Suna Keskin: Beni tiyatro iyileştirdi... "Elmayı bile sabunla yıkıyordum"

Bu yıl sahnedeki 60. yılını kutlayan tiyatromuzun usta ismi Suna Keskin ile beraberiz. Onu evde bulmak zor; ya sahnede ya izleyici koltuğunda ya da turnede… Diyor ki: “Çok titizdim, patatesleri, elmaları bile sabunluyordum. Beni tiyatro iyileştirdi. Tiyatroyla insan daha mutlu, daha keyifli, daha sosyal, daha eğlenceli oluyor.”

Haberin Devamı

1- Suna Keskin, söze şöyle başlıyor: “Tiyatrokare ile dokuz yıldır kapalı gişe sahnelediğimiz Ahududu’ya çok ilgi var. Bu sene çok Anadolu turnesi yaptık. Aslında benim yaşıma gelince her şey biraz zorlaşıyor ama biz oyuncular açgözlüyüz, mütemadiyen oynamak istiyoruz. Ne kadar oynarsak o kadar mutlu oluyoruz. Mutlu oldukça mesleğimizi daha çok seviyoruz. O nedenle turnelere keyifle gidiyorum. Her yeri birkaç kere dolaştık. Arada rahatsızlıklarım oldu. Buna rağmen sahneye çıktım, oynadım. Oyuncular böyle!”

Suna Keskin: Beni tiyatro iyileştirdi... Elmayı bile sabunla yıkıyordum

SANAT HERKESE İYİ GELİR

Bu sözlerden tiyatroda emekli olma yaşının olmadığı sonucunu çıkarıyorum. Suna Hanım, “Gördüğün gibi yok! Olmamalı diye düşünüyorum” diye devam ediyor: “Arada eş-dost ‘Bırak artık Suna’ diyor ama benim kendime ayırdığım vakitlerde bile tiyatro var. Bir nevi tedavi… Tiyatroyla insan daha mutlu, daha keyifli, daha sosyal, daha eğlenceli oluyor. Bu hem oyuncu hem seyirci için böyle. Güzel sanatların her dalı insana iyi gelir.” Böylesine tutkuyla bağlı olduğu tiyatro sahnelerine kavuşması, iki sevgilinin çeşitli engeller sebebiyle önce bir türlü buluşamayıp sonra ömür boyu ayrılmamak üzere birbirine sarılmasına benziyor. Hikâyenin tamamını dinlemek üzere eski albümleri açıyoruz…

Haberin Devamı

Suna Keskin: Beni tiyatro iyileştirdi... Elmayı bile sabunla yıkıyordum

PERİ KIZI BEN OLMALIYDIM

Suna Keskin, Kafkasya’dan göç etmiş Çerkez bir ailenin, Bolulu bir baba ile Düzceli bir annenin üç çocuğundan ilki olarak 1940’da Biga’da dünyaya geliyor. Babası orman mühendisi memur olduğu için çocukluğu çeşitli şehirlerde geçiyor; Erzurum, Kalkan, Ankara, Kızılcahamam… Keskin, “Her sene kamyona veya trene binilir başka bir şehre gidilirdi” diye anlatıyor: “Babam tiyatro çok severdi. Tiyatroyla ilgili ilk anım da Erzurum’dan. Beş yaşındaydım. Bir 29 Ekim’de babam beni Pinokyo oyununa götürdü.  Kırmızı kadife perde açıldı ve benim içime ateş düştü! Sahnedeki peri kızına bakıp ‘Ah bu ben olmalıydım…’ dedim. Çocukluk oyunlarımızda da tiyatro hep olurdu. Her çocuğun içinde oyun oynama güdüsü mutlaka vardır.”

Haberin Devamı

Suna Keskin: Beni tiyatro iyileştirdi... Elmayı bile sabunla yıkıyordumSENE 1944
Suna Keskin: Beni tiyatro iyileştirdi... Elmayı bile sabunla yıkıyordumSENE 1944

2- AKADEMİ UFKUMU GENİŞLETTİ

Güzel çizim de yapıyor. Ortaokulda bu yeteneği fark eden öğretmeni, onu İstanbul’daki Güzel Sanatlar Akademisi’nin sınavlarına girmeye teşvik ediyor. Ailesinin de onayıyla sınava giriyor, kazanıyor ve 14 yaşında İstanbul’a geliyor. Cihangir’de kendi gibi başka öğrencilere de evini açan bir akrabasının yanına yerleşiyor. Keskin, “Akademi ufkumu genişletti. Daracık bir pencereden bakarken birden müthiş bir dünyaya açılıyorsun” diye anlatıyor: “Çok değerli hocalarımız vardı; Burhan Toprak, Halil Dikmen, Bedri Rahmi Eyüboğlu, Cemal Tollu… Ben önce Halil Dikmen’in atölyesinde başladım. Sonra üç yıl Nurullah Berk’in talebesi oldum. Sonra grafik sanatlara ayrıldım. Sanatın dünyayı değiştirebileceğini bu dönemde fark ettim. Gerçekten birçok şeyin sanatla değişebileceğine inanıyorum. Çok iyi dereceyle okula girip çok iyi dereceyle bitirdim.”

