Paylaş
Hepsi bir araya geldiğinde, Türkiye’nin dijital çağda nerelere uzanabileceğini gösteriyor.
Suudi Arabistan’da bir şehir kuruluyor; adı Neom.
Geleceğin şehri olarak anlatılıyor.
Petrolle değil, vizyonla finanse edilen bir hayal.
Bu şehrin tanıtımı için bir Hollywood filmi çekildi.
Ve işte tam bu noktada devreye bir Türk firması giriyor.
JoyGame.
15 yaşında, 700 kişilik bir ekosistemi olan, kendi oyununu geliştiren ve global pazarda adından söz ettiren bir şirket.
2025’te halka açılmaya hazırlanıyor.
Yani, bu bir oyun şirketinin borsa hikayesi çıkacak.
Şirketin kurucusu Burak Gözalan anlatıyor.
“Yaklaşık 2 yıldır yazılımını sürdüğümüz Desert Warrior ismi ile tüm dünyaya yayınlayacağımız aksiyon RPG türündeki oyun aslında Suudi Arabistan’da inşa edilen Neom şehrinin tanıtımı kapsamında geliştirildi. Aynı projenin tanıtımı için çekilmiş olan filmin vizyona girmesi ile birlikte biz de oyunu 2025 yılında çıkmayı planlamaktayız. Oyun, eski Orta Doğu’yu konu alan dönemsel bir temaya sahip. Epik bir hikayeyi, modern grafiklerle ve etkileyici bir oynanışla birleştirerek Marvel düzeyinde bir deneyim sunmayı hedefliyoruz.”
Ve en önemlisi; bir Türk yapımı.
Bir pazarlama projesi, bir şehir tanıtımı, bir kültürel diplomasi hamlesi.
Sektör nereye gidiyor?
JoyGame şu an gözünü Asya’ya çevirmiş durumda.
Çünkü oyun sektörünün yüzde 50’si bu bölgede dönüyor.
Özellikle Kore, Çin, Vietnam gibi ülkelerde oyun tüketimi bir yaşam biçimi.
Gözalan; bu coğrafyayı iyi tanıyor.
Netmarble gibi devlerle yakın ilişkileri var.
Ve Batı’dan Doğu’ya, Doğu’dan Batı’ya oyun taşıyabilen çok az firma var.
İşte JoyGame bu boşluğu dolduruyor.
Moda oyunu da geliştiriyorlar.
Kendi kart oyunu da geliyor.
Hatta bir “güzellik salonu simülasyonu” bile var.
Yani sektör sadece genç erkeklere hitap eden bir alan değil artık.
Kadın oyuncular, farklı yaş grupları ve kültürel kodlara göre yeni oyun türleri yükselişte.
Dikkatimi çeken bir başka nokta daha var.
JoyGame, Türkiye’nin ilk oyun teknoloji halka arzını planlıyor.
Yani simgesel bir adım atıyorlar.
Yapay zeka meslekleri
elimizden alacak mı?
Artık oyun sektörü eğlence değil, teknoloji sektörüdür.
Bugünün oyunu, dünden farklı bir şeydir. Ve asıl farkı, yapay zeka yaratır.
Burak Gözalan bu gerçeği çok erken kavramış.
Daha biz “ChatGPT” nedir diye tartışırken, o firmasında “Yapay Zekâ ve Veri Departmanı” kurmuş.
Sebebi basit; oyun sektörü artık sadece karakter tasarlamak değil, duygu ve deneyim tasarlamaktır.
Ve yapay zeka bunun en güçlü aktörüdür.
Yani sadece güzel grafiklerle değil, akıllı kurgularla, kişiselleştirilmiş senaryolarla oyuncuyu içine çeken evrenler yaratmak mümkün.
İşte bu yüzden bu sektöre “geleceği yazan sektör” diyoruz.
Günümüzün en çok tartışılan başlığı; “Yapay zeka meslekleri elimizden alacak mı?”
Oysa Burak Gözalan’a göre bu sorunun cevabı çok daha yapıcı olabilir.
Yapay zeka, iyi yönetildiğinde tehdit değil, destek olur.
Zaman kazandırır. Maliyet düşürür. Hayal gücünü genişletir.
