Ayşegül Dinçkök: Akdeniz cazibesini kaybetti, gözüm hep uzaklarda...
Eski milli yüzücü Ayşegül Dinçkök, son 5 yılını sualtına adadı. Seyahatlerinin rotasında hep bu renkli dünya var. Dünyanın en güzel dalış noktalarına gidiyor. Dalıyor, fotoğraflıyor... Çektiklerini sergilerinde paylaşıyor. Karada yapamadığı meditasyonu sualtında yaptığını söylüyor.
Sualtına olan merakınız nasıl başladı?
Her zaman ilgimi çeken bir dünyaydı, ayrıca yüzücü olmamın da etkisi var tabii. Tüm çocukluğum ve gençliğim yüzerek geçti. Bebek’te oturuyordum. Galatasaray Adası’nda yüzerdim. Tabii bugünkü gibi olmayan harika boğaz sularının çocuğuyum ben. Antrenman sonrasında duş bile gerektirmeyen inanılmaz temiz ve tuz oranı dengeli sularda yüzdüm.
Seyahatlerinizi sualtı tutkunuza göre mi yapıyorsunuz?
Önceliğim dalış mekânları. Eğer dalış yeri değilse hemen dalma olanaklarını araştırıyorum. Kendime program ayarlıyorum. Tabii zaman zaman zorlanıyorum çünkü dalmak için genellikle uzaklara gidiyorum ve birlikte seyahat ettiklerim bundan çok memnun olmuyor. Ama önceliğim her zaman sualtı...
Bugüne kadar nerelere gittiniz?
İlk dalış brovemi Kaş’ta almıştım, ardından Akdeniz’de dalmaya başladım. Fransa, İtalya... Sadece dalmak bana yetmiyordu. Dalışlarda gördüklerimi bir şekilde paylaşmak istedim. Fotoğraf çekmeye başladım. Bodrum’da bir üst broveyi aldım. Gözüm daha uzaklardaydı. Önce Raja Ampat’la tanıştım. Sonrasında Bali’de daldım. Doğrusu oraların sulaltı zenginliği, renkliliği ve mercan resiflerini gördükten sonra Akdeniz ve bizim sularımızda dalmak cazibesini kaybetti.
Şu anda nerelerde dalış yapıyorsunuz?
Ne kadar çok dalış yaparsam o kadar çok tecrübe kazanacağımı bildiğim için Bodrum, Kaş, Ayvalık, İzmir Arsuz’da da dalışlar yaptım ve yapmaya da devam ediyorum. Yunanistan’da da dalışlar yapıyorum. Gemi, uçak batıklarına dalıyorum, mağara dalışlarını da seviyorum. Özellikle karanlıktan ışığa çıkmak çok heyecan verici. Endonezya, sualtı canlılarının çeşitliliği ve miktarı, mercan resifleri bakımından çok zengin. O sebeple Sulawesi Adası’na çok sık gidiyorum. Endonezya kadar olmasa da renkliliği açısından Maldivler’de de dalış yapmayı seviyorum. Karayipler de oldukça renkli.
Endonezya’da suyun üstünde nasıl bir hayat vardı?
Dalış kamplarında sualtı ile suüstü zenginliği arasında çok fark var. Endonezya’da gittiğimiz noktalarda halk yoksul. Sadece balık ve haşlanmış pirinçle besleniyorlar. Bazen karada da fotoğraf çekiyoruz ve burada iki ayrı dünyanın olduğunu gözlemliyoruz. Bölgedekiler çok sevecen, çocuklar çok mutlu ve bulabildikleri her su birikintisinde yüzüyorlar. İçimiz acıyor çünkü girdikleri birikintiler o kadar kirli ve mikroplu ki... Ama onlar mutlu ve belki de doğal aşılılar.
Sualtında sizi en çok ne heyecanlandırıyor?
Suyun altında bambaşka bir insan oluyorum. Karada yapamadığım meditasyonu sualtında yapıyorum. Her seferinde dalışa başlamadan Tanrı’ya bana verdiği can ve sağlık için şükrederim. Sadece kendi nefesinle baş başa kalmak, o renkli ve büyülü dünyada olmak harika bir duygu. Her defasında karşıma neler çıkacak heyecanıyla dalıyorum. Her saniyesinde farklı bir heyecan hissediyorum ve kendimi o dünyaya ait hissediyorum.
Dalışlarınızla ilgili ne gibi projeler yaptınız?
Derin Tutku projelerim oldukça yoğun bir şekilde devam ediyor, ilk serginin açılışının ardından Derin Tutku sergisi Türkiye’nin birçok kentini dolaşarak devam etti. İlk durak Mardin olmak üzere Van, Hatay gibi şehirleri dolaşarak oradaki hiç deniz görmemiş çocuklarla ve vatandaşlarla buluştu. Benim en büyük amacım, bu sergilerle gençlere ve çocuklara dokunabilmek, pek çoğunun uzak olduğu sualtı dünyası ile onları tanıştırabilmek ve çevre bilincini geliştirmek.
Hayalini kurup çekemediğiniz bir yer var mı?
Hint Okyanusu’nda daha dalmak istediğim birkaç ülke ve nokta var. Ayrıca Pasifik Okyanusu’nu da merak ediyorum. Karayipler’de de gitmediğim yerler var. Son dalış seyahatimi Maldivler’e yaptım. Bol bol köpekbalığı fotoğrafladım. Herkes korkup korkmadığımı soruyor. O bölgedeki köpekbalıkları insanlara zarar vermiyor. Adrenalin için dalmıyorum. Beni küçük canlılar daha fazla heyecanlandırıyor. Minicik bir karidesi bir mercan resifinde görüntülemek çok daha heyecan verici. Bu resifler küresel ısınmadan dolayı tehlike altında. Çektiğim kareler belki 40-50 yıl sonra bu döneme tanık belgeler olacak çünkü bazı türler var olmayacak.
SIRADA DİYARBAKIR VAR
Dinçkök, çektiği fotoğrafları ‘Derin Tutku Air’ adlı bir kitapta topladı. İlk sergisini 2012’de açtı. Sergi geçen yıl MSGSÜ Tophane-i Amire Kültür Sanat Merkezi’nde, nisanda da Adana Portakal Çiçeği Festivali’ndeydi. 28 Mayıs’ta Eskişehir Cam Evi’nde açılan sergininse bugün son günü. Sırada Diyarbakır var.