İsmail SARI / isari@hurriyet.com.tr
Bir sen, bir ben, bir de zürafa
Sermin ve Mustafa Kemal Karataş, birbirine deli gibi âşık gezgin ruhlu bir çift. Uzun süredir ailelerinden uzakta Katar’da yaşıyorlar. İşlerinden fırsat buldukça dünyayı geziyorlar. Henüz 12 ülke gezdiler ama sayıyı dörde beşe katlamak konusunda planları hazır. Avrupa’da birkaç ülke gezdikten sonra daha uzak ülkeleri keşfe çıktılar. Özellikle Asya ve sonrasında Afrika... Kenya maceralarında kabileleri ziyaret ettiler, safari yaptılar ve en ilginci kaldıkları otelde zürafalarla aynı tabaktan yemek yediler. Sıradaki rotaları ise Lapland’da kuzey ışıklarını görmek...
Ne işle uğraşıyorsunuz, nasıl bir hayatınız var? - Sermin: Beş yıldır şantiyelerde geçen tempolu bir iş hayatımız var. İkimizde mühendisiz. Birlikte aynı şirkette çalışıyoruz. Üç yıl Umman’da çalıştık. İki yıldır da Katar’dayız. Bir yanı at çiftliği ve geri kalan arazisi de organik tarım yapılan kampta şirketin tüm çalışanlarıyla birlikte yaşıyoruz.
Evlenmeden önce de sık seyahat eder miydiniz? - Mustafa: Sermin daha çok yurt içi gezileri yapıyordu. Evlendikten sonra yurt dışına açıldık. Ekonomik olarak orta halli bir ailenin ferdiydim. Bir an önce okulu bitirip ekonomik özgürlüğe kavuşmam gerekiyordu. Sonra zaten gerisi geldi.
Sonra? - Sermin: Önce Avrupa’da birçok ülkeyi sonra da Umman, Katar, Tayland, Dubai, Kenya ve ABD gibi uzak ülkeler.
Rotanız daha çok uzak yerleri kapsıyor. Örneğin Kenya geziniz nasıl oluştu?- Sermin: ‘Benim Afrikam’ (Out of Africa) filmini izleyince planlar başladı. Sonra seyahat yazılarında gezinirken dünyada gidilmesi gereken en ilginç oteller arasında Giraffe Manor’ı gördüm. Gün boyu evde izlenen belgesellerin yanı sıra bunlara kocaman gülüşlü çocuklar eklenince Kenya vakti gelmişti.
Giraffe Manor’u özel kılan şey nedir?- Sermin: Otelde zürafalarla yaşıyorsun. Sabah cama uyandırmaya geliyorlar ve beraber kahvaltı yapıyorsun. İnsan burada zürafaları otelin diğer misafirleri gibi algılıyor. Ama biraz büyük bir misafir... Şarap şişesindeki mantara benzeyen bir yiyeceği var, onunla besleyebiliyorsun. Adı ‘palet yem’.
Safari dışında yerli kabileler ziyaret ettiniz mi?- Sermin: Evet ama hem güzeldi hem de üzücü... Satın aldıkları hiçbir şey olmazmış. Turistin bıraktığı parayla bir okul yaptırmışlar. Yaşadıkları evler beş-altı metrekare ve ışıksız. Afrika çikolatası çocuklar, köylere girince sana koşuyor ve fotoğraf çekileceğini anlıyor. Çektikten sonra gösterilmesini istiyorlar. Ekrana bakıp gülüyorlar.
Orada gördüğünüz yaşam size neler öğretti?- Sermin: İlk şey kendime “İnsan olarak kendini abartma, diğer canlılar kadar doğadaki değerin” dedim. Bir ağaç, bir hayvan, güneş, hava , toprak da insanla eş değerde değerli evrende. Öldükten sonra ölülerini doğaya bırakırlarmış. “Sonra ne olur?” dedim. “Sırtlanlar gelir yer” dediler. “Neden” diye sorduğumda ise verdikleri cevap çok ilginçti: “Bir insan öldükten sonra bizim için sadece çöptür” Özetle hayatı basit yaşıyorlar.
Seyahatlerinizde ilginç bir anı yaşadınız mı?- Sermin: Chiang Mai’de Umman’a dönüş uçağını beklerken havaalanında yedi şiddetinde bir deprem oldu. Deprem olunca Mustafa’yı göremedim. Beni bırakıp arkasına bakmadan çıkış kapılarına doğru gitmiş. Onu bulduğumda nerdeydin sorusuna cevabı : “İkimiz için uygun bir yer bakıyordum” olmuştu.
Katar’da hayat nasıl, yerleşmeyi düşünüyor musunuz?- Mustafa: Katar Umman’dan sonra çok farklı gelmedi. Bütün körfez ülkeleri birbirine benziyor. Katar, Dubai olma yolunda hızlı adımlarla ilerliyor. 2022 Dünya Kupası’na hazırlanıyor. Tamamen yerleşmeyi düşünmüyoruz. Ailelerimiz Fethiye’de yaşıyorlar. Eninde sonunda döneriz ülkemize.