Yazı ve fotoğraflar: Tuğrul Çam - Anadolu Ajans
Issızlığın ortasındaki bir avuç Türk: Duhalar
Moğolistan'ın en kuzeyinde, Güney Sibirya'da ıssızlığın ortasında bir avuç Türk. Türkiye'nin iki katı büyüklüğündeki Moğolistan'da sayıları sadece 800 kadar. Duha Türkleri, dünyada nüfusun en seyrek olduğu yerlerden birinde geyik sürüleriyle izole bir hayat sürdürüyor. İşte Duha Türkleri hakkında detaylar...
Moğolistan'ın en kuzeyinde, Güney Sibirya'da ıssızlığın ortasında bir avuç Türk. Türkiye'nin iki katı büyüklüğündeki Moğolistan'da sayıları sadece 800 kadar. Duha Türkleri, dünyada nüfusun en seyrek olduğu yerlerden birinde geyik sürüleriyle izole bir hayat sürdürüyor.
Uçaklar, arazi araçları, atlar ya da yürüyerek dünyanın en ücra bölgelerinden birinde yaşayan Duha Türklerine zorlu bir yolculuktan sonra ulaşılıyor. Kışın hava sıcaklığının eksi 50 dereceye kadar düştüğü topraklarda bir avuç kalan Duha Türklerine ulaşmak için karla kaplı ormanlardan, çorak steplerden ve buz tutmuş göllerden geçmek gerekiyor. Duhalar, Moğolistan’ın en soğuk ve en dağlık bölgesi olan kuzeyde, Rusya sınırına yakın "tayga" adı verilen ormanlık alanda yaşıyor.
Ren geyiği sürüleri besledikleri için Moğolların "Tsaatan" yani geyik çobanı dediği Türk kolu Duhaların sayısının Moğolistan'da sadece 800 kadar kaldığı tahmin ediliyor. Duhaları görebilmek için Türkiye'ye 8 bin kilometre uzaktaki taygaya ulaşmak, bunun için de Asya’nın büyük göllerinden Hövsgöl’ün kuzeyindeki Tsaganur ilçesinin kuzeyine gitmek gerek.
Yol boyunca at, koyun, keçi, yak sürülerine rastlanıyor. Asfalt yol bittikten sonra mevsim kışsa heyecanlı ve kimileri için korkutucu, güneyinden kuzeyine 160 kilometre uzunluğundaki Hövsgöl kısmı başlıyor.
Buz tutmuş gölde yolculuk
Hava sıcaklığı kış aylarında genellikle eksi 20 ile eksi 40 derece arasında seyrettiği için göl buz tutuyor. Araçlar bu sayede yaklaşık 1 metre kalınlığındaki buz tabakasının üzerinde gidebiliyor. Bu yolculuk da 2 saat sürüyor. Göl üzerinde gidilmesiyle Tsaganur yolu birkaç saat kısalıyor. Yazın ise gölün batısından yine orman ve düzlüklerden geçerek Tsaganur'a gidiliyor.
Hava sıcaklığı kış aylarında genellikle eksi 20 ile eksi 40 derece arasında seyrettiği için göl buz tutuyor. Araçlar bu sayede yaklaşık 1 metre kalınlığındaki buz tabakasının üzerinde gidebiliyor. Bu yolculuk da 2 saat sürüyor. Göl üzerinde gidilmesiyle Tsaganur yolu birkaç saat kısalıyor. Yazın ise gölün batısından yine orman ve düzlüklerden geçerek Tsaganur'a gidiliyor.
Buz üzerinde gitmek hem heyecan verici hem ürkütücü. Bu konuda tecrübeli sürücülerin araç kullanması ve buzun kırılarak araçların suya gömülmesi ihtimaline karşı emniyet kemerinin takılmaması tavsiye ediliyor.
Buz üzerindeki çatlaklar hayranlık verici güzellikte. Güneş ışıklarının vurmasıyla büyüleyici görüntüler ortaya çıkıyor. Donmuş gölde buza sıkışmış gemiler bu coğrafyaya aşina olmayanları şaşırtıyor. Bu gemiler yaz aylarında Hövsgöl üzerinde Rusya sınırına kadar taşımacılıkta kullanılıyor. Kışın ise etraflarını saran buzun mahkumu olarak havanın ısınmasını bekliyor.