Yaratıcılığı hızlandıran bir ortaktır.
Bugün dünyadaki oyun ekonomisi 220 milyar dolara koşuyor.
Ve Türkiye’nin bu pastadan pay almasının yolu sadece iyi oyunlar yapmak değil, teknolojiyi kendi oyununun merkezine koymaktan geçiyor.
Gözalan’ın hikayesi bana şunu hatırlatıyor.
Gelecek vizyonla başlar ama yatırım yapmadan o vizyon yalnızca bir fikir olarak kalır.
Ve bu yüzden üç yıl önce yapay zekaya yatırım yapan bu ekip, önümüzdeki on yılın oyun dünyasını şimdiden kodluyor.
Belki de bir sonraki global hit oyun, İstanbul’da bir yazılım ekranında çoktan yazılmaya başlanmıştır.
Ya da İzmir, ya da Türkiye’nin herhangi bir yeri…
Avrupa’nın Türkiye’ye ihtiyacı var
Bazen bir istatistik, bin politik açıklamadan daha etkili olur. Avrupa Birliği, yaşlanıyor.
Sadece sokaklarında, caddelerinde, parklarında değil.
Hastanelerinde de doktorların yaşı 55’in üzerinde…
Geçenlerde Euronews’te yayımlanan bir sağlık raporuna gözüm takıldı.
OECD ve Avrupa Komisyonu birlikte hazırlamış.
Başlık şöyleydi.
“Avrupa’da doktorlar yaşlanıyor, sistem zorlanıyor.”
Şöyle yazıyor.
“AB ülkelerindeki doktorların üçte birinden fazlası 55 yaş üstü. Üstelik bu oran birçok ülkede yüzde 40’ı, 50’yi aşmış durumda. İtalya ve Bulgaristan’da doktorların çoğu 55 yaşın üzerinde. Almanya ve Fransa gibi iki lokomotif ülkede de her iki doktordan biri emekliliğe yakın.”
Yani Avrupa’nın doktorları yaşlanıyor.
Ama dikkat…
Bu istatistiğin en çarpıcı yanı, listenin sonunda yer alan ülkenin Türkiye olması.
AB ülkelerinde 35 yaş altı genç doktor oranı yüzde 30’u bile geçmezken, Türkiye’de bu oran yüzde 41.
İtalya’da yüzde 11, Fransa’da yüzde 16, Almanya’da yüzde 20.
Evet, Türkiye Avrupa Birliği üyesi değil ama bu tablo bize açıkça bir şey söylüyor.
Avrupa’nın Türkiye’ye ihtiyacı var.
Türkiye sadece genç değil dinamik de
Şimdi siyaseti kenara bırakalım.
Bırakalım mülteci pazarlıklarını, Gümrük Birliği başlıklarını, aday ülke tartışmalarını; bakalım geleceğin sağlık krizine.
Ve soralım.
Bu kriz kapıyı çaldığında, Avrupa’yı kim iyileştirecek?
Türkiye, sağlık alanında sadece genç doktor sayısıyla değil, son 20 yılda kurduğu hastane altyapısıyla da Avrupa’dan pozitif ayrışıyor.
Sağlık turizmi zaten bunun canlı örneği.
Ama şimdi iş, turizmi aşıp stratejik iş birliğine geliyor.
Eğer Avrupa, gerçekten sürdürülebilir bir sağlık sistemi istiyorsa; bunu kendi içinde çözemeyecekse…
O zaman genç nüfusu ve sağlık insan kaynağı güçlü ülkelerle iş birliği yapmak zorunda.
Bu da Türkiye’dir.
Bu artık sadece bir dış politika sloganı değil.
Bir sosyolojik gerçek, ekonomik ihtiyaç, stratejik zorunluluktur.
Kimi zaman bir ülkenin değeri sadece coğrafi konumundan, ekonomik gücünden ya da politik etkisinden gelmez.
Bazen elindeki insan kaynağı, geleceğin kriziyle başa çıkacak tek şey olur.
Avrupa’nın sağlık sistemine, genç Türk doktorları nefes aldırabilir.
Ve belki de bu sefer mesele sadece vize meselesi değil…
Birlikte yaşama meselesidir.
Paylaş