FUTBOLUN değişen yüzü, bu oyunun en temel unsurlarından biri olan teknik adamlara daha farklı görevler yüklüyor günümüzde. Bir bölümünü medya ile paylaştığı ’’eğitici’’ kimliği, ister istemez böyle bir yükün altına itiyor hocaları.
Ve bu yüzden takımını antrene etmek, futbolcusunu maça hazırlamak, kulübün sportif başarısını planlamak gibi teknik-taktik sorumlulukların yanı sıra fair-play, etik değerler, popüler kültür, halkla ilişkiler, pazarlama gibi alanlarda da söz sahibi olmaları isteniyor.
Bu konuya nereden geldik?
Hatırlarsınız; Manisaspor Ege derbisinde Altay'la İzmir'de oynadığı maçı 37. dakikada Rafael, 84. dakikada Yiğit İncedemir'in kırmızı kart görmesiyle 9 kişi tamamladı. Ardından Kasımpaşa deplasmanında Ufukhan'ın 33. dakikada atılmasıyla 10 kişi kaldı ve berabere sonuçlanan iki karşılaşmada 4 puan kaybetti.
Tam o günlerde Levent Eriş kıyameti koparmaya başladı.
’’Adalet istiyoruz’’la başlayan cümleleri birer hançer gibi sapladı MHK'nin ve hakemlerin böğrüne.
’’Kasıt aramıyoruz ama...’’ deyip, Futbol Federasyonu'na ince mesajlar gönderdi Spil'in zirvesinden.
Haksız mıydı?
Asla... Bu üç kartın en azından ikisi tartışmalıydı. Hatta üçü de yanlıştı diyebilirsiniz. Ama konumuz bu değil.
’’Adalet istiyoruz’’ dedi ya Levent; ilahi adalet girdi devreye bu kez.
Sakarya deplasmanında 45. dakikada ev sahibi takımdan Burak'a çıktı kırmızı kart. Maç bitiminde de kalecileri Martinez kızardı. Geçen hafta Adanaspor randevusunda henüz 8. dakika dolmadan konuk takımdan Emre Aktaş kırmızıdan nasibini aldı. İki maç, üç kırmızı kart ve Manisaspor'un hanesine yazılan 6 puan.
İşte zurnanın zırt dediği yer burası.
Sakaryalı Burak ve Martinez'i bir yana bırakalım. Adanasporlu Emre Aktaş'ın gördüğü kart en az Rafael ve Ufukhan'ınki kadar tartışmaya açıktı.
Galatasaraylı Arda'ya diş geçirememenin ezikliği içindeki Fırat Aydınus'un güç gösterisinin kurbanı olan gariban Emre, Ufukhan ve Rafael kadar masum da olabilir, onlar kadar suçlu da.
Ama konumuz bu da değil. Ne yazmıştık başlarken?
’’Futbolun değişen yüzü, teknik adamlara yeni misyonlar yüklüyor.’’
O halde, Burak ve Martinez değil belki; ama en azından Emre Aktaş'a çıkan kart, Rafael, Yiğit ve Ufukhan'ın gördüğü kırmızı kadar rahatsız etmeliydi Levent'i.
Maç bitiminde kendisine uzatılan mikrofonlara, ’’Hakemler genç çocukları bu kadar kolay cezalandırmamalı. Onların görevi oyuncuyu sahadan atmak değil, sahada tutmak olmalı’’ demeli, diyebilmeliydi...
Yanlış anlaşılmasın. Levent'le hiçbir sorunum yok, olamaz da. Futbol dünyasında en sevdiğim üç-beş isimden biridir. Dahası, kardeşim gibidir. Belki de nazım geçtiği için vermek istediğim mesajın en ağır sorumluluğunu ona yükleyip günah keçisi yaptım dostumu. Burada Levent'in kişiliğinde Reha'lara, Feyyaz'lara, Turgut'lara, Mustafa'lara, Burhanettin'lere, Yüksel'lere, Altan'lara, yani mesleklerinde kalfalıktan ustalığa geçen o kuşağa seslenmek istiyorum:
Antrenörlük artık salt eşofman giyip sahaya çıkmak, 4-4-2, 4-3-1-2 gibi rakam kümelerinin içinde boğulmak, bilgisayar analizleriyle kafayı yemek değil. Bu ülkenin her alanda olduğu gibi futbolda da ezber bozan insanlara ihtiyacı var. Ne demiş Mevlana;
Dünle beraber gitti cancağızım / Ne kadar söz varsa düne ait / Bugün yeni şeyler söylemek lazım...