Göl üzerindeki yolculuk bittikten sonra en zor kısım başlıyor. Ormanın içinde, bazen yine buz tutmuş bir nehir yatağında, kimi zaman da düzlüklerde saatler süren bir yolculuk yapmak gerekiyor. Neredeyse yolun olmadığı bölgelerde önceki araçların izleri takip ediliyor. Engebeli arazilerde çoğunlukla saatte 10-20 kilometre hızla ilerleniyor.
Göz alabildiğince uzanan arazide lastik izlerini takip ederken yol bir anda üçe, dörde ayrılabiliyor ya da etrafta paralel devam eden başka patikalar göze çarpabiliyor. Bu yüzden Moğollar, "Her Moğol'un kendi yolu vardır." ata sözünü hatırlatıyor. Bölgeyi bilmeyenlerin ise kaybolma ihtimali çok yüksek. Kullanılan araca göre Duha Türklerine ulaşan yol 8-12 saat sürebiliyor. Bu yollarda en çok tercih edilen araç eskiden askeri amaçla kullanılan Rus yapımı bir minibüs. Dünyanın bu bölgesinde 4x4 arazi araçlarının yanı sıra Rus yapımı bu minibüs dayanıklılığı ve ucuzluğuyla en çok tercih edilen vasıta.
Mörön'den kuzeye doğru ilerlerken yol kenarlarında Budist inancına göre gökyüzünü temsil eden mavi çaputlar bağlanmış piramit şeklindeki dallardan yapılmış sunak benzeri yapılar göze çarpıyor. Kimi Moğollar bu yapıları görünce yol kenarında durup inançlarına göre ibadet ediyor.
Tsaganur'da nüfusun çoğunluğunu Moğollar oluşturuyor. 263 aileden oluşan 700 kadar Duha Türkü'nün bir kısmı da bu ilçede yaşıyor. Duha Türklerinin kalan kısmının yurt edindiği taygalar ise Tsaganur'a kışın arazi araçlarıyla gidilirse 1 saat uzaklıkta. Buraya da yine yol yok demek yanlış olmaz. Taygaya kışın gitmek daha kolay çünkü yol üzerindeki bataklık alan buz tutmuş oluyor ve araçların geçmesine imkan tanıyor. Yazın ise çamur nedeniyle yürümek ya da at kullanmak gerekiyor.
Taygaya yaklaşanları, köpeklerin sesiyle tek göz kütük evlerinin kapısına çıkan Duha Türkleri kışın çok az gördükleri yabancıları evlerine misafir ediyor. Eskiden yün kumaşlar ve hayvan postlarıyla muhkemleştirdikleri çadırlarda yaşayan Duhalar, artık kütükten yapılmış evlere geçmiş. Yazları yine çadırlara geçiyorlar.
Kış soğuğundan korunmak için yeterli olmayan kütük evlerin içi izolasyon amacıyla çadır bezi, muşamba, halı gibi malzemelerle kaplı. Tek göz evin ortasındaki soba tek ısı kaynakları. Yemek yapmak için kullandıkları sobada buharda pişirdikleri mantılar misafirlerine sundukları başlıca ikramlardan. Geyik sütünden yapılmış çay ve peynir gibi ürünler de Duhaların temel gıdaları arasında.
Geyikler onların her şeyi
Duha Türkleri için geyik, hayat demek. Ren geyiği sürüleri besleyen Duha Türkleri, bu hayvanlar sayesinde hayatta kaldıklarını düşünüyor. Geyiklerin eti, sütü, postu, yünü, boynuzu, kısacası her zerresi Duhaların temel gıda ve geçim kaynağı. Bundan elde ettikleri hayatlarını idame etmek için kullanıyorlar. Ren geyikleri Duhalar için aynı zamanda taşımacılıkta da kullanılan binek hayvanı. Yük taşımada kullandıkları geyikleri at gibi sürüyorlar ama bu sadece çok soğuk kış mevsiminde mümkün çünkü geyikler havalar ısındıkça dayanıklılığını kaybediyor. Duhalar da bu nedenle geyik sürülerini baharla birlikte daha yüksek yerlere götürüyor. Isınan havada binek hayvanı olarak da geyik yerine at kullanıyorlar.
