısında Demre’yle Kaş arasında, aynı adı taşıyan bir ada ve daha küçük adacıkların çevrelediği saklı bir cennet. Kemer yakınlarındaki Olympos’tan Fethiye’ye kadar uzanan antik Likya bölgesinin en korunaklı koylarına sahip, doğanın ve tarihin, denizin mavisiyle boyandığı bir yer. Bu mavi o kadar özel ki, galiba “Kekova mavisi” diye bir renk tanımı bile var.
Kekova, Antalya’nın batısında Demre’yle Kaş arasında, aynı adı taşıyan bir ada ve daha küçük adacıkların çevrelediği saklı bir cennet. Kemer yakınlarındaki Olympos’tan Fethiye’ye kadar uzanan antik Likya bölgesinin en korunaklı koylarına sahip, doğanın ve tarihin, denizin mavisiyle boyandığı bir yer. Bu mavi o kadar özel ki, galiba “Kekova mavisi” diye bir renk tanımı bile var.
Sanırım otuz yıl kadar önceydi. Antalya tatilimizin son günlerini, Ege boyunca Çeşme’ye doğru sürdürmeye niyetlenmiştik. Demre’nin Çayağzı İskelesi’nden kalkan teknelerden biriyle hemen karşı adalar arasındaki koylara gittik. Kendimizi bir daha unutamayacağımız derin bir maviliğin içinde bulduk. Kekova’yla tanışmamız böyle oldu.
Kekova adasının tarihsel adı Dolichiste. Bugün kullandığımız adın nereden geldiğine ilişkin çeşitli rivayetler var. Ben Kekikova’dan geldiğine inanıyorum. Çünkü çevrede kekik doğal bir bitki örtüsü gibi, yaygın; ticari amaçla bile yetiştirilip, pazara çıkarılıyor.
Kekova adasının kuşattığı koyun içinde -Demre İlçesine bağlı- iki yerleşim var. İlki Üçağız Köyü (Theimiusa). Kaş ve Demre yönünden deniz ve karayoluyla ulaşabilirsiniz. Deniz yoluyla ulaşım Demre’den çok daha kısa ve kolay. İkincisi sadece deniz yoluyla ulaşabileceğiniz Kaleköy (Simena). Her iki yerleşimin yakın çevresi asırlık zeytin ve harnup (keçiboynuzu) ağaçları ve çok sayıda görkemli Likya lahitleri ile dolu.
Türkiye tanıtımlarının en bilinen görsellerinden biri olan ‘sudaki lahit’, Simena’nın hemen kıyılarında. Boyunuzu aşmayan denize birkaç adım atıp bu ünlü lahitle özçekim bile yapabilirsiniz.
Lahitlerin destanları Simena’nın tepesinde, köye adını veren bir ortaçağ kalesi var. Kaleye çıkmak, dik bir taş sokağın çevresinde el emeği hediyelikler satan güleryüzlü kadınlar, limonlar, sardunyalar ve begonviller arasında, zahmetli de olsa zevkli. Kalede birkaç basamaklı küçük bir antik tiyatro ve unutamayacağınız manzara var.
Çevreye birkaç adım yürürseniz görkemli lahitlerle zeytin ağaçlarının binyıllık dayanışmalarına tanıklık eder, -dinlemesini biliyorsanız- onların destansı öykülerini duyabilirsiniz.
Aslında Üçağız ve Kaleköy, antik yerleşimin merkezi değil, çeperleri gibi. Antik yerleşim, Kek(ik)ova ile kıyıyı birbirine bağlayan kara parçasının 3. yüzyıl ortalarında yaşanan depremde çökmesiyle su altında kalmış. Theimussa’dan Simena’ya giderken ya da adanın kıyılarına yaklaşırken suyun altında kalan yapı izlerini görebilirsiniz.
Su üstünde kalan adacıklarda da bu izler devam ediyor. ‘Batık Şehir’ kalıntılarının olduğu bölgede dalış yasağı var. Ama onun dışında Tersane Koyunda, Gökkaya’da, Çamlıkoy’da ve daha birçok yerde (meraklısı için biraz daha uzakta, Karalos’da!) dilediğinizce yüzerek denizin sizi neredeyse maviye boyadığı duygusunu yaşayabilirsiniz.
Bu koylar tarih boyunca Akdeniz’in fırtınalı günlerinde nice gemiye sığınak olmuş, nice kaptanı konuk etmiş, nice korsanı gözlerden saklamış. Balkan Savaşı sırasında Akdeniz’de akınlar yapan ve haklı bir ün kazanan, Kurtuluş Savaşı’mızın öncülerinden Rauf (Orbay) Bey de, Hamidiye kruvazörüyle bu koylardan birinde bir süre düşmandan sakınmaya çalışmış.
Simena’nın doğusunda, derin sularıyla bilinen küçük bir koyda, şimdi bu kahramanların anısına saygı için kayalara Türk Bayrağı işlenmiş.
Bütün bu tarih zenginliği ve doğal özellikleriyle Kekova, 2000 yılından bu yana UNESCO Dünya Miras Alanı aday listesinde yer alıyor. Ayrıca Özel Çevre Koruma Bölgesi statüsü de taşıyor.
Buna karşın bu özel bölgenin yakın yıllara kadar devletten hak ettiği ilgiyi gördüğünü söylemek zor. 2010’a doğru Kültür ve Turizm Bakanlığı -bazı özel kurumların da desteği ile- temel gereksinimlerle ilgili düzenlemeler yaptı; kaçak yapılaşmalar, kirlilik yaratan işgal ve ihmalkarlıklar kısmen ortadan kaldırıldı. Koylar, Ulaştırma Bakanlığı’nın tarama araçlarıyla temizlendi; uygar ve daha bakımlı bir ortam oluştu.
Ancak her şeyin mükemmel olduğu hâlâ söylenemez. Bölge doğal ve tarihi sit olmasına karşın, gözlerden uzak koylarda kaçak yapılaşmalar sürüyor. Bu yapılar, bölge yerlilerinin ailevi ihtiyaçlarından doğan eklentiler değil; dışarıdan gelen birtakım fırsatçıların kural tanımaz, aç gözlü işleri. Yerel ve merkezi yönetim temsilcilerinin duyarsızlığı oranında, ülkemizin bu güzel köşesini de yağmalamak için pusuda bekliyorlar.
Her iki köyün kıyıları, yöresel otlarla tadlandırılmış salata ve taze balık ziyafetleri sunan lokantalarla dolu. Karayoluyla geliyorsanız, Çevreli-Üçağız arasında yol boyuna sıralanmış tezgahlar kekik, adaçayı, keçiboynuzu, yeşil ve siyah zeytin, pekmez ve bal gibi yöresel ürünlerle dolu.