Bugün müze olan Pembe Köşk’teki sergiyi gezerken, burasının mütevazı bir konut bile sayılabileceğini düşündüm. Çocukken buraya geldiğimde, belki de içinde yaşayanların ruh asaletinden dolayı sarayda sanırdım oysa kendimi.
Cumhuriyetin ikinci cumhurbaşkanı İsmet Paşa’nın müze evindeki sergiyi cumhuriyetle yaşıt olmakla övünen babamla birlikte dolaştık. Serginin Cumhuriyetin Kalkınma Yılları bölümünü bize İnönü Vakfı’nın başkanı Özden Toker gezdirdi. Çocuklarımızın idrak etmesi zor, ama adalar gitmiş, koca Rumeli gitmiş, Mısır gitmiş... Osmanlı İmparatorluğu’nun bize kalan en fakir coğrafyası Anadolu’da cumhuriyeti kuranlar her şeye sıfırdan başlamışlar. Hani son zamanlarda Doğu’ya yatırım yapılmadı diye bir iddia var ya inanmaya pek meyilli olduğumuz, bu sergi onu çürütüyor. Bu ülkenin insanı elinde çekiç taş kırarak döşemiş Ankara’nın doğusuna demiryollarını o yokluk yıllarında. Demiryolu yokken Ankara’nın Haymana’sından buğday deveyle nakledilirmiş Sivas’a, oraya demiryolu ile 1930’da ulaşılmış. Kayseri’ye de yine aynı yıl, Malatya’ya 1936’da.
Rıfat Paşa diye bir Osmanlı Ulaştırma bakanı var, demiş ki: "Gidemediğin yer senin değildir."
* * *
Cumhuriyetin ilk yıllarında, bundan İkinci Dünya Savaşı’na kadar olan dönemi anlayınız, isterseniz 1950’ye kadar da uzatınız, sonuçta topu topu 27 yıl eder, temel ihtiyaç maddelerinde ülke ekonomisini dışarıya bağımlı kılan bez, şeker ve tuzda "milli sanayi" kurulmuş. Şekerimiz bundan önce Rusya’dan gelirmiş, adı kelle şekeri, baş büyüklüğünde olduğundan çekiçle kırılırmış. Bezimiz de dışarıdan, adı Amerikan bezi...
Bu cumhuriyet, 40’lı yıllara kadar Osmanlı borçlarını da son milimine kadar ödemiş üstelik.
Peki o yıllarda insanımız ne durumdaymış? Savaşlarda kırılmış bir nüfus, 1927 sayımına göre 13 milyonuz. Bunun 7 milyonu kadın, 6 milyonu erkek, erkeklerin sadece 1 milyonu çalışabilir durumda. Kalkınma için muhtaç olunan kol gücü bu kadar. Bu bir milyonun çalışma gücünü azaltan üç hastalık kol geziyor ortalıkta; trahom, verem ve sıtma... Cumhuriyet işte bunlarla savaşmış ve kazanmış.
Peki, her iktidar olanın sanki kendinden önce taş üzerine taş konmamış gibi büyük kalkınma edebiyatı yaptığı bugünlerde ne görüyoruz? Her yüz kişiden en az 12’si işsiz.
* * *
Uzun yıllar Güneydoğu’da herkesin yüzü yamalıymış, şark çıbanı yüzünden. Bir tür Afrika sineği, Mısırlı İbrahim Paşa ordusu ile gelmiş ve yerleşmiş. Dişisi ısırdı mı insanı, beş altı noktasında çıban çıkarmış, erkeği ısırdı mı, tek bir taneyle kurtarırmışsın paçayı.
Neyse ki babamı erkek sinek ısırmış.
Bugün bizler büyük bir kartopunun en üst katmanındaki ince tabakayı görüyor ve yaşıyoruz. O kartopu nasıl oluşmuş pek düşünmüyoruz. Ağzını açan "Tüm cumhuriyet döneminde yapılandan daha fazlasını yaptık" diye konuşabiliyor.
Pembe Köşk’teki sergiyi günümüz siyasetçilerinin gezmesini öneririm. Nereden geldiğini bilmeyen, nereye gittiğini bilemez çünkü.