Paylaş
CAVİT Çağlar'ın bankasında acaba kamera mı yoktu? Ortaya kimse çıkmadı. Murat Demirel'in ‘‘bavul bankacılığını’’ teknoloji açık etti. Bundan sonra ne olur ne olmaz diye bazı bankalar ‘‘kameralarını’’ bakıma alacaktır!
Ekonomiyi iyi belen bir takım tiplerin yıllardır savunageldiği ‘‘kayıt dışı düzenin’’ yarattığı kayıt dışı dinamik bankacılığın karelerini izliyoruz son günlerde.
Türk'ün aklı sonra gelir derler, ‘‘kayıt dışıya’’ kamera olur mu hiç? Adam uyanık filan da kamera önünde kara para aklamış! Binbir dolap çevirmiş. Bilmeden kendisini, eşini dostunu görüntületmiş!
Aklına mı gelmedi yoksa vız mı geldi? Vız gelmiş olması daha yüksek bir ihtimal! Ülkenin ‘‘istikrarı’’ onlardan sorulduğuna göre!
Son günlerde ortada adları dolaşan insanların kural koyduğu bir ülke burası. Yani İçişleri Bakanı Tantan'ın sözünü ettiği ‘‘üst seviyedeki ilişkiler’’ zinciri. Burada Sayın Tantan'a sormak gerekiyor o üst düzey ilişkiler tanımı kendi genel başkanının mafyaya banka satması işlerini de içeriyor mu acaba?
O ‘‘üst seviyedeki ilişkilerin’’ anatomisine gelince; medyanın canı ciğeri iri kıyım bir reklamcı, bankacı Murat'la mutat toplantısını yaparken banka hortumlanmış! Mutat toplantı kameralara yakalanmış vs. Sonra ünlü bir gazeteciye bavul gidecek olmuş! Yok gitmemiş ‘‘iş dünyasının’’ ünlü bir mensubu bavulu kapmış, aslında ünlü işadamının krediye ihtiyacı varmış. Bu ihtiyaç bavul bankacılığından karşılanmış... Bütün bunlar ciddiyetle ilişkisini kesmiş bir ülkede yaşanabilecek en alt düzeydeki olaylar!
Olayın özüne dönersek! Elbette bu cıvık düzen bir günde ortaya çıkmadı. Bir küçücük bankanın bu kadar çok pisliği üretme potansiyeli olduğuna göre geride daha neler olduğunu tahmin etmek zor olmamalı.
‘‘Devlet, mali sektör, medya, iş dünyası’’ dörtgeni içindeki vıcık vıcık düzenin sadece birkaç halkası bugün ortaya dökülüyor. Ve ilginç olan şu ki bunca kepazeliğe rağmen ‘‘buraya nasıl gelindi’’ sorusuyla hesaplaşamıyor bu toplum!
Bu kadar pislik ortaya çıkmışken bu bankaları denetlemekle mükellef kurumlardan hálá neden hesap sorulmuyor?
Yöneticilerin neden sesi soluğu çıkmıyor?
Banka satarken yakalanan bir başbakan nasıl oluyor da hükümete geri çağrılabiliyor? Basın neden bunun takipçisi olmuyor?
Orada bu kadar hasta banka varken siyasiler neden bunları 1999 sonbaharına kadar ayakta tutmaya çalıştılar? Bunda kimlerin avantaları vardı?
Bazı bankaların özelleştirilmesine yeraltı-siyasetçi ilişkisi karışmışken neden bu olaylar birdenbire kapatıldı? Olaylara karışanlar nasıl aklanabildi?
Bu kadar çok karanlık noktayı bir toplum taşıyamaz! Taşımamalı da. Pislikle yaşamaya alışanlar düzgün ve dürüst yönetimlere kavuşamazlar. Bu da bir tür intihar değil mi?
Kameralar görevini yaptı!
Şimdi her kurum kendi pisliğini temizlemek zorunda! En büyük görev de medyaya düşüyor. Büyük temizliğin takipçisi olmak ve de demokratik ülkelerdeki işlevini yerine getirmek için! Genç gazetecileri ve de mesleğin adaylarını bu coşkudan mahrum etmeye kimsenin hakkı yok. Genç arkadaşlarımız kameralarıyla haberin peşindeler! Cıvık düzen ise kameralara yakalanmakta!
Paylaş