Paylaş
Efe bu aralar yine Büyükada’da saltanat hayatı yaşadığı için ondan yana bir sorunumuz olmadı. Allahtan Ada’da, yoksa işimiz 10 kat zor olurdu. Kolilerden korkar, sürekli hırlar, sonunda da eşyalar taşınırken nakliye şirketinin görevlilerine bir yandan kuyruk sallayıp bir yandan havlarken hayatımızı cehenneme çevirirdi.
Taşınma hazırlıkları yapmaya başladığımız günlerde Karaçi de Muşka da çok mutlu oldu. Evin her tarafı teker teker içine girip teftiş ettikleri kolilerle doldu. Kapanıp üst üste yığılan kolilerse en sevdikleri ‘tırmanırken azalım’ oyunu için Disneyland’a dönüştü. Geceleri koliden koliye zıplayıp arada birkaçını devirdiler bile.
Taşınma günü için iki opsiyonum vardı: Ya hiç kokusunu bilmedikleri bir eve emanet edecektim ya da bir odada güvenli ortam sağlayıp, en son onları nakledecektim. İkincisini tercih ettik. Zaten hiç bilmedikleri bir eve gidecekler, bari gündüz strese girmesinler, dedik. Yatak odamıza kumlarını, mamalarını ve sularını koyup oraya kapattık. Üstünde yattıkları halıyı koyup gardırobun kapağını açık bıraktım. Ha, bir de taşıma kutularının kapaklarını açık bıraktım ki; belki girip çıkar, kokusuna alışırlar...
YENİ TAHTINI BELİRLEDİ
Nitekim, eve ilk taşımacının girmesiyle Karaçi için travma anları başladı. Kapısı kapalı olmasına rağmen boş dolabın en üst rafının köşesine saklandı. Eh, nasıl rahatsız olmasın... Yıllarını geçirdiği odada hiç eşya yok. Üstelik evin her odasında bir sürü tanımadığı insan, eşyalarını götürüyor! Muşka bu sırada ne yapıyordu? Hiç! Halının üstünde yalana yalana yatıyordu.
Taşınmak uzun sürdü. Leyloş’u komşudan, dört ayaklıları evden ancak gece alabildik. Eve vardığımızda kutularını masanın üstüne koyup beş-on dakika ortamı incelemelerine fırsat verip öyle açtık.
Sonraki olaylar, geceyle gündüz kadar farklı kedilerimizin karakterine uygun gelişti. Muşka kutudan çıkar çıkmaz rahat rahat evi dolaştı, her yeri kokladı. Kumunu, mamasını bulması bir saniye sürdü. Sabah olmadan yeni tahtını belirlemişti: Kaloriferin üzerindeki ağaç manzaralı cam içi.
DOLAP İÇİNDE HAYAT
Karaçi ise kutudan ok gibi fırlayıp evin en arkasına gitti, bulduğu ilk dolaba saklandı. Gece dolabın üst rafına çıkmış, iki gün boyunca hiç inmedi. Abartmıyorum; mamasını ve suyunu dolaba koydum diyeyim, siz anlayın! Çişini yapması için bile kucağımda götürdüm kum kabına. Çişini yapar yapmaz, vınnn geriye...
İki gün sonra hareketlenmeye başladı. Önce diğer dolapları ve kütüphanenin en üst raflarını keşfetti, sonra geceleri ufak ufak ortaya çıktı. Banyo, yatak odası derken salona kadar geldi. Bir kedi için küçük, Karaçi için büyük bir mesafe! Mutfağa hâlâ girmedi, korkuyor. Mamasını salona getirdim. İki gündür geceleri yatak odamızdaki camın içinde yatıyor ama hâlâ evde yeteri kadar güvenli ve huzurlu hissetmiyor. Neden böyle bu kedi bilmiyorum ama karakterine saygı duyup, korkutmadan ufak ufak alıştırıyorum. Anlayacağınız, bugünlerde iki küçük bebeğim var: Leyla ve Karaçi.
Evin içini hallettikten sonra sırada dışarısı var. Birinci kattayız ama terastan rahatlıkla kaçabilecekleri noktalar var. O yüzden ikisi de evin kokusuna iyice alışana ve kedi kapısı takılana kadar pencereyi bile aralık bırakmıyoruz. Kokuyu iyice öğrenmeden dışarı çıkarlarsa geri dönemeyebilirler.
Paylaş