Paylaş
Hep mesafeli yaklaşırım bu soruya. Pek ihtimal vermem.
Amma... Sanki Trump bir şeyler deniyor gibi.
Ne mi? Gelin anlatayım.
Aylardır bu köşeyi takip edenler, Trump yönetiminin göçmenlere yönelik sert, acımasız ve zaman zaman hukuk dışı muamelesini çok iyi biliyor.
Bu işin bir yerde patlak vereceği belliydi. Orası Los Angeles oldu.
İşyerleri basılıyor, insanlar toplu olarak gözaltına alınıyor ve arada kaçak olmayan göçmenler hatta Amerikan vatandaşları bile toplanıyordu.
Latin, özellikle Meksikalı göçmenlerin en yoğun olduğu yerlerden Los Angeles’ta insanlar protestoya başladı.
ICE, yani göçmen “avlamakla” görevli kolluk kuvvetlerine mukavemet gösterildi. Protestolar hızla sokak olaylarına dönüştü.
Olaylar daha birkaç bölge ile sınırlıyken Trump öyle bir şey yaptı ki... Pireyi deve yapmak için, saman alevini yangına dönüştürmek için ilk adımı attı.
California Valisi Newsom’a sormadan valinin emrindeki Ulusal Muhafız askerlerini kendi yetkisine aldı.
“Ne var sormadıysa? Adam başkan” diyorsanız hemen açıklayayım.
ABD’de valiler atanmaz. Seçilir. Adı üstünde Birleşik Devletler. Her bir eyalet adeta bir devlet.
Cumhuriyetçi vali de Demokrat vali de hakkını yedirmez.
Devlet sınırını bilmek zorundadır. Anayasada bile sabittir.
Trump’ın valiye sormadan emri altındaki askerleri himayesine alması rahatsızlık yaratır.
Tarihte örnekleri bir elin parmağını geçmez. En sonuncusu mu? 60 yıl önce.
Yetmedi... 700 deniz piyadesini Los Angeles’a gönderdi.
Hayırdır? Savaş mı var?
Ortada şehrin yanıp yıkılması yok. Kontrolden çıkmış yağmalamalar, kundaklamalar, adam öldürmeler yok.
Irak’ı, Afganistan’ı, Vietnam’ı işgal etmiş Amerikan ordusu askerini, Amerikan vatandaşına karşı sahaya sürmenin amacı ne?
Birçok Amerikalı’da derin bir korku var.
Geleli daha 5 ay dolmadan askeri kendi vatandaşının karşısına çıkaran bu başkandan korkuyorlar.
Peki Trump bu korkuları dindirecek açıklamalar yapıyor mu? Tam tersi.
Geçenlerde önce California Valisi’nin tutuklanması “Harika olur” dedi...
Sonra da askerlerin “her yerde” olacağını söyledi.
Bu ülkeyi iyi okumak lazım.
Bu ülkenin eyaletleri hakları gasp ediliyor diye 4 yıl kanlı bir iç savaş vermiş. Kardeş kardeşi katletmiş.
Ortada elle tutulur bir şey yokken ülkenin kodlarıyla oynamak, ülkenin ordusunu ülkenin insanının üzerine sürmek ne kadar akılcı?
Ben bir anlam veremiyorum.
Trump sıkıyönetimle mi ülkeyi yönetmek istiyor? Yoksa bizi öyle düşündürmek mi istiyor?
Her iki ihtimal de yeterince ürkütücü.
DEVLETİN PARASIYLA DEVLETE MEYDAN OKUMAK
TRUMP’ın aşkıyla yanıp tutuştuğunu daha düne kadar tüm dünyaya haykıran Musk’ın hem cebi hem de itibarı yara alınca “aşkına” nasıl cephe aldığını hepimiz gördük.
Bir de üstüne Trump’a sübyancı suçlaması yapınca son yazıda küçük bir uyarıda bulunmuştuk: “Paran ve algı gücün var. Tamam. Trump’a savaş açtın. Tamam. Ama mühür Trump’ta. Dikkatli ol.”
Washington Post diyor ki... Musk’ın bu zamana kadar devletten aldığı yardım, sübvansiyon, ihale ve teşvik 40 milyar dolara dayanmış.
Vay canına...
Sen gel devletin en tepesinde “süper bakan” ol, başkanın uçağında, helikopterinde gez, bir de üstüne üstlük devletten 40 milyara yakın nemalan, sonra da devlete kafa tut.
Trump musluğu kesmekle tehdit ettiğinden beri o yürek yemiş Musk’tan eser yok.
Demek ki neymiş?
Devletin parasıyla devlete meydan okunmaz.
KINADIĞINI YAŞAMADAN ÖLMEK
Geçenlerde Trump, New Jersey’den Washington’a dönecekti.
Uçağına doğru hareket etti. Merdivenleri çıkmaya başladı.
Sonraki saniyelerde yaşananlar, “zamanda yolculuk mu yaptık” sorusunu sordurdu.
Trump’ın ayağı takıldı, sendeledi, tam düşecekken merdivenin koluna tutunup zor toparlandı.
Ne çok dalga geçmişti Biden ile. Sürekli takılır, düşerdi. Merdivenlerle hiç arası yoktu Biden’ın.
Trump da sürekli ağzına dolardı bu düşüşleri.
Biden’ın yetersiz olduğunun, başkan olmaması gerektiğinin, Amerika’nın zayıflığının göstergesiydi ona göre.
Hayatta hiçbir şeye inanmıyorsanız bile şu kaideye inanın... Kınadığınızı yaşamadan ölmüyorsunuz.
BUNU SAYMAM ASIL SENEYE BEKLERİZ
A Milli Futbol Takımımız bir süredir burada. Geçenlerde Connecticut eyaletinde ABD ile hazırlık maçı oynadılar.
On binlerce Türk vardı desem abartı olmaz. Her yer kırmızı beyazdı.
Birçok taraftarımızla el sıkıştık, sohbet ettik. Amerika’nın her köşesinden akın akın gelmişler.
Türkiye Futbol Federasyonu Başkanı İbrahim Hacıosmanoğlu da oradaydı. Tesadüfen karşılaşmıştık ama beni hem stadyumda hem de millilerimizin kamp yaptığı otelde çok sıcak ağırladı.
Uzun uzun anlattı.
2026’da ABD-Kanada-Meksika’da düzenlenecek Dünya Kupası’na gideceğimize çok kararlı ve inançlıydı.
Başkan, bu jenerasyondan çok umutlu. Pırıl pırıl, gencecik, müthiş umut veren bir takımımız var.
O zaman ne diyelim?.. A Milli Takımımızı gördük, hasret giderdik, gurur duyduk. Ama bunu saymam, asıl seneye bekleriz.
Paylaş