Asıl deprem ruhumuzda

Tarihteki ceddimize ve yaptıklarına bakıyoruz; onları bugün, bizimle ve bizim yaptıklarımızla karşılaştırıyoruz, aradaki farkın dağlar kadar olduğunu dehşetle görüyoruz. Yeni nesillerimiz, dedelerini görseler, bunlar bizim atamız değiller; dedelerimiz de bugünkü nesilleri görseler, bunlar bizim torunlarımız değildir diyeceklerdir.

Haberin Devamı

Birbirlerine taban tabana zıt iki ayrı yapıyla karşı karşıyayız. Onlar, (ceddimiz) ne kadar birbirlerini sevdiyse, bizler o kadar birbirimizden nefret ediyoruz. Onlar, ne kadar vermekten (infak etmek, yardımda bulunmak) zevk aldıysa, bizler o kadar almaktan hoşlanıyoruz. Onlar, ne kadar maneviyatçı iseler, bizler o kadar maddeciyiz. Onlar, ahiretlerini (sonsuz hayatı) düşünüp, onun için hazırlık yaptıysa, bizler o kadar dünyamızı düşünüp, dünya için yaşıyoruz. Onlarda ne kadar birlik, beraberlik vardıysa, bizde o kadar ayrılık, bölünmüşlük mevcut. Onlar ne kadar kara gün dostu idiyseler, bizler o kadar iyi gün dostuyuz. Onlar, ne kadar birbirleri için yaşadıysa, bizler o kadar nefsimiz için yaşıyoruz. Onlar, ne kadar helale-harama dikkat ettiyse, bizler o kadar umursamıyoruz.

Haberin Devamı

Onlar, komşuları açken uyuyamıyorlardı, bizlerin kapı komşusu vefat ediyor, haberimiz bile olmuyor. Onlar, birbirleri için yaşarken, bizde altta kalanın canı çıksın! Onlar, hakka hukuka riayet ederken, bizde hak hukuk hak getire! Onlar, müşterisini siftahını yapmayan komşu esnafa yönlendirirken, bizler komşu esnafın adresini bile vermekten imtina ediyoruz. Onlar, hayvan hakkından korkup, karda-kışta yaban hayvanları için yiyecek hazırlayıp ormanlara götürürken, bizler, bize emanet edilen hayvanları arabamızın arkasına bağlayıp kilometrelerce sürüklüyor ve işkenceye tabi tutuyoruz.

Ceddimiz olan esnaf, müşteri tatmininden doğan kârı hedeflerken, bizler, satış hacminden doğan kâr için birbirimizin gözünü oyuyoruz. Onlar, yaşlılarını pamuk dede, baş örtüsü cennet kokan nine diye tarif ederken, bizler, ‘moruk’ deyip geçiyoruz.

Onlar, felaketlerde acıları paylaşıp aza indirmeye çalışırken, bizler, felaketten nasıl nemalanırız, onun derdindeyiz. Onlar, depremzedeye yıkılan binanın altından kurtarmak için, ölümü göze alıp canhıraş mücadele ederken, bizler, enkaz altında kalanın kolundaki bileziği, bileğini keserek alıyoruz.

Onlar, fakire-muhtaca en değerli eşyasından verirken, bizler, kendi değerimizi ararcasına kuruşları vermeyi yeğleriz.

Haberin Devamı

Onlar, bir deprem felaketinde, felaketzedelere hanelerini açıp ekmeklerini paylaşırken, bizler, kira ve konut fiyatlarını artırma yarışına gireriz.

Onlar olay ve hadiselere vicdan gözüyle bakarken, bizler cüzdan gözüyle bakıyoruz.

Ünlü mütefekkirin ifade ettiği gibi; ‘O irtifa, o yükseliş çıkılmaz bir nokta mıydı bilmem; lakin bu inhitat, bu çöküş inilmez bir kuyu gibidir!’

Biz ne ara böyle olduk? Hangi eğitim sistemi bize bu hale getirdi?

Vicdansız, ahlaksız ve maneviyatsız eğitim modellerinin oluşturduğu ruhsuz bedenlerle nereye kadar?

Kendimizden, kendi değerlerimizden soyutlanarak, körü körüne Batı’ya, Batı’nın yalnızca bataklığına angaje olduk; kimliksizleşerek bugünkü hale geldik.

Haberin Devamı

Şu halde; asıl depremi ruhumuzda yaşıyoruz. Bunun için ‘beşikten mezara kadar’ tevhidi bir eğitimden başkaca bir çare yoktur.

Yazarın Tüm Yazıları