Haberin Devamı

Suna Keskin: Beni tiyatro iyileştirdi... Elmayı bile sabunla yıkıyordumSENE 1960’lar - Cenk Güner ile ‘Sizi Seviyorum Madam’ oyunundan
Suna Keskin: Beni tiyatro iyileştirdi... Elmayı bile sabunla yıkıyordumSENE 1966 - ‘Rus Gelir Aşka’ oyunundan

3- İLK TEŞEBBÜS BAŞARISIZ

Nasıl oldu da Suna Keskin’i ressam değil tiyatrocu olarak tanıdık? Her şey üçüncü sınıfta başlamış: “O zamanlar Akademi’de Tiyatro Bölümü yoktu ama özel bir Akademi Tiyatrosu vardı. Hevesli gençler oyunlarda oynamaya çabalıyorduk. Yılmaz Gruda ve kendi de Akademi mezunu Erol Keskin reji yapmaya geliyordu. İçimde müthiş bir oynama arzusu var ama... Babam tiyatro tutkunu olsa da benim oyunculuk yapmama ne diyecek? Evde kıvranıyorum. Baktım olmayacak. Oyuna iki gün kala ‘Ben gelemiyorum’ deyince herkes yıkıldı. Başkasını oynattılar, ben de bakakaldım… Seyretmeye bile gidemedim. Okulu oynayamadan bitirdim ama son sene Erol (Keskin) ile evlendim. Aileyi bir tiyatrocuyla evleneceğime kabullendirmek de zor oldu! Erol çok konuşkan, ikna edici ve güven vericiydi. Akılları yattı. Yatmasa da yatmış göründüler (gülüyor)!”

Haberin Devamı

4- DOKTOR DOKTOR GEZİYORDUM

Mezun olduktan sonra bir resim galerisinde yönetici olarak işe giriyor. Ancak tiyatro aşkı hem hâlâ içinde hem de yanında; eşi Erol Keskin, Haldun Dormen Tiyatrosu’nda çalışıyor. Bir gün Haldun Dormen’den reddedemeyeceği bir teklif alıyor: “Bana, ‘İzmir’e bir aylığına turneye gidiyoruz, sen de gel Suna’ dedi. Ben hemen galerideki işi devrettim. İzmir’de ‘Suna, seneye iki oyunum var. Oynamak, oyuncu olmak ister misin?’ diye sordu. Tabii ki isterdim! O sırada yine bazı sağlık sorunlarım vardı. Doktor, doktor geziyordum. Çok titizdim, patatesleri, elmaları bile sabunluyordum. Haldun, ‘Bütün bunların hepsi tiyatroya gelince geçecek. Profesyonelliğe adım atacaksın’ dedi. Şimdi düşününce ne cesaret ama hiç ikiletmeden ‘Tamam’ dedim. Bunun için Haldun’a minnettarım. Sene 1962.”

Haberin Devamı

Suna Keskin: Beni tiyatro iyileştirdi... Elmayı bile sabunla yıkıyordumSENE 1960 - Suna Keskin- Erol Keskin

5- İLK ALKIŞIM HALDUN DORMEN’DEN

Haldun Dormen kendisinde ne görmüştü de bu teklifi yapmıştı? Suna Hanım, “Haldun’a hiç sormadım. Şimdi sorayım” diye gülerek cevaplıyor: “Kulise gelir giderdim. Onları hep seyrederdim. Amatör olarak çalışıp oynayamadığımı biliyordu. Provalara başladık ama acaba bu işi kotarabilecek miydim? Oyun seyrettiğimden neyin iyi neyin kötü olabileceğini hissediyordum ama sahnenin bir gerçeği ve matematiği var. Haldun gerçekten çok iyi bir yönetmendi. İlk okuma provasında ilk cümlemi söyledikten sonra salonda alkış koptu; Haldun beni alkışlayınca çok heyecanlandım ve duygulandım. O alkış beni bugünlere getirdi…”

Suna Keskin: Beni tiyatro iyileştirdi... Elmayı bile sabunla yıkıyordumSENE 1965 - Muhsin Ertuğrul ve Füsun Erbulak ile

