İSTANBUL Boğazı’nın Avrupa yakasında su kenarına yakın bir kahvehanedeyiz. Kahve Dünyası, Starbucks, Gloria Jean’s Coffee falan değil, bildiğiniz erkek kahvesi.
İki kadın, akşamüzeri kahvede ne işiniz var derseniz, çünkü bir toplantıdan geliyoruz, yolda AKP kararının açıklanacağını duyunca kendimizi televizyon bulduğumuz ilk mekána attık da ondan.
Gelgelelim kahvenin televizyonu kapalı. Heyecan içinde "Karar açıklanacak lütfen televizyonu açabilir misiniz?" diye yalvarıyoruz. Kahveci çok sakin, "Benim kahveyi kapamasınlar da" diyor. İlginin desibeli bu kadar! Neyse ki kahveci bizi kırmıyor, çay ikram ediyor, televizyonu açıyor.
Fakat o da ne, hiç boş masası olmayan koca kahvede bir Allah’ın kulu da zahmet edip kafasını kaldırıp televizyona bakmıyor. Okey oyunu ise bütün hızıyla devam ediyor.
Bir ara CNN International’a atlıyoruz. Altyazıda şöyle deniyor: "Türkiye Anayasa mahkemesinin kararını bekliyor."
Hangi Türkiye? Bu kahve nerede, dağ başında mı? Hayır İstanbul’da. Kahvedeki okeyciler de ortalama Türk erkeği. CNN International’in nefesini tutmuş kararı bekleyen Türkiye’si hangisi? Türkiye, İstanbul Menkul Kıymetler Borsası mı, yoksa burası mı?
Herkesin günü kurtarmak üzerine kurgulandığı bir ülkede kahvedeki orta yaşlı işsiz erkek ilgilenmeli mi gerçekten verilen kararla?
Boğaz’dan Elmadağ’a geçiyoruz. Açık Radyo’daki Açık Dergi programında iki laf etmem istenmiş, çünkü Hürriyet ve Referans’ın görsel anlamda stratejik destek verdiği bir haber portalı var başında durduğum, EurActiv.com.tr. Avrupa haber ve politikalarına yer veren bu portalda sanat-kültür bölümü açtık, Türkiye’nin kültürel tanıtımına yarayan işlere yer vereceğiz. Yoldan kontrol ediyorum, radyonun program akışında değişiklik yok. Elmadağ’da büfeye uğruyorum, o sırada karar açıklanmış, kimse merak etmemiş bile. Apartmanın birinin önünde kadınlar ve gençler oturmuş hava alıyorlar, onlara da soruyorum, umurlarında değil.
Halkın bu aldırmazlığını nasıl açıklayacaksınız? Seçim döneminde olsaydık, bu yazıda onlardan "seçmen" diye söz edeceğimizi unutmadan yanıt aramak gerek bu soruya. "Seçmen tepkisiz" diye mi çıkacağız işin içinden, yoksa vatandaşlık bilinciyle ilgili bir sorundan mı söz edeceğiz? Bu olmadı, yan dairede beton kırıcı çalışırken bu kadar patırdı fazla, iyisi mi kulaklarıma pamuk tıkayayım diyen iyi huylu komşuya mı benzeteceğiz onları? Yoksa, yeter artık beynimize enjekte edip durduğunuz paranoya diyerekten psikolojisiyle oynanmasına artık izin vermiyor olabilir mi bu millet?
Ya da rahmetli annemin o çok sevdiğim lafıyla "En büyük sitem, görmezden gelmektir" lafında mı arayacağız bu aldırmazlığın sebebini?
Ben olsam bu sonuncuyu seçerdim açıklama olarak.
* * *
Ertesi sabah 80 yaşındaki teyzeme uğradım. Namaz niyaz bitmiş, gözlükleri burnunun ucunda gazete okuyordu. Manşeti gösterdi: "Başbakan’dan ilk mesaj: Herkesi kucaklayacağız." Teyzem muzipçe bana baktı, "O adamlar beni kucaklamasalar olmaz mı?" diye sordu.