BRÜKSEL havaalanında bilet işlemlerini yaparken Trabzonlu iki kız kardeşle karşılaştım.
Kız kardeşlerden biri tepeden tırnağa kapalı, diğeri ise "Avrupai" görünümlü. Biri Trabzon’da yaşıyor, diğeri Brüksel’de. Kapalı hanımın Trabzon’da, diğerinin Brüksel’de yaşadığını düşündüm, ama hata ettiğimin farkına vardım. Durum tersiydi.
Kapalı hanım Brüksel’in göbeğinde, açık hanım ise Trabzon’un bir ilçesinde yaşıyordu.
2010, Türklerin Avrupa ülkelerinde çalışmaya gitmelerinin 50’nci yılı. Bu süre zarfında gidenlerin köyleri ve kentleri değişti, burada yepyeni değer sistemleri oluştu, fakat görünen o ki, Avrupa’daki Türkiye ile buradaki Türkiye arasında mesafe açıldı.
Türkiye’yi Avrupa’da ben değil orada yaşayan insanlarımız temsil ediyor. Türkiye imajı, oradaki Türklerin sunduğu resim üzerinden çiziliyor. Bu noktada oturup o insanlarımızı suçlayacak yerde gittikleri ülkelerin uyum politikalarını sorgulamakta yarar var. Uzun süre misafir işçi diye bakıldılar. Şimdi durum farklı ve Almanya örneğinde olduğu gibi zorlanıyorlar, başta da eğitim sistemleri, misafir çocuklarıyla başa çıkamaz hale geldiği için dökülüyor.
Avrupa’nın bir diğer hatası da 11 Eylül İkiz Kuleler faciası sonrası oluşan İslam korkusuna izin vermesi. Tuzağa düşüp kendi içlerinde İslami kimlik üzerinden bir toplum tanımlamaya başladılar. Müslüman ülkelerden gelen insanları aynı kefeye koyup sorun çözmeye çalışıyorlar.
Örnek vermek gerekirse akademik elit, "Avrupa’da Müslüman kadınlar" diye bir kategori yarattı. Nerede kaldı Avrupa idealleri? Hani herkes göğsünü gere gere "Ben Avrupalıyım" diyecekti? İnsanları, "Hayır Avrupalı değilsin, Müslümansın" demeye yönlendirerek kazançları ne olacak, belli ki bunun hesabını yapacak durumda değiller.
* * *
Bugün, İstanbul 2010 Avrupa Kültür Başkenti kapsamında İKSV tarafından düzenlenen "Avrupa Kültürü Sempozyumu"nu izleyeceğim. Önceki gün de Başkent Üniversitesi’nde "Türkiye’nin AB Üzerindeki Stratejik Etkileşimleri"nitartıştık. Nereye varacağız? Türkiye, Avrupa kültürünün neresinde duruyor? Avrupa’nın ortak değerleri diye geçmişe bakıldığında Yunan sitesi, Roma hukuku, aydınlanma ve din faktörü de öne koyulabilir.
Yeni Avrupa kültür politikaları ne dereceye kadar geçmişten sıyrılabilir? Şu anda Avrupa’nın entelektüel ve siyasi eliti, eskiden söylemesi ayıp olanı öne sürerek Türkiye’nin Avrupa Birliği üyeliğine karşı çıkabiliyor. Birkaç yıl öncesine kadar, "Siz Müslümansınız, o nedenle aramızda olamazsınız" diyenler ayıplanırdı. Biraz 11 Eylül sonrası hava, biraz da Sarkozy’nin katkısıyla bugün durum faklı.
Sonuçta insanlar galiba fillere benziyor. Hafızayla ilgili bir kitapta okudum. Yavru filleri kaçmasınlar diye ayaklarından iple ağaca bağlarlarmış. Sonra filler büyürmüş ve her ip gördüklerinde bir yere bağlanmalarına gerek kalmadan yerlerinden kıpırdamazlarmış. Türkiye ve Avrupa’nın karşılıklı algılamasında da ipler var. O ipler bizi önyargılarımıza bağlıyor ve ne yapsak şartlanmalardan kurtulamıyoruz.
Bu durum hem bizim için, hem de Avrupa’da Türkiye’ye önyargılı davrananlar için geçerli değil mi?