Yaşasın nükleer enerji

Geçtiğimiz Cuma günü, 5 Haziran Dünya Çevre Günü'ydü. TEMA ve birkaç gerçek çevreci grup dışında, Türkiye'deki çevrecilik bilincinin, her yıl olduğu gibi, kulaktan dolma bilgilere inanan ilkel bir dinin kör inaçlarına benzer inançlardan öteye gitmediğini gözledik. Sokaklarda Aczimendiler gibi gezinen bu çevreci tarikat üyelerinin, kör inançlarından en zararlısı olan nükleer enerjiye ‘‘tu kaka’’ gözüyle bakma saplantısının da artarak devam ettiğine şahit olduk.Bu batıl inancın daha da derinlere kök salmasında, Hindistan ve Pakistan tarafından geçtiğimiz haftalarda gerçekleştirilen nükleer denemelerin de büyük etkisi oldu kuşkusuz. Hindistan ve Pakistan nükleer deneme yaptı, kabak yine Türkiye'nin başında patladı. Çevre dostu, en güvenli enerji kaynaklarından biri olan nükleer enerjiye sahip olma sürecimizin önüne dikili duran engeller, daha da yükseldi.Bilkent Üniversitesi, Uluslararası İlişkiler Bölümü'nden, kitle imha silahları olarak tanımlanan nükleer, kimayasal ve biyolojik silahlar ve bunları gönderme araçları olan balistik füzelerin yayılmasının önlenmesi konularında araştırmalar yapan kuruluşlarda çalışmış ve bu konularda akademik makaleleri olan Yrd. Doç. Dr. Mustafa Kibaroğlu gönderdiği e-posta mesajında son nükleer denemelerin Türkiye üzerindeki etkilerini özetliyor. Son denemelerin, Türkiye'nin giderek artan enerji açığına çare olarak düşünülen nükleer enerji tesislerinin kurulma çabalarında yaşanan zorlukları daha da ağırlaştırdığına dikkat çeken Kibaroğlu, bu zorlukları Türkiye'nin nükleer enerjiye kavuşma çabalarının tarihi süreci içerisinde inceliyor:‘‘İlk olarak 1967 yılında planlanan ve Türkiye'de kurulması düşünülen nükleer tesisler, bir dizi teknik ve mali imkansızlıklar, planlama eksiklikleri ve iç politikada yaşanan sorunlardan başka, ve hepsinden daha önemli olarak, ABD yönetimlerinin Türkiye tarafından kazanılacak nükleer imkan ve kabiliyetlerinin ‘bir sekilde' nükleer silah yapma yolunda ilerleyen Pakistan'ın bu çabalarına katkısı olacağı kaygısıyla gerçek anlamda engellenmiştir. Türkiye benzer teknik, mali ve siyasi sorunlara karşın büyük projeler gercekleştirmiş olmasına rağmen, onlara kıyasla çok daha az yatırım (1 ya da 1.5 milyar dolar) gerektiren nükleer tesisler asıl başka sebeplerden dolayı kurulamamıştır. Türkiye ile Pakistan arasında yaşanan ‘benzersiz dostluk' ilişkileri 1980'li yıllarda Kenan Evren ve Ziya ül-Hak yönetimleri döneminde çok sıkılaşmış ve buna bağlı olarak özellikle ABD'de kaygılar çok daha büyük oranlarda artmıştır. Gizli ilişki içinde olduğu iddia edilen Türkiye ve Pakistan'ın ‘can düşmanı' olan Yunanistan ve Hindistan’ın bu yönde söylentilerin çıkmasına ve yayılmasına ve nihayetinde ABD yönetiminin olumsuz ekilenmesine büyük katkıları olmuştur. Yakın geçmişte, bu gibi siyasi ya da diğer kaynaklı söylentiler azımsanamayacak kadar yoğun olmuştur ve ABD yönetiminin eski ve yeni bürokratları bunun etkilerini, şahsıma da ifade etmişlerdir. Türkiye bu yönde ‘tam açıklık' politikası izlemediği ve bunun gereklerini tam olarak yerine getirmediği takdirde nükleer tesisler kurulması bir hayalden öteye geçmeyecektir’’.Evet işin uzmanı Yrd. Doç. Dr. Mustafa Kibaroğlu durumu böyle özetliyor. Çevreci tarikatı üyeleri kına yaksın.yurtsan@hurriyet.com.tr
Yazarın Tüm Yazıları