Son birkaç güne ait şeyler

YAZGÜLÜ Aldoğan’ın cesur ve cüretkár kaleminden çıkan "Kiralık Erkekler" adlı romanının yayınlanması nedeniyle Haliç kıyısındaki Griffin’de verdiği sıcak davette dört kuşaktan gazeteci dostların yanı sıra Rojin’le de karşılaştım. Rojin’in TRT Şeş’teki programından vazgeçmesine üzüldüm. Ne İsa’ya ne Musa’ya yaranamama durumu kimbilir ne fırtınalar koparmıştır onun duyarlı sanatçı ruhunda...

Anlamasam da bayılıyordum Rojin’in programını seyretmeye. Bir gece, Rojin’in de katıldığı Reha Muhtar’ın programında bunu dile getirip önünü arkasını düşünmeden "Keşke altyazısı da olsa" deyiverdim. Tartışmaları unutup, altyazı talebinin bir tür denetim olarak algılandığını aklıma bile getirmeden söylemiştim bunu. Nitekim Rojin cevabı yapıştırdı. "Bizim annelerimiz yıllardır Türkçeyi anlamadan yayınları seyrediyor, siz de biraz anlamayın" kabilinden birkaç haşin cümle söyledi. İzleyen günlerde internet forumlarında bendenize ayıp etti diye Rojin’i eleştirenler olduğuna rastladım.

Rojin de dediğine üzülmüş. Oysa ben Rojin’e kızmadım, tepkisini anlamaya çalıştım. Kendimi o Kürt annelerin yerine koyabildim. Düşünsenize kendi ülkenizde bir sürü televizyon yayın yapıyor, diziler, şovlar, eğlence programları gırla gidiyor ve siz hiçbir şey anlayamıyorsunuz. Sadece bakıyorsunuz, okula gidememişsiniz, kimse de size Türkçeyi öğretmemiş.

Yazgülü’nün davetinden ayrılırken Rojin’le kucaklaştık.

* * *

Siyaset sahnesine Özal-Derviş karışımı iddialı bir profille giren Serdar Savaş’ı bakalım Türkiye fark edecek mi? Yıllar önce 23 yaşında Diyarbakır sağlık ocağında ilk görevini üstlenen genç bir doktorken odasının kapısı çalınır Savaş’ın. Yerde halı olduğunu gören bir Kürt, ayakkabılarını eline almış ayakta karşısında dikilmektedir genç doktorun. "Buyur amca" der Savaş, ama adam bir türlü oturmaz, çünkü üstüne alınamaz, dönüp dönüp arkasına bakar doktor kimi buyur ediyor acaba diye.

Serdar Savaş, adamı zar zor bir iskemleye oturtur, hal hatır sorar, çay ikram eder. Ama bu kez de adam derdini anlatmayı reddeder. "Sen beni buyur ettin, çay verdin, bir de sana derdimi anlatırsam çok ayıp olur beyim" der ve gider.

Serdar Savaş, Diyarbakır günlerinde bir yandan Kürtçe öğrenirken diğer yandan da bölge insanının en çok ihtiyacı olduğu şeyin insanca muamele edilmek olduğunu görür.

Rafta beklerken uygulaması AKP’ye kısmet olan sağlık reformunu daha 1993’te hazırlayan ekibin başında yer alan, sonradan Dünya Sağlık Örgütü Avrupa Program Direktörü olan o genç doktor, bürokrasi ve uluslararası deneyiminin ardından 17 Mayıs’taki DSP kongresinde genel başkan adayı. Kazanır mı bilemem, ama Türkiye’de siyasetin onun gibi hem memleketini hem de dünyayı iyi tanıyan vizyon sahibi genç ve insancıl liderlere ihtiyacı var.

* * *

Taksim Meydanı’nda... Evde, okulda, hastanede... Kadın-erkek ilişkisinde... Dağda, tepede, hapiste... Siyasi partide ve ülke yönetiminde hoyratlık değil şefkatin ağır bastığı gün epey adam olmuşuz demektir.
Yazarın Tüm Yazıları