Duha Türkleri için geyik, hayat demek. Ren geyiği sürüleri besleyen Duha Türkleri, bu hayvanlar sayesinde hayatta kaldıklarını düşünüyor. Geyiklerin eti, sütü, postu, yünü, boynuzu, kısacası her zerresi Duhaların temel gıda ve geçim kaynağı. Bundan elde ettikleri hayatlarını idame etmek için kullanıyorlar. Ren geyikleri Duhalar için aynı zamanda taşımacılıkta da kullanılan binek hayvanı. Yük taşımada kullandıkları geyikleri at gibi sürüyorlar ama bu sadece çok soğuk kış mevsiminde mümkün çünkü geyikler havalar ısındıkça dayanıklılığını kaybediyor. Duhalar da bu nedenle geyik sürülerini baharla birlikte daha yüksek yerlere götürüyor. Isınan havada binek hayvanı olarak da geyik yerine at kullanıyorlar.
Duha dili ve kültürü tehlikede
Dünyanın her yerine hızla yayılan teknoloji Duha Türklerinin yaşadığı ıssız taygalara da ulaşmış. Yakın zamana kadar teknolojiden uzak, dış dünyaya nispeten kapalı hayat süren Duhaların artık elektrik üretmek için güneş panelleri, uydu antenleri ve televizyonları, telefonları, bazı ailelerin arazi araçları var. Duhaların çocukları da yakındaki ilçede bulunan yatılı ilkokul ve ortaokulda eğitim alıyor. Lise için ise daha büyük şehirlere gitmek zorundalar ancak derslerin Moğolca olması kendi dillerini öğrenememelerine ya da unutmalarına neden oluyor.
Dünyanın her yerine hızla yayılan teknoloji Duha Türklerinin yaşadığı ıssız taygalara da ulaşmış. Yakın zamana kadar teknolojiden uzak, dış dünyaya nispeten kapalı hayat süren Duhaların artık elektrik üretmek için güneş panelleri, uydu antenleri ve televizyonları, telefonları, bazı ailelerin arazi araçları var. Duhaların çocukları da yakındaki ilçede bulunan yatılı ilkokul ve ortaokulda eğitim alıyor. Lise için ise daha büyük şehirlere gitmek zorundalar ancak derslerin Moğolca olması kendi dillerini öğrenememelerine ya da unutmalarına neden oluyor.
Hem dış kültürlere açık olmaları hem de çocukların okumak için taygalardan ayrılmaları, Duha kültürünün ve geleneksel yaşam tarzlarının özellikle genç nesillerde değişmesi veya yok olmaya başlamasını beraberinde getiriyor. Duha toplumundaki yaşlılar Moğolcanın yanında kendi dillerini konuşabilirken gençlerin bir kısmı Duha dilini bilmiyor.
Duha Türklerinin konuştuğu Türkçe ise Türkiye'de veya Orta Asya coğrafyasında konuşulan Türkçe ile benzerlikler gösteriyor. Duhalar Türkiye'den giden biri ile anlaşmakta zorluk çekse bile birçok ortak kelime sayesinde bir iletişim yolu bulunabilir. Ortak kelimelere örnek olarak ise "baş, el, kol, but, göz, kulak" gibi uzuvların isimleri, sayıların neredeyse tamamı, gece ve gündüz gibi doğa olayları, "biz, bizder (bizler), men, sen, o" gibi zamirler ile "var, yok, et, süt" gibi daha birçok sözcük sayılabilir. Son yıllarda artan turizm de Duha Türklerinin dış kültürlerin etkilerine daha açık gelmesine yol açıyor. Moğolistan'daki el değmemiş doğayı görmek için dünyanın dört bir yanından gelen turistler, Duha Türkleri hakkındaki yayınlar sayesinde bu bölgeye de gelmeye başlamış.