6- ALTIN KURALLAR

Keskin, “Çok şanslıydım. Çok iyi oyuncularla çalıştım” diye devam ediyor: “Onlardan çok şey öğrendim. Sahne üzerinde hep dikkatli olmaya, dinlemeye çalıştım. Bu meslekte tecrübe ve çalışmak çok önemli. Yetenek de önemli ama onu beslemek, desteklemek lazım. Tabii Erol’u da çok dinledim, benim konservatuvarım Erol’dur. Altın kuralları öğretti; sesini en arkadaki seyirciye duyurmak, Türkçe’yi iyi kullanmak, duracağın yeri, güleceğin, ağlayacağın, susacağın yeri iyi bilmek... Öyle ‘koyver gitsin’ diye bir şey yok. Bunu da zamanla öğreniyorsun. Eğer ufkun genişse dikkatle izleyerek öğreniyorsun. Küçük ama özel rollerle başladım. Sonra Dormen Tiyatrosu’nda hep iyi ve güzel roller oynadım.”

SADE AMA SAĞLAM

Bugün sahnede 60. yılını geride bırakmış. Oyunculukta nasıl ‘tanınır’ hale geliniyor? Suna Hanım, “Hiç durmadan çalıştım. Belli bir çıta tutturduğumu düşünüyorum” diyerek ekliyor: “Benim hayatımda istikrar önemli oldu. ‘Aman uçlarda, tepelerde olayım’ demedim. İstikrarlı gideyim, yaptığım işi iyi yapayım… İddialı olmadım. Bana göre iddialı olan her şey çirkin. Şiarım; sade ama sağlam. Çok güzel rolleri hep severek oynadım. Bugün de tiyatronun tedavi edici etkisi devam ediyor. Sahneye çıkınca hiçbir şeyim kalmıyor.”

Suna Keskin: Beni tiyatro iyileştirdi... Elmayı bile sabunla yıkıyordumSENE 2010 - ‘Hisseli Şaiya’ oyunundan

TÜRK OYUNCUSU YÜREĞİYLE OYNUYOR

Keskin, “Biz tiyatroda ikinci kuşağız. Bizden önce Haldun Dormen, Ayfer Feray, Nisa Serezli, Metin Serezli, Altan Erbulak, Gülriz Sururi, Engin Cezzar vardı. İkinci kuşak Füsun Erbulak, Nevra Serezli, Göksel Kortay ve ben…” diye anlatıyor. Bugünkü kuşağı nasıl buluyor? Yanıtı: “Çok oyun seyrediyorum ve müthiş oyuncular var. Gençler harika. Türk oyuncusu bedeniyle, kafasıyla ama aynı zamanda yüreğiyle oynuyor.”

TİYATRONUN EN PARLAK YILLARI

Suna Hanım’a göre tiyatronun en parlak yılları ne zaman? Yanıtı: “1960’lı yıllar ve şimdi. 1960’lı yıllarda İstiklal Caddesi’nde bir sürü tiyatro vardı; hem Şehir Tiyatroları hem Devlet Tiyatroları hem de özel tiyatrolar… Hepsini seyretmek için birinden öbürüne koştururduk ama butik bir dönemdi. Şimdiyse tiyatro çok daha yaygın. Çıta da çok yukarıda. Türkiye’de başka yerlerdekinden farklı olarak halkımız oyuncuları çok benimsiyor, bağrına basıyor.”

BİR CUMHURİYET SANATÇISI

Suna Keskin hakkında yapılan en sık rastladığım yorum: ‘Bir Cumhuriyet sanatçısı.’ Cumhuriyet sanatçısı nasıl olunur? Yanıtı: “Beni böyle tanımlıyorlarsa ne mutlu bana! Cumhuriyet sanatçısı olmak, onun istediği, onun düşündüğü gibi olmaktır. Atatürk’ü, onun kadınlara ve sanata verdiği değeri düşünerek yaşamak; Atatürk’ün ilkelerinden vazgeçmemek, daima medeniyet ışığında olabilmek…”

BİZ SAHNE ALMAZ SAHNEYE ÇIKARDIK

“Tiyatronun en çok seyirciye mesaj ulaştırmasını sevdim; bu güldürmek de olabilir, eğlendirirken anlatmak da politik bir mesaj da... Gençler bugün ‘Sahne aldık’ diyor. Oysa biz tiyatroya başladığımız zamanlarda ‘Sahneye çıktık’ derdik, çünkü sahne bir mertebedir. Güzel olan oradan mesaj vermektir. Bu mesajın elbette kaliteli bir şekilde ulaştırılması ve beğenilmesi önemli.”

Yazarın Tüm Yazıları