YARIYIL tatilinde oğlumu da peşimden Brüksel’e sürükledim. AB’nin merkez binalarını ve Schuman Meydanı’nı tavaf ettikten sonra dinozor müzesinde 6 saat geçirmemize şaşmamak lazım.
Birincisi sekiz yaşında bir çocuk için ne denli sıkıcı ise diğeri o kadar heyecanlı. Belçika kömür madenleri kazılırken bulunan gerçek dinozor iskeletlerinin sergilendiği bir müze var Brüksel’de. Belki bilirsiniz, Belçika’ya ilk giden Türkler kömür madenlerinde çalıştılar, muhtemelen dinozor keşfinde onların da payı var.
O gün bugün Belçika maden ocakları kapandı, madenci Türkler emekli oldu, çocukları Belçika’ya bakan oldu, banka müdürü oldu, doktor oldu. Bizim burada ise "çağdaş dino"lar amip gibi çoğaldı.
Çocukların dünyasında sevimli yaratıklara dönüşen dinozorlara haksızlık ediyor olabiliriz ama bizim dinolar tehlikeli. Özellikle de iki seçimli bir yıl olan 2007’de bunların amip gibi çoğalıyor olmasının tek bir nedeni var, o da siyasetçilerin izlediği popülist politikalar. İnsanların yüreğine korku salıp kirpi gibi dikenlerimizi çıkararak içe kapanmamızın adına milliyetçilik diyenlere de katılamıyorum. Milliyetçiliğin yükselişi değil, korku kültürünün egemen oluşu bu.
Avrupa Parlamentosu’nun da ve bazı kalabalık ağızlı AB politikacılarının bu çoğalıma bıkıp usanmadan mesnet yarattıkları da bir başka gerçek. Bu "paradoks"un AB farkında mı acaba? Bir taraftan Türkiye’de AB karşıtlığının arttığından söz ediyorlar, diğer taraftan da çifte standartlı tutumlar, özellikle Kıbrıs gibi hassas konularda sürüyor. Böylece Türkiye’deki AB karşıtlarının ekmeğine yağ sürüyorlar.
Devlet Bakanı ve Başmüzakereci Ali Babacan, Brüksel temaslarında seçim sırasında bazı çevrelerin AB karşıtlığını kullanacağını söyledi. Seçimi beklemeye gerek yok, bu zaten başladı.
* * *
Türkiye, Babacan’ın deyimiyle rüzgára karşı yelken açtı AB ile ilişkilerinde. Brüksel’deki Daimi Temsilcimiz Büyükelçi Volkan Bozkır’dan dinlediğime göre Türkiye, müzakereler tüm başlıklarda açıkmış gibi hareket etme stratejisini uyguluyor. Mesaj açık: "Biz kendimize düşeni yapalım, gerisi onların sorunu..."
AB tarafı ise müzakereleri kesmeyip yeni başlıklar açarak ilişkilerin kopmaması için mücadele verildiği izlenimini yaratmaya çalışıyor. Genel beklenti ise seçim atmosferi nedeniyle 2007’nin AB ile ilişkilerde büyük taşların oynadığı bir yıl olamayacağı şeklinde. Oysa ne çabuk unuttuk; idam cezasının kalkması, Kürtçe öğrenim özgürlüğü gibi önemli başlıklar da dahil olmak üzere Türkiye-AB ilişkilerinin en önemli kararları 2 Ağustos 2002’de, tam da seçim öncesi alınmadı mı bu ülkede?
2007, AB açısından çok sürprizli bir yıl da olabilir.
Oğluma gelince, Brüksel’i gördükten sonra Türkiye’de bir dinozor müzesi açılmasını istiyor. Bakın işte bunu yürekten destekliyorum!