Çocuk üzerinde kurulan baskıdan alınan zevk

Bir disiplin var, bir de otorite. Otoritesiz disiplin diye bir şey var. Otoriter disiplin de var.Bir insanın disiplinli olması şahane.

Haberin Devamı

Ama biri üzerinde otorite kurarak onu disiplinli kılmaya kalkarsa, o artık disiplin olmuyor.
Ya kölelik oluyor, ya mecburiyet.
Geçenlerde bir sohbete tanıklık ettim. Yine...
Bu ilk değil.
O kadar çok benzer sohbetlere denk geliyorum ki, kasılıp kalıyorum.
Kimi zaman yaklaşabilir, hissiyatımı paylaşabilir olduğum birilerine denk geliyor, açık açık bu duygularımı anlatıyorum.
Kimi zaman karşımdaki kişiye ulaşabiliyorum, kimi zaman feci tepki alıyorum.
Bazen ben tam anlatamıyorum, bazen karşımdaki kesinlikle duymak istemiyor.
Kimi zaman da çaresiz, sessizce sadece tanıklık ediyorum. Elim kolum bağlı kalıyorum.
İki anne, birbirlerine çocuklarını nasıl “kontrol” ettiklerini anlatıyorlardı.
Bakın kontrol dedim. Gözetmek değil, kollamak da değil.
O kadar katı, o kadar gergin ve bu hallerinden nasıl zevk alarak anlattıklarını eğer videoya çekip gösterebilsem kendilerine, eminim şoka girerlerdi.
İnsan o anda belki farkında olmuyor büründüğü görüntünün. Kapılmışsın bir şeye gidiyorsun çok düşünmeden.
Kontrol delisi, canavara dönüştüğünün farkında değilsin belki.
Bu ödevle başlıyor, oda toplamakla devam ediyor, arkadaşla görüşmeye kadar uzuyor.
Çocukların hiçbir özel alanı, kendilerine güvenilme hakkı yok gibi.
Feci ve sürekli bir şüphe, endişeden de öte paranoyalar, her hareket üzerinde kurulan baskı ve bütün bu kontrolcü otoriteden aldıkları keyfi anlatırken, annelerin iyi bir şey yaptıklarını sanmaları, beni acayip üzüyor.
Evet üzüyor. Ama sadece bu değil. Ben esas bundan endişe duyuyorum.
Çocuk olsam, bana bu kadar güvenilmese, özel hayatıma bu kadar saygısızlık edilse, bu kadar tepeme baskı kurulsa yemin ederim her türlü pisliğe kafam daha çok çalışırdı.
Yalanlar uydurmaya daha meyilli olurdum.
Nasıl olsa zaten, ne yaparsam yapayım, güvenen yok.
Ne dersem diyeyim şüphe var düşünsenize. Doğru söylediğime değmezdi. Sonuç hep aynı olurdu.
Mutsuzluktan, öfkeden ölürdüm içim içim.
Annemin beni kontrol etmekten başka işi mi yok diye, bir de üstüne ona acırdım.
Ve bir çocuk olarak anneme böyle bir duyguyla bakmak istemezdim de. Karman çorman olurdum. Allak bullak.
İçinde bulunduğum bu duruma da, birileri kalkıp sürekli “agresif ergen işte”, “dengesiz” filan dese, iyice delirebilirdim.
“Bana sıfat takıp durmayın” diye dellenirdim.
Şu da var, annemin zamanında kendi ailesinden çektiği yetmemiş, şimdi de bana çektiriyor diye düşünürdüm.
Sürekli koşulsuz itaat etmemi bekliyorlar. Benim fikrim, ihtiyaçlarım, farklılıklarımı saygıyla gözetmiyorlar.
Beni dinleyen yok. Sayan, insan yerine koyan yok. Tek istedikleri her şeyi kabullenmem.
E kendileri böyleler?
Bana da bunu ektiklerine göre, normal gördükleri bu.
Peki şimdi ne diye şikayetçi ve öfkeliler?
Aynen böyle şeyler düşünürdüm.
Bugün geldiğim noktada benzer tutumlarda sadece Türkiye’deki ebeveynlerde bunu gözlemlemiyorum.
Başka ülkelerin ana-babalarında da var otoriter disiplinciler.
Gel gör ki eğitim başka yerden kapatıyor o açığı veya toplumsal düzen, veya kanunlar gözetiyor hakları.
Özgürlükler belirliyor farkı.
Ama senin ülkende, hak hukuk adalet ve özgürlüklerde sallantı varsa, olanlar oluyor.
Hayal ettiğin yere değil de, en korktuğun kabusa doğru ilerliyorsun.
Farkında bile olmadan, o düzene ortak olmuş, hatta sistemi besleyen çocuklar yetiştirmiş oluyorsun.
Sen o sistemin ta kendisi olmuşsun, ayılamıyorsun.
El alem baskısıyla, çevrendeki basma kalıp bir örnek söylemlerle gözün kalbin körelmiş, uygun adım ilerliyorsun.
“Çocuğuna nasıl davranıyorsun söyle, sana geleceğini söyleyeyim” desem, atasözü olur mu sizce?
Yonca
“düzenbaz”

Yazarın Tüm Yazıları