Özellikle yaz aylarında Tsaganur civarına gelen turist sayısında artış görülüyor. Bölgede yaşayanlara geçen yıl buraya 2 binden fazla turistin geldiğini aktarıyor. Turistler, Duhaların kültürünü görmek ve el değmemiş doğada zaman geçirmek için taygalara giderek çadırlarını kiralıyor ve geyiklerine biniyor. Duhalar da turistlere geyik boynuzundan, derisinden ve kıymetli taşlardan yaptıkları hediyelik eşyaları satarak gelir elde ediyor.
Duha Türkleri kim?
Hacettepe Üniversitesi Türkiyat Araştırmaları Enstitüsünden Doç. Dr. Bülent Gül ile Ankara Üniversitesinden Ankhbayar Danuu'nun 2012'de yayınladıkları araştırmaya göre, Moğolistan'da kadim Türk kültürünü devam ettiren Duhaların kökeniyle ilgili Çin kaynaklarında geçen "tu-po", yani "dubo" adına dikkat çekildiği, dolayısıyla da Tuva Türkleriyle ilişkilendirildikleri görülüyor. Bazı Türk araştırmacılar da Dede Korkut Hikayelerinde geçen "Duha Koca Oğlu Deli Dumrul" adındaki Duha adı ile bu kadim kavim arasında bir ilişki olabileceğini belirtiyor.
Hacettepe Üniversitesi Türkiyat Araştırmaları Enstitüsünden Doç. Dr. Bülent Gül ile Ankara Üniversitesinden Ankhbayar Danuu'nun 2012'de yayınladıkları araştırmaya göre, Moğolistan'da kadim Türk kültürünü devam ettiren Duhaların kökeniyle ilgili Çin kaynaklarında geçen "tu-po", yani "dubo" adına dikkat çekildiği, dolayısıyla da Tuva Türkleriyle ilişkilendirildikleri görülüyor. Bazı Türk araştırmacılar da Dede Korkut Hikayelerinde geçen "Duha Koca Oğlu Deli Dumrul" adındaki Duha adı ile bu kadim kavim arasında bir ilişki olabileceğini belirtiyor.
1921'den önce Duhalar, Moğolistan İmparatorluğu hakimiyetinde Tanno Uryanhai hududu içinde dağlarda yaşayan "Soyonlar" olarak resmi kayıtlarda geçiyordu. Tanno Uryanhai hududu, 1917 yılında kurulan Sovyet Cumhuriyeti dış politikası sonucu 1921'de Moğolistan İmparatorluğu’ndan koptu. Aynı yıl Tuva Cumhuriyeti'nin bağımsızlığını ilan etmesiyle Sovyetler Birliği ve Moğolistan Halk Cumhuriyeti arasındaki sınır çizgisi, bir tartışma konusu oldu ve 1952 senesine kadar devam etti. Sınır çizgisi hakkında taraflar anlaşmaya varınca sınır bölgesinde yaşayan 53 ailenin vatandaşlık sorunu gündeme geldi ancak 1955'te bu 53 aileden oluşan Duhalar, kendi iradeleri ile Moğolistan vatandaşlığına müracaat etti.
Moğolistan sosyalist yönetim sırasında Duha Türklerini yerleşik hayata teşvik etti ancak 1980'lerin ortalarından itibaren Duhaların geleneksel yaşam tarzı, örf ve adetlerini korumak amacıyla eski karardan vazgeçildi.
Duhalara ücretsiz kışlık kıyafetler, yaşlılara gıda yardımı, geyik çobanının maaşının diğer hayvancılık sektöründen fazla tutulması ve her aileye maaş bağlanması gibi sosyal yardımlar başladı ancak sosyalist rejimin çökmesi ve ekonomik sıkıntılarla Duhalar ihmal edildi. 2000'lerin başından itibaren ekonomik büyüme ve Moğolistan'da turizmin gelişmesiyle Duha Türkleri için yeni imkanlar ortaya çıktı fakat bu imkanlar Duhaların yaşam biçimini değiştiriyor ve kültürlerinin zamanla yok olma ihtimali yükseliyor.