Paylaş
‘‘Artık yüzün
Yaşlı bir adamın yaşlanmaya başlamış yüzü
Uzun süredir yolcuların inmediği
Bir hanı andırıyor gözlerin.’’
Belki ‘‘soyguncu’’ başlığını okuyunca, soygundan filan söz edeceğimi düşünmüş olabilirsiniz. Oysa ben yıllardır burada, soygun ve talanın bürokratik-militarist yapılanmadan kaynaklandığını yazıyorum ve ortaya çıkan her soygunun en az birkaç yeni soygun yarattığını iddia ediyorum.
İyi de ediyorum.
‘‘Bir Soyguncunun Yüzü’’ Ülkü Tamer'in okumaya ve yaşamaya doyamadığım bir şiiridir. Bu şiirden birtakım alıntıları daha önce de yaptığımı biliyorum. Ne var ki, belki hiç de şiirle uzak-yakın ilgisi olmayan bazı gelişmeler bana bu şiiri tekrar anımsattılar.
Bu gelişmeler, rütbesiz Başbakan Mesut Yılmaz'ın, içte esip gürledikten sonra dışta gene süt dökmüş kediye dönüvermesiyle başladı. Arkasından TBMM, kendi kendini kayıt altına alan bir yasa kabul etmeye girişti.
Birdenbire, özel radyo ve TV'lerin birtakım hallerde, Genelkurmay denetimine verilmesi gündeme geldi.
Artık yaşlı bir adamın yüzüne benziyor devletin yüzü...
* * *
‘‘Akşamdır, iniktir elinin perdeleri
Bileğin bir sigaranın düşmeyen külü
Tırnakların devlerin çiğnediği birer bitki
Ucuzlamış uzun bir cekete benziyor parmakların.’’
Artık şiirler bile siyaseti hatırlatmaya başladıysa işimiz bitik demektir. Ne var ki bizler, siyasetin içinde bile şiir bulacak kadar yüce gönüllü insanlarız ve şiirin özünü kaybetmeden yorumlamayı biliriz.
Bu uzun yıllar çekilmiş acıların ürünüdür. Ve artık bu anti-demokratik düşünce ve uygulamaların acıları doruk noktasına gelmektedir.
Buna önce TBMM ‘‘dur’’ demelidir ama bu temel kurum, adeta suyun akışına kendini kaptırmış gider görünmekte, bir türlü kendisine gelememektedir.
TBMM Başkanı seçildiğinde umutlandığım Hikmet Çetin'in marşlar söylemeye başladığı ileri sürülmektedir.
Eğer bu uygulamalar sürerse, ucuzlamış uzun bir cekete benzeyeceğiz hep birlikte ve hiç kimse bize saygı göstermeyecek. Çünkü attığımız her barutun arkasından bir geri adım geliyor ve ileri atıldığı sanılan adımların özünde gericilik yatıyor.
* * *
Ellerimizin perdeleri iniyor ve iyice içimize kapanıyoruz. Sonunda elimizde sadece yıllar yılı acı çektirdiğimiz halk yığınlarından başkası kalmayacak ve onların tepelerine daha acımasızca bineceğiz.
O zamanın gelmesini hiç istemiyorum. ‘‘Yaşamanın iyiliksever soyguncuları olmamızı istiyorum. Toprağın, duyguların, çıkışların haydutları olalım ne olur. Ürkekliğin içtenliğin yol kesenleri haline gelelim. Sevinçlerin, hüzünlerin eşkıyası gibi çıkalım dağlara. Bir bardak birada ağalamanın haramileri misali yürüyelim sokaklarda.
Gören bir harami diye adlandırsın bizi
Ve yıllar sonra sert çizgilerimizi ansın.’’
Ama Allah aşkına artık kendimize gelelim.
Bizi kendimizden başka hiç kimse haklı görmüyor. Ve galiba artık bütün dünya bize bıyık altından gülüyor.
Yüzümüz artık zincire vurulmuş gibi
Yalnız, kimsesiz ve ille de sevgisiz kalıyoruz.
Paylaş